Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Peygamber'in Tarihi Olaylarla İlgili Dualarından Örnekler (4)

23 Ağustos 2014 Cumartesi Hz. Muhammed / Sünnet ve Hadis


Yazının üçüncü bölümü için tıklayınız.

Rahmet peygamberi olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav)’in -Taif yolculuğunda gördüğümüz üzere- kendisine ve ashabına yöneltilen birçok haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya tevessül etmediği halde Bi'ri Maûne hadisesi sebebiyle bedduada bulunması dikkat çekicidir.

8- Hz. Peygamber'in Rec’i ve Bi’ri Maûne Olayını Gerçekleştirenlere Yaptığı Beddua

Hicretin 4. yılında Adel ve Kare kabilesinden bir heyet Rasûlullah (sav)'a gelerek kendilerinin Müslüman olduklarını belirtmişlerdir. Ardından “Ya Rasûlullah! İslam, kabilemiz içinde yayılmaya başladı. Ashabından bazılarını bizimle birlikte gönder de, onlar bize dini iyice anlatsınlar, Kur'an okutsunlar ve İslam'ı öğretsinler" diye istekte bulunmuşlardır. Hz. Peygamber de onların isteklerini kabul etmiş ve sayıları altı ile on arasında değişen bir heyet göndermiştir. Bunlar Mekke ile Asfan arasında Huzeyl kabilesine ait bir kuyunun başına vardıklarında Rec’i denilen mevkide ihanete uğramışlardır. Müslümanlar kendilerinden oldukça kalabalık olan insanlara karşı mukavemet göstermişlerse de sonuçta şehit düşmüşlerdir.[45]

Yine aynı yılda aynı maksatla Amir b. Sa’saa kabilesi reisi Ebû Berâ Amir b. Malik Hz. Peygamber'i ziyaret etmiş, İslam hakkında bilgiler edinmişti. Müslüman olmamasına rağmen Rasûlullah (sav)'tan kabilesine İslam'ı anlatacak bazı kimseleri göndermesini talep etmişti. Rasûlullah (sav), Rec'i olayından çekindiği için bu sefer daha dikkatli davranmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla gönderilecek davetçilerin hayatlarından endişelendiği için Ebû Berâ'dan bu yöndeki endişesini gidermesini istemiştir. Ebû Berâ, bunun üzerine onlara eman verdiğini ifade etmiştir. Ebû Berâ’nın kabilesinin içindeki nüfuzuna güvendiği için Hz. Peygamber, sayıları kırk ile yetmiş arasında olduğu belirtilen, çoğu Ensar’dan olan ve Kur’ân’ı iyi bilen, ashab-ı suffe halkından davetçiler göndermiştir. Bunlar, Benû Âmir sınırları içerisinde Bi'ri Maûne denilen yere vardıklarında Haram b. Milhan (ra)'ı, Amr b. Tufeyl'e göndererek Peygamberimizin mektubunu ona iletmiştir. Amir, mektuba bakmadan Haram'ı öldürtmüş, kendisine komşu olan diğer kabilelere de haber göndererek toplanmalarını istemiştir. Bu arada Haram'ın dönüşünün gecikmesi üzerine diğer arkadaşları da Amir'in yanına gitmişler, ancak Amr b. Ümeyye (ra) hariç hepsi şehit edilmiştir.[46]

Hz. Peygamber, aynı yılda bu iki korkunç olayın meydana gelmesinden oldukça üzüntü duymuştur. Çünkü bu insanlar masum, karşı tarafın isteği üzerine gönderilmiş savunmasız insanlardı. İşte bu yüzden Rasûlullah (sav)’ın, Bi'ri Maûne olayının olduğu günün ertesi sabah namazında birinci rekâttan sonra, ikinci rekâtın rükûundan doğrulduğu zaman şöyle beddua ettiği belirtilmektedir:

“Ey Allah'ım! Mudar kabilelerini şiddetle yok et! Ey Allah'ım! Onların yıllarını, Yusuf Peygamber'in kıtlık yılları gibi çetin yap, dünyayı başlarına dar getir! Ey Allah’ım! Lıhyan oğullarını, Adel, Kare, Zi'b, Rı'l, Zekvan ve Usayya kabilelerini sana havale ediyorum! Çünkü onlar, Allah'a ve Resulüne asi oldular. Allah’ım! Lihyan, Adel ve Kare kabilelerini sana havale ediyorum. Allah’ım! Velid b. Velid, Seleme b. Hişam ve Ayyâş b. Ebî Rebîa ve müminlerden mustazafları sen kurtar!”[47]

Rasûlullah (sav)'ın bu duaya beş vakit namazlarında bir ay devam ettiği, arkasında bulunan cemaatin de “âmin” dediği belirtilmektedir.[48] Kur’ân'ın ifadesi[49] ve Rasûlullah (sav)'ın beyanıyla da sabit olduğu gibi[50] rahmet peygamberi olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav)’in -Taif yolculuğunda gördüğümüz üzere- kendisine ve ashabına yöneltilen birçok haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya tevessül etmediği halde Bi'ri Maûne hadisesi sebebiyle bedduada bulunması dikkat çekicidir. Söz konusu olayda savaş maksadıyla değil, tamamen insani ve ahlaki mülahazalarla gönderilen seçkin ve kalabalık bir irşat heyetinin, hem de kendileri için can güvenliği verildiği halde, genel ahlak kurallarına ve Araplar arasında son derece önemli kabul edilen geleneklere aykırı olarak savunmasız bir şekilde öldürülmesi, Hz. Peygamber'i fazlasıyla infiale sevk etmiş olmalıdır.[51]

Peygamberimiz’in bu duasının Allah tarafından kabul gördüğünü görmekteyiz. Çünkü Bedrü'l-Mev'ıd Seferi[52] münasebetiyle Kureyş lideri Ebû Süfyan da bunu itiraf etmek zorunda kamıştır. O yılda yağışlar kesilmiş, sular çekilmiş, yeşillikler, otlar kavrulup kurumuş, sefere çıkmaktan gözlerini yıldıran sert bir yıl olmuştur.[53]

Allah Râsulü (sav), savaş olmaması ve fazla kan dökülmemesi için, Mekke’nin kutsiyetine yakışır bir vaziyette fethini amaçlıyordu. Bu nedenle gizliliğe çok önem verdi. Öncelikle bunun için gereken önlemleri aldı. Ama yine de doğabilecek bir zafiyetten dolayı savaş hazırlığı bilgisinin Mekkelilere ulaşmaması için Allah’a dua etmiştir.

9- Hz. Peygamber'in Ahzab'a Yaptığı Beddua

Hendek Gazvesine Ahzab Gazvesi de denildiği malumdur. Çünkü bu savaşa pek çok grup (hizip) katılmıştı. O günde Müslümanlar gerçekten çok sıkıntılı anlar yaşamışlardı. Uhud Gazvesinde umduklarını bulamayan İslam düşmanları, bu kez Hendek Gazvesi ile amaçlarına ulaşmak istiyorlardı. Yani Müslümanları mağlup etmek ve İslam'ın hâkimiyetine son vermek arzusunda idiler.

İbn Kesir, “Peygamber'in Ahzab'a Beddua Etmesi” başlığını verdiği[54] konuda şu bilgileri vermektedir: “Hz. Peygamber, hendek mescidine geldi ve abasını indirdi. Kalkıp kalkıp ellerini semaya uzatarak müşriklere beddua etti, namaz kılmadı. Ardından tekrar gelip onlara beddua etti ve namaz kıldı.”[55] Yine İbn Kesir, konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: “Rasûlullah (sav), Hendek Gazvesine katılan müşrik topluluklarına şöyle beddua etmiştir:

‘Ey Kitabı indiren, hesabı çabuk gören Allah’ım! Ahzabı hezimete uğrat. Allah’ım, onları yenilgiye uğrat ve onlara sarsıntı ver’. Bir başka rivayette de ‘Allah’ım, onları hezimete uğrat ve onlara karşı bize yardım et’[56] şeklinde dua ettiği belirtilmektedir.”

10- Rasûlullah (sav)'ın Mekke'ye Habersizce Varması İçin Yaptığı Dua

Allah Râsulü (sav), savaş olmaması ve fazla kan dökülmemesi için, Mekke’nin kutsiyetine yakışır bir vaziyette fethini amaçlıyordu. Bu nedenle gizliliğe çok önem verdi. Öncelikle bunun için gereken önlemleri aldı. Ama yine de doğabilecek bir zafiyetten dolayı savaş hazırlığı bilgisinin Mekkelilere ulaşmaması için Allah’a dua etmiştir. Diğer dua örneklerinde olduğu gibi bu duasında da önce tedbirin alınması, ardından dua edilmesi örneği aşikârdır. Rasûlullah (sav), Mekke'nin fethi öncesinde Mekke'ye habersizce varabilmek için Allah'a şöyle dua etmiştir:

“Ey Allah'ım! Yurtlarına ansızın varıp kavuşuncaya kadar Kureyşlilerin casus ve habercilerini tut, görmez ve işitmez kıl! Kureyşlilerin gözlerini bağla! Beni, aniden görsün ve işitsinler!”[57]

Buradan Rasûlullah (sav)'nün her dönemde kutsal bir şehir olan Mekke'ye ve insanlara verdiği değeri bir kez daha anlıyoruz. O hiçbir zaman insanları öldürmekten haz duyan bir lider olmamıştır. Kendisini memleketinden çıkaran halkına karşı kin besleyen ve intikam almak isteyen bir lider olmamıştır.

11- Rasûlullah (sav)'ın Huneyn Gazvesinde Şeybe b. Osman'ın Müslüman Olması İçin Yaptığı Dua

Huneyn Gazvesi esnasında Hz. Peygamber'in duası ile Müslüman olan Şeybe b. Osman (ra), kendisinin İslam'a girmesi olayını şöyle anlatmaktadır: “Huneyn günü Rasûlullah ile beraber savaşa katılmıştım. Bu katılışım, Müslüman olduğum veya Peygamber'i kabullendiğim için falan değildi. Sadece Hevâzin'in Kureyş'e karşı asker toplaması ve savaş açması zoruma gitmişti. Muharebe esnasında Rasûlullah ile beraber bulunurken dedim ki: ‘Ya Rasûlullah, ben siyah-beyaz atlar görüyorum!’ Rasûlullah: ‘Şeybe! Müslümanların yardımına gelen bu atları ancak kâfirler görür’ buyurmuş, sonra elini sırtıma vurmuş ve şöyle dua etmiştir: ‘Ya Rabbi! Şeybe'ye hidayet ver!’

Hz. Peygamber, mübarek ellerini ikinci ve üçüncü defa sırtıma vurup aynı şekilde dua etmiştir. Üçüncüsünde elini sırtımdan kaldırdığı zaman yeryüzünde bana ondan daha sevimli bir başka şey daha yoktu.”[58]

Şeybe'nin Müslüman olmasıyla ilgili bir başka rivayet ise şöyledir: “Abduddar oğullarından olan Şeybe, çeşitli gazvelerde yakın akrabalarının Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü hatırlayınca, bunun intikamını almak için harekete geçmişti. Hz. Peygamber'e kılıcını çekip vuracağı bir esnada birden Rasûlullah ile aralarında bir ışık parlamıştır. Şeybe, bu alevin kendisini mahvetmesi korkusundan dolayı eliyle gözlerini kapayıp geri geri kaçmaya yeltenmiş, tam bu esnada Rasûlullah (sav), ona dönerek yanına çağırmış ve onun için şu şekilde dua etmiştir: “Ya Rabbi, Şeybe'den şeytanı uzaklaştır”.

Artık Rasûlullah (sav) onun için en sevimli kimse olmuştur.[59] Hz. Peygamber'in Şeybe örneğinde olduğu gibi diğer sahâbiler için de dua ettiği bilinmektedir.[60]


Hz. Peygamber, barışta, savaşta her yerde yaratanına karşı kulluk vazifesi olan duayı yerine getirmiştir. İnsanların karanlıktan aydınlığa çıkması, hidayete ulaşmaları için Allah'a yalvarmıştır. 

12- Hz. Peygamber'in Taif Halkına Yaptığı Dua

Huneyn Gazvesinde müttefik kabilelerin ordusu yenildikten sonra Sakîf kabilesi de memleketleri olan Taif’e sığınmışlardı. Hevâzin kabilesinin reisi olan Malik b. Avf da buradaydı. Taif, bilindiği gibi eski bir kale ile çevrili idi. Resulü Ekrem esirlerle birlikte ganimet mallarını Cîrâne[61] mevkiinde Abbâd b. Bişr komutasında bıraktıktan sonra Taif’e hareket etmiştir. Taif muhasarası yaklaşık yirmi gün kadar sürmüştür. Mancınıkların kullanılmasına rağmen sağlamlığından dolayı kale ele geçirilememiştir. Rasûlullah (sav) da tekrar Cîrâne'ye dönmüştür. Taif halkı bir yıl sonra Rasûlullah (sav)'a bir heyet göndererek Müslüman olmuştur. İşte bu muhasaranın uzaması esnasında sahabeden bazısı Allah Râsulü (sav)'ne gelerek “Ya Rasûlullah! Sakif oğullarına beddua etseniz!” demişlerdir. Bunun üzerine tıpkı yukarıda verdiğimiz Devs kabilesi için yaptığı duaya benzer bir dua etmiştir: “Ya Rabbi! Sakif'e doğruyu göster de onları bizim camiamıza getir”.[62]

Gerçekten çok sürmemiş, bir sene sonra Taifliler gönderdikleri bir heyetle İslam dinini kabul ettiklerini Rasûlullah (sav)'a bildirmişlerdir.[63] Ancak buradan sadece Rasûlullah (sav)'ın bu duasından dolayı Taiflilerin Müslüman olduklarını söylersek duanın özüne uygun olmaz. Burada Taiflilerin Müslüman olmamak için direndiklerini, ancak kendilerinden başka bölgedeki kabilelerin İslamiyet'i kabul etmelerinden dolayı başka çarelerinin olmadığını da belirtmemiz gerekir. Yoksa sadece Rasûlullah (sav)'ın onlar için dua etmesi sonucu Müslüman olmalarını söylersek doğru olmaz. Ama Allah Râsulü (sav)'nün duası da bir temenni olmuştur.

Sonuç

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hz. Peygamber, barışta, savaşta her yerde yaratanına karşı kulluk vazifesi olan duayı yerine getirmiştir. İnsanların karanlıktan aydınlığa çıkması, hidayete ulaşmaları için Allah'a yalvarmıştır. Yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi Hz. Peygamber, kesinlikle şahsi bir olay için beddua etmemiştir. Bunun nedeni, İslam ahlakında af ve ihsana adaletten daha çok önem verilmesidir. Nitekim “Bir kötülüğün karşılığı, onun dengi bir kötülüktür. Yine de bir kimse bağışlar ve böylece iyilik yolunu tutarsa artık onu ödüllendirmek Allah'a düşer”[64] mealindeki âyet ve âyetler, bağışlamanın üstünlüğünü açıkça göstermektedir. İşte rahmet peygamberi olan ve ahlakını Kur'an'dan alan Hz. Muhammed (sav) de mümkün mertebe beddua etmemeye, özellikle şahsı için özen göstermiştir. Temelde Hz. Peygamber'in genellikle İslamiyet'e direnenlere beddua etmek yerine, onların hidayete ermeleri için dua ettiğini söyleyebiliriz. Yukarıda vermeye çalıştığımız örnekler de bunun birer delilidir. Özellikle Taif’te karşılaştığı çirkin saldırı karşısında yaptığı dua, bunun en güzel örneğidir. Ancak yine aynı Peygamber'in ashabına yapılan ihanete de duyarsız kalmadığını, zaman zaman beddua ettiğini müşahede etmekteyiz.


Dipnotlar:

[45] Geniş bilgi için bkz. Vâkidî, I, 354-362.

İbn Sa’d, II, 55.

Taberi, II, 77.

Köksal, IV, 14-32.

[46] Geniş bilgi için bkz. Vâkidî, I, 346-353.

İbn Hişam, III, 152-156.

İbn Sa’d, II, 51-54.

İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut 1966, IV, 73-75.

Köksal, IV, 33-57.

Önkal, “Bi’ri Maune”, DİA, İstanbul 1992, VI, 195-196.

M. J. Kister, “Bi’rimaûne Seferi”, çev. Ünal Kılıç -Ali Aksu, İstem Dergisi, Konya 2003, cilt:1, sayı:1, s. 183-201.

[47] Vâkidî, I, 350.

[48] Köksal, IV, 43.

[49] Enbiya, 21/107.

[50] Müslim, Fezail, 126.

[51] Önkal, agm., VI, 196.

[52] İbn Sa’d, II, 59-61.

[53] Köksal, IV, 43.

[54] İbn Kesir, III, 111 vd.

[55] İbn Kesir, aynı yer.

[56] İbn Kesir, aynı yer.

[57] Vâkidî, II, 796.

Köksal, VIII, 188-189.

Ünal Kılıç, Mekke’nin Fethi, İstanbul 2009, s. 55.

[58] İbn Seyyidünnâs, Üyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzi ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, thk. Muhammed Mutu vd., Beyrut 1996, II, 257-258.

İbn Kesir, IV, 333.

Önkal, s. 220.

[59] İbn Kesir, IV, 333.

Önkal, s. 221.

[60] Bunun örnekleri için bkz. Kandahlevî, Age., IV, 102-116.

[61] Cirane, Mekke ile Taif arasında bulunan Cirane, İslam Tarihinde Hz. Peygamber’in ganimetleri taksimi esnasında çıkan olaylar sebebiyle meşhur olmuştur. Önkal, “Cirane”, DİA, İstanbul 1993, VI-II, 25.

[62] İbn Kesir, IV, 350.

[63] ez-Zebîdî, X, 335.

Önkal, s. 220.