Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Arz-ı Mev'ud Kimlere Vaat Edildi?

26 Eylül 2009 Cumartesi Kültür Sanat / Tarih

Sadece Kur’ân’da değil aynı zamanda temel Musevi kaynaklarında da Yahudilerin bereketli toprakları hak etmedikleri için buradan kovuldukları sıkça belirtilmektedir. Tevrat’taki şu satırlar da oldukça düşündürücüdür: "Öküz kendi sahibini, eşek de efendisinin yemliğini bildiği halde İsrail Rabbini bilmemektedir."

ImagePeygamberler diyarı Kudüs ve çevresinin tüm semavi dinler için kutsal olarak kabul edilmesine rağmen tarih boyu kanlı savaşlara sahne olageldiğini artık hepimiz biliyoruz. Osmanlı yönetimi altında yüzyıllar boyunca en sakin dönemini yaşayan bu bölge imparatorluğun çöküşünden günümüze kadar geçmiştekinden daha gergin günler yaşadı ve bir daha barış ortamı sağlanamadı.

Bugün Gazze'de yaşanan insanlık dramı da ne yazık ki bölge üzerindeki bazı hesaplar var oldukça burada huzurun yeniden tesis edilemeyeceğini gösterdi. Yahudilerin öteden beri ısrarla savundukları Arz-ı Mev'ud tezi ve bu yönde attıkları adımlar bölgedeki halkın başını daha çok ağrıtacağa benziyor. Dolayısıyla Yahudilerin bölgedeki toprakların kendilerine Tanrı tarafından vaat edildiği yönündeki iddialarını hem dini hem de tarihsel açıdan sorgulamak yerinde olacaktır.

Arz-ı Mev'ud Nedir?

Arz-ı Mev'ud tabirinin sözlük anlamı vaat edilmiş yerdir. Arz-ı Mev'ud terimi geçmişte Allah'ın Hz. İbrahim ve onun soyundan gelenlere vermeyi vaad ettiği yer için kullanılıyordu.  Terim Kur'ân-ı Kerim'de aynen geçmese de bu bölgeye işaretle bereketli topraklar adı zikredilmektedir.  Kur'ân'da Hz. Musa'ya hitaben "Onu Lut ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık."(1) âyetinde söz konusu bölgenin burası olduğu müfessirlerce belirtilmiştir.

Arz-ı Mev'ud'un Sınırları

İsriloğullarının yaratıldığı belirtilen bu ye­rin neresi olduğu açık olarak bildirilmemiştir. Bazı alimler bu yerin Şam ve Mısır, bazıları Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan dağı çevresi olduğunu belirtmişlerdir. Diğer bazı alimler de kesin bir yer be­lirtmenin doğru olmayacağını, ancak Fı­rat ile Mısır arasında bir yer olması ge­rektiğini ifade etmişlerdir. Bugünkü genel kabul ise Nil ve Fırat nehirleri arasında kalan toprakların Arz-ı Mev'ud olarak nitelendirilebileceği yönündedir.

Yahudiler tarafından göz ardı edilen ve üstü örtülen bir durum var ki o da bu toprakların Hz. İbrahim’in soyundan gelenlere verildiğidir. Dolayısıyla eğer böyle bir vaat varsa Hz. İshak’ın soyundan gelen Yahudiler kadar Hz. İsmail’in soyunu devam ettirenlerin de bu topraklarda hak sahibi oldukları unutulmamalıdır.

Bereketli Topraklar Kimlere Vaat Edildi?

İslam ve Yahudi kaynakları böyle bir vaadin olduğunu doğruluyor. Yahudilerin bölgeye sahip olmak için sürdürdükleri ısrarlarında ve bu yolda yapılacak her şeyi âdeta mübah görmelerindeki dayanak noktaları da bu vaatti. Ancak Yahudiler tarafından göz ardı edilen ve üstü örtülen bir durum var ki o da bu toprakların Hz. İbrahim'in soyundan gelenlere verildiğidir.  Dolayısıyla eğer böyle bir vaat varsa Hz. İshak'ın soyundan gelen Yahudiler kadar Hz. İsmail'in soyunu devam ettirenlerin de bu topraklarda hak sahibi oldukları unutulmamalıdır. 

Ayrıca Nil'den Fırat'a kadar olan bereketli toprakların Allah tarafından İsrailoğulları'na vaat edilmesi belli şartlara bağlıydı.  Maide sûresi 21. âyette Hz. Musa'nın "Ey Kavmim, Allah'ın size takdir ettiği Arz-ı Mukaddes'e girin ve ardınıza (geri) dönmeyin. Yoksa hepiniz nice zararlara uğrayanlardan olursunuz." şeklinde seslendiği belirtilmekte. Maide 12. âyette de "Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan- seçmiştik. Allah şöyle demişti: "Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekatı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah'a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkar ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır." Bu âyetten de anlaşılacağı üzere bu şartların başında Allah'a itaat gelmekteydi. Ne var ki Yahudiler bu şartı yerine getirmedikleri gibi kurtarıcıları Hz. Musa'ya da sırt çevirmişler ve onu yalnız bırakmışlardır. Yine Maide sûresi 24. âyette Yahudilerin Hz. Musa'nın yukarıdaki çağrısına "Ey Musa! Onlar orada bulundukça biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin, gidin onlarla savaşın. Biz burada oturacağız." şeklinde küstahça cevap verdikleri bize aktarılıyor.

Yahudilerin Cezası: Arzı-ı Mev'ud'dan Uzaklaştırılma

Yahudilerin kadim zamanlarda bereketli topraklardan uzaklaştırılmaları Allah'a ve peygamberleri Hz. Musa'ya karşı isyanları yüzündendir. Bakara sûresinde İsrailoğulları'nın durumu açıkça aktarılıyor:

"... Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah'ın âyetlerini inkar ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gitmekte oluşlarıydı." (Bakara 2/61)

Enbiya sûresi 105. âyette "Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da da, 'Yeryüzüne muhakkak benim salih kullarım varis olacaktır.' diye yazmıştık." şeklinde buyrulması bölgenin sonraları herhangi bir ırka değil, Allah'ın salih kullarına bağışlandığını gösteriyor.

Sadece Kur'ân'da değil aynı zamanda temel Musevi kaynaklarında da Yahudilerin bereketli toprakları hak etmedikleri için buradan kovuldukları sıkça belirtilmektedir. Tevrat'taki şu satırlar oldukça düşündürücüdür: "Öküz kendi sahibini, eşek de efendisinin yemliğini bil­diği halde İsrail Rabbini bilmemektedir. (İşaya ½-3) Yahudilerin bu bozgunculukları ve Allah'a verdikleri sözleri tutmaları dolayısıyla bereketli topraklardan uzaklaştırıldıkları Tevrat'ta da belirtilmiştir: "Ahde riayet etmeyen Arz-ı Mev'ud'dan mahrum kalacak ve lanetlenecektir." (Yeremya 11/3)

Yahudiler Vazgeçmiyor

Yahudiler Allah tarafından cezalandırılıp Arz-ı Mev'ud'dan uzaklaştırıldıktan sonra hiçbir zaman bu topraklardan vazgeçmemişlerdi. Yahudilerin bir siyasi örgütlenmesi olan Siyonizm hareketinin ortaya çıkış gayesi de bu amaca ulaşmaktı. İsrailoğulları'nın yüzyıllar sonra yeniden bölgeye gelmeleriyle birlikte bereketli topraklar hiç olmadığı kadar huzursuz bir dönem geçirdi.

Gerek 1948'den bu yana gerekse bugün Gazze'de yaşanan olaylar Yahudilerin bereketli toprakları elde etme amaçları doğrultusunda neler yapabileceklerini gösterdi. Ancak bereketli topraklara layık olamamaları dolayısıyla ceza olarak buralardan uzaklaştırıldıkları hem Kur'ân hem de Tevrat'ta açıkça vurgulanıyor. Üstelik sadece Yahudilere vaat edilmeyen toprakların artık Allah'ın salih kullarına bağışlandığı belirtilen yukarıdaki âyeti son olarak tekrar hatırlamak yerinde olacaktır.



 

1) Enbiya 21/71