Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Çalışma Arkadaşları ve Öğrencileri Canan'ı Anlatıyor

27 Aralık 2010 Pazartesi Dosyalar / İbrahim Canan


Sonpeygamber.info okurlarının oylarıyla 2010 yılında Hadis ve Sirete Hizmet Onur Ödülü'ne layık görülen merhum Prof. Dr. İbrahim Canan’ın mesai arkadaşları ve öğrencileri onun hakkındaki düşünceleri ve hatıralarını bizimle paylaştılar. 

Kendisini hiçbir zaman gıybet ederken görmediğini dile getiren Prof. Dr. Ali Akyüz, Canan’ın son derec zarif bir özelliğini de aktardı. Prof. Dr. İbrahim Hayiboğlu “Müslüman’ca dil”, “Müslüman’ca duruş”, “Müslüman’ca düşünüş” kaygılarıyla Canan’ın tüm fedakârlıkları gösterdiğini vurgularken, Prof. Dr. Raşit Küçük de onun Kütüb-i Sitte tercümesinin her evde bulunması gerektiğini söyledi. İbrahim Canan’ın hadis ve siret çalışmaları yolundaki en önemli ilham kaynağını Prof. Dr. Suat Yıldırım bizimle paylaştı. Son anlarında kendisiyle birlikte olan Hasan Candan ise âlimin ölümüne âlemin ağladığını dile getirdi. Öğrencilerinin aktardığı hatıralar ise oldukça dikkat çekiciydi.

Tanıkların şahitlikleriyle örnek bir İslam âliminin portresi…

Eğer hayatının merkezine dini yaşama ve yaşatma duygusunu yerleştirmemiş olsaydı, Paris’te doktorasını yapmış bir kişi olarak “Müslüman’ca dil”, “Müslüman’ca duruş”, “Müslüman’ca düşünüş” uğruna bu kadar sıkıntıya tahammül gösterir miydi?

 

Prof. Dr. Ali Akyüz (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Başkanı): Ölülerin arkasından riyakârca güzel şeyler anlatanlar vardır. Ancak benim söylediklerimin hiçbirisi bunlardan değil. Ben bu okulda olduğum sürece Hoca’yı hep halim, selim, çalışkan, koşan adımlarla yürüyen, yapıcı konuşan biri olarak gördüm. Saygın bir şahsiyetti. Okulda görevli olduğu alan dersleri dışında Hadis Anabilim Dalı’nın kendisine tahsis ettiği yerlerde özel hadis dersleri verirdi. 15-20 yıllık mesai arkadaşlığımız süresince Hoca’nın öfkeli olup da birini kırdığını görmedim. Hoca’nın hiç dedikodu yaptığını görmedim. Bugün malasef bütün İslam dünyasının malul ve hastalıklı olduğu bir konudur. Ben Hoca’nın ağzından falan hakkında konuşurken bir söz söylediğini, bir katkıda bulunduğuna şahit olmadım. Bir insanın erdemli olması açısından bu çok önemlidir.

Canan Hoca’nın güzel bir özelliğini daha anlatayım: İlk tanıştığımız zamanlarda hocanın elini öpmeye yönelirdim. Hoca elini omuz hizama kaldırarak benim eğilmeme mani olurdu. Hoca ile ne zaman tokalaşmak isterseniz elini aşağıya eğdirmez, bu şekilde elini öptürmezdi. Bundan şu sonucu çıkartıyorum: Hoca karşısındaki muhatapların ve genç nesillerin dik durmasını istiyordu. Bunu size söylemeden gerçekleştiriyordu. Hocanın bu zarif huyu çok hoşuma giderdi. Vefatına gerçekten çok üzüldüm. Kendisine bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum.

 

 

XXI. yüzyılda yaşamış bir İslâm âlimi sıfatıyla, hayatın her alanında söyleyecek sözü bulunan, toplumda Sünnet-i Seniyye’yi yaygınlaştırmak adına bütün çağrılara kulak veren, bütün hayırlı talepleri, ilerlemiş yaşına rağmen bir delikanlı edasıyla karşılayan heyecan dolu bir İslam âlimiydi.

Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı): Talebeliğim yıllarında gördüğüm kadarıyla ilmî titizliği, vaktini çok iyi değerlendirmesi, öğretme arzusu kadar yaşatma arzusunu da ilk bakışta fark edebildiğimiz bir hocamızdı kendisi.

İrtihâlinin ardından; “yetmiş yıla varan ömrüne birkaç ömürlük şeyi sığdırmak ve vaktini çok iyi değerlendirmek istercesine bu kadar planlı ve sorumluluk duygusu içerisinde davranmış olmalı” demek geçmişti içimden. Emekliliğinin ardından hocamızı görenler, ilim ve hizmet adına yapmayı planladığı çalışmaları öğrenince ve kendisinin aşk ve heyecanına bakarak daha yapılması gereken ne de çok şey varmış diyerek ona hayranlık duyardı…

XXI. yüzyılda yaşamış bir İslâm âlimi sıfatıyla, hayatın her alanında söyleyecek sözü bulunan, toplumda Sünnet-i Seniyye’yi yaygınlaştırmak adına bütün çağrılara kulak veren, bütün hayırlı talepleri, ilerlemiş yaşına rağmen bir delikanlı edasıyla karşılayan heyecan dolu bir İslam âlimiydi. Eğer böyle bir sorumluluk duygusu olmasaydı, yaptığı yüzlerce çalışmasına ilâveden, ancak geçmiş nesillerde gördüğümüz çalışmalara eş değer on sekiz ciltlik Hadis Ansiklopedisi’ni (Kütüb-i Sitte) tek başına ortaya koyması mümkün olur muydu? Eğer böyle bir sorumluluk olmasaydı, şahadet şerbetini içmesine mukaddem bir gece sohbetinden yorgun argın dönmek yerine, emeklilik yıllarını yeşillikler içerisinde bir yazlıkta veya bir deniz kenarında geçiriyor olmaz mıydı?

Eğer hayatının merkezine dini yaşama ve yaşatma duygusunu yerleştirmemiş olsaydı, Paris’te doktorasını yapmış bir kişi olarak “Müslüman’ca dil”, “Müslüman’ca duruş”, “Müslüman’ca düşünüş” uğruna bu kadar sıkıntıya tahammül gösterir miydi?

Hocamızı, bugünden geriye doğru değerlendirdiğimizde, onun hayatının ilk yıllarından itibaren bir âlim mesuliyet ve idealini taşıyıp, bu uğurdaki birikimini arttırma gayreti içinde olduğunu, Gönül Sultanımız Efendimiz’in tebliğ metodunu derin tetkiklere konu edinmesinde görürüz. İlim ehli/İlme ehil kimseler, hizmetlerini irtihallerinden sonra da bıraktıkları eserleri, hatıraları, sohbetlerinin tesiri ve talebeleri vasıtasıyla sürdürürler.

Hiç şüphesiz, ona gerçek aile, gerçek dost ve gerçek talebe olabilmek onun ideallerini bıraktığı yerden sürdürmekle mümkündür. Onun yolundan gidebilmek umuduyla, İlâhî lütuflara mazhar olmayı niyâz ediyoruz…

 


Kütüb-i Sitte tercümesi birçok Müslüman’ın evinde bulunması ve okunması, bireylerin ve toplumun İslâm bilgisi ve yaşantısı açısından büyük hayırlara vesile olmaktadır.

 

Prof. Dr. Raşit Küçük (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı): Sözlerime başlarken, merhum Prof. Dr. İbrahim Canan Hocamıza Cenâb-ı Hak’tan sonsuz rahmet ve mağfiretler dilerim. Ben, Canan Hoca’yı Fransa’da doktora yaptığı yıllar içinde Konya’daki öğrencilik hayatımda tanıdım. Daha sonra, Allah’ın bir lütfu olarak, Erzurum’da uzun yıllar birlikte bulunduk. Onun anlatılacak çok yönleri ve hizmetleri var ise de, ben kendisinin bir Hadis İlimleri hocası olmasından hareketle, bu yöndeki pek çok çalışmaları arasında Sünnet-i Seniyye’ye hizmette ilk sırada yer aldığına inandığım bir tercüme-telif eserini öne çıkarmayı uygun bulmaktayım. Sünnî İslâm dünyasının Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en çok önem verdiği ve ilk dönem tasnif edilen sünnet-hadis kitapları, el-Kütübü’s-sitte (altı –seçkin- kitap) diye anılan Buhârî ve Müslim’in Sahîh’leri ile Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbni Mâce’nin Sünen’leridir. İbnü’l-Esîr el-Cezerî (ö.606/1210), İbni Mâce’nin Sünen’i yerine kendi zamanında onun yerine kaim olan İmam Mâlik’in Muvatta’ını esas alarak altı meşhur eserdeki hadisleri tekrarsız olarak bir araya getirmiş ve eserine “Câmiu’l-usûl min ehâdîsi’r-Resûl” adı vermiştir. İbnu’d-Deybâ diye anılıp bilinen, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed ez-Zebîdî (ö. 944/1537) de bu eseri “Teysîru’l-vüsûl ilâ Câmii’l-usûl” adıyla ihtisar edip özetlemiştir. İbrahim Canan Hoca işte bu son eseri Türkçeye tercüme etmiş ve aynı zamanda hadislerini açıklamış, Kütüb-i Sitte’den seçtiği pek çok hadisi de bu açıklamalara eklemiştir. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi (Ankara 1988-1994, I-XVIII, Akçağ Yayınevi) adıyla neşredilmiş olan bu eser, Türk okuyucusunun hizmetine sunulmakla büyük bir hizmete imza atılmış ve günlük bir gazete tarafından okuyucularına hediye edilmek suretiyle de önemli ölçüde yaygınlık kazanmıştır.

Bu eseri, birçok Müslüman’ın evinde bulunması ve okunması, bireylerin ve toplumun İslâm bilgisi ve yaşantısı açısından büyük hayırlara vesile olmaktadır. Kanaatimce bu eser, inşallah merhum Canan hocamızın daima rahmet, minnet ve şükranla anılmasına vesile teşkil edecektir. 

 

Okuttuğu hadis ilmini hayatına eksiksiz uyguluyordu ve hadisleri ömrünün her anına nakşedip meleke haline getirmişti.

 

Prof. Dr. Suat Yıldırım: (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi):  İbrahim Canan’ın anlaşılması için onun en büyük feyiz kaynağı olan Risale-i Nur’u zikretmemiz lazım. Lise talebeliğinden beri tanıdığı bu eserlere 50 yıldan fazla bağlı kaldı. Bu bir takıntı zannedilmemeli. Onun bu bağlılığı, bir vefa duygusunun çok ötesinde bir şeydir. Bu müceddidin, kurtarıcı fikirlerine, Kur’ân’dan kaynaklanan kurtarıcı fikirlerine yakinen muttali olduğundan böyle yapmıştır. Nitekim onun bir takım fikirlerini kitaplaştırdığını görüyoruz. Bu da, İbrahim Canan’ın, o zata bağlılığını, ilmi yönden temellendirmesinin göstergesidir. İslam Aleminin Ana Meselelerine Bediuzzaman’dan Çözümler ve  Bediuzzaman’ın Fikri Programı Üzerine Bir Analiz  gibi başlı başına kitaplarıyla bunları dile getirdi. Bediüzzaman’ın görüşlerine yer vermesi bu kabil müstakil kitaplarına münhasır değildir. Hemen bütün eserlerinde, duruma göre onun fikirlerinin yansımalarına ve pırıltılarına rastlanır. Bu itibarla ömrü boyunca o kitapları okuyarak, okutarak İslam’a hizmet ettiğine şahit olmuşuzdur.

 

 

İbrahim Canan Hoca eminim ki kısacık bir zaman da olsa tanıştığı her öğrenciyi kendisine hayran bırakmıştır. İlmî birikiminin yanında nezaketi, disiplini, işinin hakkını vermesi, sözüne sadakati, öğrenciye saygısı… Bir hoca için gerekli olan her şeye sahipti.

 

Hasan Candan (Eğitimci-Yazar, İbrahim Canan’ın son anlarında yanında olan isimlerden): Âlimin ölümüne âlem ağladı. Kaza sırasında çiselemeye başlayan yağmur da sanki buna işaret ediyordu. Son yolculuğumuz sırasında kendisinden  ilk defa duyduğum bir üslûpla  “artık ölüm kuşağına girdik” demiş  ve kendisini üzen bazı şeylerden bahsetmişti. O son ifadelerinde eserlerindeki muhtevaya işaret ediyordu. “Hizmet”  denilince her şeyi bir kenara bırakır ve koşardı.

Kendisi ile birlikte üzerinde uzun süredir çalıştığımız  bir “Eğitim Destek Sistemi”  düşünüyordu.  “Eğitim Açılımı” diyebileceğimiz bu büyük yapı  ve  diğer iki proje için çok  ciddi gayret içinde idi. Dünyada tanınan önemli bir âlim olduğu halde, “insanlardan bir insan” idi. Halkın arasında sade bir insan olarak yaşar ve herkesle sıcak bir münasebet içinde bulunurdu. Kendisine, herkes hemen her şeyi sorabilir ve cevabını en güzel şekilde alırdı. İnsanlarla arasına perde, duvar, engel koymazdı. Örnek bir aile babası idi. Zayıflayan aile kurumunu güçlendirmek üzere eserler yazarken, konferanslar verirken numune olarak kendi çevresinde bu bilgilerin uygulamasını birebir yapıyordu. Zamanımızda nadir  görülecek  kadar kâmil ve dengeli bir insandı. Muhatabın ferasetine ve aklına göre davranırdı. Kendisinden  “en olgun, en kâmil”  cevap ve hareketten başka bir netice zuhur etmezdi.

Okuttuğu hadis ilmini hayatına eksiksiz uyguluyordu  ve hadisleri ömrünün her anına nakşedip meleke haline getirmişti. Ondan alabildiğimiz ve faydalanabildiğimiz ise “deryadan bir damla” bile değildi. Proje ve düşüncelerinin bütün detaylarını bizlerle müzakere etmiş ve hazırlığını tamamlamıştı.  İbrahim Canan Hocamız  gibi büyük bir alimin yukarıda zikrettiğimiz projeler için kapı kapı dolaşmak zorunda kalması ahlâk ve vicdan ehlinin sorgulaması gereken  bir husustur.  Ruhu şâd, makamı Cennet-i  Âla olsun. Yüce Rabbimiz bizleri de kendisine komşu eylesin.

 

Semih Acet (Öğrencisi) : İbrahim Canan Hocamla, tezimin son incelemelerini yaptıktan sonra, savunma tarihi olarak Haziran (2009) ayını belirlemiştik. Aynı tarihlerde tayinim de çıktığı için evde ayrı bir telaş ve dağınıklık vardı. Gerek bu telaşın neticesi, gerekse acemiliğimin bir göstergesi olarak tez savunmasına gitmek üzere normal bir kıyafetle evden çıkmıştım. Yolda pek fark edemesem de fakültenin girişinde hocamı Haziran sıcağına rağmen takım elbiseli bir halde görünce içimde derin bir mahçubiyet hissettim.  Tayinim çıktığını ve evdeki telaş sebebiyle kıyafetime yeterince dikkat edemediğimi hocama ifade ettim. Tabii ki Hocam da bu durumu normal karşıladı ve böyle de savunmaya girilebileceğini  belirtti. Hocamın odasından tam çıkıyordum ki, kendisi bir an beni süzdü ve “Bu kıyafetle de mümkün. Ancak takım elbise daha iyi olacak gibi” dedi.  Ben ceket ve kravatı nerden bulacağımı düşünürken bir baktım ki, İbrahim Canan Hocam giydiği ceketi ve taktığı kravatı çıkarmış, bana uzatıyordu. Şaşkınlıktan o an ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilemedim. Ancak hocam ısrar edince, ceketi giydim ve jürinin karşısına bu şekilde çıktım. Hocamın göstermiş olduğu bu fedakârlığı her hatırlayışımda içim burkulur ve kendisinden hakkıyla istifade edemediğim noktasında hayıflanır dururum.

 

Emine Tankuş Demir (Öğrencisi): İbrahim Canan Hoca eminim ki kısacık bir zaman da olsa tanıştığı her öğrenciyi kendisine hayran bırakmıştır. İlmî birikiminin yanında nezaketi, disiplini, işinin hakkını vermesi, sözüne sadakati, öğrenciye saygısı… Bir hoca için gerekli olan her şeye sahipti.

Bir defasında hocaya hediye bir çiçek götürdüğümüzde memur olduğu için hediye almasının uygun olmadığını söyleyip, bizim de böyle şeylere dikkat etmemiz hususunda nasihat etmiş ve “faydalanılabilir” bir şey olmadığı için güçlükle kabul etmişti.

Hoca tek kişi gelse bile dersi iptal etmez, “Muhammed Hamidullah hocadan öğrendiğimiz bir gelenek bu, bir kişi de gelse dersimizi yaparız” derdi. Mekânı cennet olsun.