Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Peygamber'e İlk Medhiyeler

26 Mart 2018 Pazartesi Kültür Sanat / Edebiyat


İnsanın sevgi halesinin odağında Allah sevgisi yer alır. İnsanı olgunlaştırır, onurlu, şerefli ve kamil bir insan haline getirir. Her türlü güzellik ondan filizlenir. Sevgi halesinin odağında yer alan daha sonraki sevgi ise, Rasûlullah sevgisidir. Aslında Allah sevgisine çıkan yol, Allah Rasûlü’nü sevmekten geçer. Peygamber sevgisinin imanla bağlantılı olduğunu bir güzel sözünde bizzat o dile getirmiştir:

"Canım kudreti altında olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz, ben kendisine ana-babasından, çoluk - çocuğundan ve tüm insanlardan daha sevgili olmazsam tam anlamıyla iman etmiş olmaz." Haktan ve hakikatten başka söz çıkmayan o güzel ağızdan çıkan bu tatlı sözler, bir gerçeği vurguluyor.

Allah Rasûlü'nün bu güzel sözleri söylediği anda buram buram mutluluk kokan saadetli huzurlarında Hz. Ömer de vardı. Bir an benliğinde her halde kendini sevmenin küçücük bir kıpırdanmasını hissetmiş olmalı ki, "Ey Allah'ın Rasûlü" dedi; "Ben seni gerçekten çok seviyorum. Ama kendimi de seviyorum." İçtenlikle söylenmiş bu sözler üzerine Hz. Peygamber Hz. Ömer'e dönerek "kendinden de fazla sevmelisin" buyurdu. Hz. Ömer'in yüreğindeki küçük, küçücük kıpırdanma bir anda yerini imanın kemaline bıraktı. Onu sevdiği, yoluna baş koyduğu Rasûlullah'ın istediği sevgi düzeyine çıkardı, imanın doruğuna taşıdı. Gönlündeki sevginin bütün benliğini sardığını hissetmiş olarak "Şimdi Seni kendimden de fazla seviyorum" dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü "İşte şimdi oldu" buyurdu.

Allah sevgisine çıkan yol Allah Rasûlü’nü sevmekten geçer. Peygamber sevgisinin imanla bağlantılı olduğunu bir güzel sözünde bizzat o dile getirmiştir: "Canım kudreti altında olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz, ben kendisine ana-babasından, çoluk - çocuğundan ve tüm insanlardan daha sevgili olmazsam tam anlamıyla iman etmiş olmaz." 

İnsanoğlunun sevdiklerine sevgisini yansıtacak güzel sözler söylemesi doğaldır. Hele sevilen yüksek hasletlere sahipse, eşi benzeri bulunmayan örnek insansa, onu güzel sözlerle övmenin bir başka anlamı, özge kıymeti olur. Eli kalem tutan, güzel söz söyleme sanatının ustalığından nasibini almış hayli edip şair ve hatip de Hz. Peygamber’e methiyeler yazmış, böylece zengin bir edebiyat türü oluşmuştur. Bu türün verileri olan methiyeler, naatlar, kasideler, mevlitler, hilyeler, miraciyeler, siyerler, gazavatnameler… pek kıymetli edebî ürünlerdir.

Alemlere Rahmet Sevgili Peygamberimiz’i sözlü veya yazılı olarak metheden eserlerin bir kısmı Hz. Peygamber'in saadetli huzurlarında okunmuş, bir diğer kısmı ise, ebedî hayata göç ettikten sonra söylenenlerdir.

Burada işaret etmek gerekir ki, bir kimsenin ölümü üzerine söylenen; onun iyiliklerini, erdemlerini dile getiren şiirlere aslında risâ (ağıt) denir. Şu var ki, Hz. Peygamber için söylenenlere risâdan -sonraları mersiye- çok "methiye" denilmiştir. Mersiye şairleri, şiirleri için bu ismi daha uygun bulurlarken her halde sevdikleri peygamberlerinin ölümsüzlüğünü, onun hayatla bağlantısı olduğunu düşünerek ona tıpkı canlı birine seslenircesine hitap etmişlerdir.

Alemlere Rahmet Sevgili Peygamberimiz’i sözlü veya yazılı olarak metheden eserlerin bir kısmı Hz. Peygamber'in saadetli huzurlarında okunmuş, bir diğer kısmı ise, ebedî hayata göç ettikten sonra söylenenlerdir.

SEVGİLİ PEYGAMBER'İ SAĞLIĞINDA MEDHEDENLER
 

Güzel adı her anıldığında Allah'ın salat ve selamı üzerine olası Hz. Peygamber'i mübarek ayakları henüz toprağa basarken methedenler arasında şu kişilerin isimleri sayılabilir:

El-A'şâ'l-Ekber

El-A'şâ'nın asıl adı Meymûn b. Mihrân’dır. Cahiliye devrinin şöhreti yaygın önde gelen şairlerindendir. Hz. Peygamber'i methetmek üzere söylenmiş en eski şiir, el-A'şâ'nın söylemiş olduğu bir kasidenin birkaç beytidir. El-A'şâ, kasidesini Hz. Peygamber'e methiye olsun diye değil, bir iki vadide dolaştıktan sonra, O'na yaklaşıp bir şeyler elde etmek üzere söylemiştir. O nedenle sözlerinde dinî heyecan olmadığı gibi, Allah Rasûlü'ne sevgi hâlesi içinde yer verebilmiş de değildir.

Ebû Talib

Küçüğünden büyüğüne, kadınından erkeğine tüm fertlerinin şiirle haşir neşir olduğu Mekke toplumunda yoluna baş konulmuş, üstün meziyetleri, örnek ahlakı, benzersiz hasletleri, nihayet soyu-sopu dost düşman herkesçe kabul edilmiş Sevgili Peygamberimiz’i türlü vesilelerle methedenlerden ilk akla gelen isim Ebû Talib'dir. Hz. Peygamber'in amcası, günümüzdeki deyişiyle "koruması" olan Ebû Talib, nübüvvetin Mekke Devri başındaki tarihî ilişik kesme/muhasara olayı üzerine yüz on beyitlik bir kaside söylemişti. Bu kasidesinde yeğenini himaye etmesi yüzünden Kureyş'in kendisine düşman kesildiğinden bahsettikten sonra bazı beyitlerinde Allah Rasûlü'nü methederek soyluluğunu dile getirmiş; onu kollamaya devam edeceğini kesin bir dille vurgulamıştır.

Hassan B. Sabit El-Ensârî
 

Hazrec kabilesinin Neccaroğulları boyundandır. Hz. Peygamber'in dedesi Abdülmuttalib'in annesi de aynı boydandır. Bu nedenle Hassân'ın Allah Rasûlü ile soy yakınlığı vardır.

Hassan b. Sabit, Hz. Peygamber'den yedi sekiz yıl önce o zamanki adıyla Yesrib'te doğmuştur. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber'i, sahabileri ve İslam dinini Müşriklerin hücumlarına karşı şiirleriyle savunduğundan "Şâ'iru'n-Nebî" (Hz. Peygamber'in Şairi) unvanıyla meşhur olmuştur.

Hz. Peygamber'i methettiği güzel şiirlerinden birkaçı şunlardır:

"Bize şanlı bir peygamber geldi

Umutların olmadığı, peygamber gelmediği

Yeryüzünde putlara tapılan yıllardan sonra

Geldi ve aydınlatan kandil oldu

Doğru yola ileten, pırıl pırıl parlayan

Keskin kılıcın göz kamaştıran parlaması gibi...

Ateşe karşı bizi uyardı,

Ve cennet müjdesi verdi

İslam'ı öğretti bize

O yüzden hamd ediyoruz Allah'a

Ey halkın tek ilahı!

Sensin benim Rabbim ve Yaratanım.

Buna şehadet ederim ben,

İnsanlar arasında yaşadıkça."

Hassan b. Sabit Hz. Peygamber'i güzellik, şirinlik, incelik, güzel ahlak gibi pek çok niteliklerle övmüştür. Şu iki beyti asırlarca gönüllerde yer etmiş, dillerden düşmemiştir:

"Akla sen gelirsin güzel deyince

Senden daha şirin doğmadı bence

Bütün kusurlardan arıtılmışsın

Sanki yaratıldın kendi gönlünce."

"Medih"/"naat" edebiyatının bütünüyle günümüze intikal etmiş ilk örneği olan "Bânet Su'âd Kasidesi," İslam öncesi devir şiir geleneğine uygun olarak söylenmiş güzel bir şiirdir.

Ka'b B. Zuheyr B. Ebî Sulmâ

Ka'b b. Zuheyr peygamberliğin ilk yıllarında diğer Arap şairleri gibi geleneksel denilebilecek belli konularda şiirler söylemişti. Daha sonraları Hz. Peygamber'i hicveden sözler etti. O nedenle "demi heder edilenler" arasına alınmış, nerede görülürse öldürülmesine karar verilmişti.

Hz. Peygamber Mekke'yi fethedince Ka'b ve kardeşi Buceyr kaçtılar. Eb-rahu'l-Azzâf denilen yöreye geldiler. Bir süre sonra Buceyr, Ka'b'a "Sen burada davarımıza göz kulak ol. Ben gidip bakayım. Şu adamın yanına varayım. Söylediklerini dinleyeyim. Ne istiyor anlayayım." dedi. Çok geçmeden Medine yollarına düştü. "Peygamber Şehri"ne gelince, Hz. Peygamber'in huzuruna çıktı. O'nu dinledi ve Müslüman oldu. Sahabiler arasındaki şerefli yerini alarak Medine'de kaldı. Kardeşi Ka'b'a bir mektup yazarak Hz. Peygamber'in kendisini ve İslam’ı hicveden, her biri bir tarafa kaçmış Kureyş şairlerinin görüldükleri yerde öldürülmeleri emrini verdiğini bildirdi. "Eğer canını kurtarmak istiyorsan uçarak Hz. Peygamber'in huzuruna gel. O tevbe ederek kendisine gelenleri öldürtmez. Dediğimi yapmazsan kendini O'ndan kurtaracak yer ara" diye uyardı.

Buceyr'in mektubu Ka'b'a ulaşınca yeryüzü dar geldi. Canının derdine düştü. Kabile halkından düşmanları da onu korkutuyor, herkes artık öldürüleceğini söylüyordu. Kurtuluş çaresi olmadığını anlayınca Hz. Peygamber'i methettiği "Bânet Suâd" (Suad uzaklaştı, gitti) diye meşhur olan kasidesini söyledi.

Gündüzleri gizlenerek, daha çok geceleri giderek, Medine'ye ulaştı. Cüheyne Kabilesi'nden tanıdığı birinin yanına indi. Adam onu ertesi gün Allah Rasûlü'ün huzuruna götürdü. Namazdan sonra Ka'b'a Hz. Peygamber'i gösterdi. "Allah Rasûlü budur. Kalk yanına git. Ondan aman dile." dedi. Ka'b, kalktı, Rasûlullâh'ın karşısına oturdu. Elini O'nun elinin üstüne koydu. Fakat Hz. Peygamber onu şahsen tanımıyordu.

-"Ya Rasûlallâh! Ka'b b. Zuheyr tevbe edip Müslüman olarak Senden aman dilemeye gelecek. Onu huzuruna getirsem kabul eder misin?" diye sordu. Hz. Peygamber'in "evet" demesi üzerine ekledi."Ka'b b. Zuheyr benim ya Rasûlallah".

Bunun üzerine Ensar'dan bir sahabi Ka'b'ın üzerine atıldı. "izin ver Ya Rasûlallah, Allah düşmanının boynunu vurayım" dedi. Rasûlullah ise "Bırak onu, çünkü tevbe edip inkardan sıyrılarak geldi." buyurdu.

Rasûlullah'ın affına mazhar olmanın sevinci içindeki Ka'b, kasidesini okumaya başladı. Heyecan içinde titrek bir sesle okuduğu kasidesi bitince yüzünden memnun olduğu anlaşılan Hz. Peygamber ayağa kalktı. Sırtındaki "bürde" denilen hırkasını Ka'b'a giydirdi.

Rasûlullah'ın affına mazhar olmanın sevinci içindeki Ka'b, kasidesini okumaya başladı. Heyecan içinde titrek bir sesle okuduğu kasidesi bitince yüzünden memnun olduğu anlaşılan Hz. Peygamber ayağa kalktı. Sırtındaki "bürde" denilen hırkasını Ka'b'a giydirdi.

"Medih"/"naat" edebiyatının bütünüyle günümüze intikal etmiş ilk örneği olan "Bânet Su'âd Kasidesi," İslam öncesi devir şiir geleneğine uygun olarak söylenmiş güzel bir şiirdir.

Bu kasidede Hz. Peygamber'in methine ayrılmış kısım, oldukça azdır. Bu kısım da daha ziyade korku, af dileme, özür beyan etme üzerinedir. Buradan Bânet Su'âd Kasidesi’nin cahiliye devri şiir geleneği ağır basan, dinî heyecandan, özellikle Hz. Peygamber sevgisinden yeteri kadar nasip alamamış bir şiir olduğu ortaya çıkar. O nedenle dil ve belagat açısından ön plana çıkmıştır. Anılan nitelikleri ile sonraları yazılan medhiye/naatlar gibi sufi çevrelerde değil, edebî mahfillerde revaç bulmuştur.

Aslına bakılırsa ölüm korkusu içinde olan bir şairden yıllardır sürdürdüğü geleneği bir anda bırakıp buram buram aşk ve sevgi kokan yepyeni bir şiir söylemesini beklemek insafsızlık olur.

Hz. Peygamber'in "kardeşiniz batıl söz söylemez." buyurarak şiirlerini takdir ettiği; bir diğerinde sözlerinin kafirler üzerinde oktan daha tesirli olduğunu söyleyerek kendisine iltifatta bulunduğu nakledilmiştir.
 

Abdullah B. Revaha 
 

Medine'de yerleşik Hazrec kabilesindendir. Akabe beyatlarında bulunmuş; Hassan b. Sabit'le birlikte Hz. Peygamber'in Medine'yi şereflendirmesini terennüm eden güzel şiirler söylemiştir.

İslam dinine ve Allah Rasûlü'ne hem dili, hem de kılıcıyla hizmet eden Abdullah b. Revaha Hz. Peygamber’in bütün savaşlarına iştirak etmiş; hicretin 8. yılında yapılan Mute savaşında Zeyd b. Harise ve Ca'fer b. Ebî Talib'in şehit olmaları üzerine sancağı alarak kumandaya geçmiş; şehitlik şerbetini içmiştir.

Hz. Peygamber'in "kardeşiniz batıl söz söylemez." buyurarak şiirlerini takdir ettiği; bir diğerinde sözlerinin kafirler üzerinde oktan daha tesirli olduğunu söyleyerek kendisine iltifatta bulunduğu nakledilmiştir.

Allah Rasûlü'nü henüz ebedî hayata göç etmeden evvel güzel şiirlerle medh edenler yalnızca bu şairler değildir. Daha başkaları da vardır. İçlerinden Îbn Abbas, Ka'b b. Malik, Avf b. Malik gibi isimler sayılabilir.

Beka âlemine intikal edişinden sonra medh edenlere gelince, ön sırayı yine Hassan b. Sabit alır. Medih edebiyatı ondan sonra başka şairlerin medihleriyle devam eder. Emevîler dönemi sona erip Abbasîler devrinin başlamasından itibaren bazı değişikliklerle Hz. Peygamber'i, Ehl-i Beyt'e ağıtlar yakma, onların menakıbından söz etme vesilesiyle methetmeye döner.