Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İki Damla İki İz

23 Haziran 2014 Pazartesi Yazarlar


???? ????? ????????? ???? ?????????? ?????? ????? ???????? ???????? ????? : ?????? ?????? ??????? ????? ??????? ???? ???????????? ???????????? ???????? ???? ??????? ??? ???????? ??????? ?????????? ???? ????????? ??? ??????? ???????. ???????? ??????????? ???????? ??? ??????? ??????? ???????? ??? ????????? ???? ????????? ???????.

Ebû Umâme radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kandamlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışmaktan kalan cihad izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan ibadet izidir.”[1]

Gözyaşı, hisli ve duygulu olmanın ifadesi; kan, canlılığın kaynağı ve biricik sermayesidir. İnsan her ikisini de genellikle zor anlarda ortaya koyar. Biri beyaz, biri kırmızıdır. Ortak yönleri ise, ılık ılık akmalarıdır. Her ikisi de muhataplarını yakacak kadar sıcak, boğacak kadar güçlüdür. Her ikisi de yere akmalarına rağmen orada kalmayıp semanın rahmet duvarlarına ulaşır. İnsan ruhunun ve duygularının iki ayrı ifade tarzı olarak ait oldukları o yüce dünyada sıcak bir sevgi ile karşılanırlar. Ne var ki hadisimize göre bunun şartı, birinin haşyetullah, ötekisinin fî sebilillah kaynaklı ve amaçlı olmasıdır. Yoksa her ikisi de nihâyet birer sıvıdır. Onlara asıl kıymet ve anlamını kazandıran nerede ve nasıl akıtıl­dıkları değil, hangi niyetle ve nasıl bir hedefe yönelik olarak akıtıldıkla­rıdır. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e, şahsî kin, kavmiyet duygusu, kahramanlık gösterisi gibi amaçlarla çarpışanların hangisinin Allah yolunda olduğu sorulunca, çok açık bir ifade ile meselenin özünü şöylece belirlemiştir:

“Kim kelimetullahın yücelmesi için çarpışıyorsa, işte o Allah yolunda (bulunmakta)dır.”[2]

Bu demektir ki Allah kullarına ancak Allah yolunda bulunmak niyet ve hedefi kıymet ve mahbûbiyet kazandırır. Ancak işte bu niyet ve he­defe yönelik olarak akıtılan gözyaşı ve kandır makbul olan.

“Allah korkusu” olarak Türkçeleştirilen haşyetullah, ilâhî azametin kavranması ve idraki sonucu gönül yurdunda oluşan Allah saygısı, iç titremesi, yürek titreşimidir. Muhabbet ve azametten doğan bir haşyet demektir. Göz cidarlarını harekete geçiren eğer böylesi bir duygu ise, gözyaşı damlaları mübarek, kutlu, sevimli ve serinleticidir. Saygıya layıktır.

Günahkârlarda pişmanlık duygusunun, dindarlarda kulluk neş’esinin öz suyu olan gözyaşı, en azgın ateşleri söndürücüdür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Azamet-i ilâhiye duygusuyla (haşyetullah) ağlayan göz. Allah yolunda geceleri uyanık kalan (nöbet bekleyen) göz.”[3]

İki İz

Hz. Peygamber “Allah yolunda” bulunmanın kul üzerinde bırakacağı yara ve toz duman izinin, Allah katında her şeyden sevimli olduğunu belirtirken, gazilere en onurlu madalyayı takmış olmaktadır. Çeşitli şekillerde yaralanmış, sakatlanmış gazileri görenlerin, onlara acıyarak değil gıbta ve takdirle bakmalarını öğütlemiş, böylece toplumda, Allah yolunda fedakârlıkta bulunma duygusunu çok yüksek seviyede canlı tutmuş olmaktadır. Zira inanan insan için Allah katındaki makbuliyet ve mahbubiyetten daha büyük bir mertebe olamaz.

Özellikle günümüzde kullanılan kimyasal silahların insanlar üze­rinde bıraktığı izler göz önüne getirilince, Allah yolunda alınan cihat izlerinin, Allah katında en sevimli iki izden biri olduğu müjdesinin rûhî ve sosyal açıdan ne kadar anlamlı olduğu daha kolay anlaşılacaktır. Bu moral desteği hangi dünyevî ödül, rutbe ya da madalya temin edebilir? Kaldı ki her zaman herkese ödül, rütbe ve madalya vermek de mümkün değildir. Alacağı yara izinin Allah katında sevimlilik göstergesi olduğu inancı içindeki mücahidin vicdan huzuru ve atılganlığına sınır tayin et­mek mümkün müdür?

Müslümanı yücelten Allah katında sevimli kılan ikinci iz, hadisimizde Allah’ın farz kıldığı görevlerden herhangi birini yapmaktan ileri gelen iz, yani ibadet izi olarak bildirilmektedir. Temel vasfı “Allah’a kul olmak” olan Müslümanın sürekli ve fakat yalnızca Allah’a kulluk et­mekten ellerinde, dizlerinde, ayaklarında, alnında belirecek ibadet izleri, abdest azalarında görülecek olumlu-olumsuz değişmeler, oruç tutmak­tan ileri gelen ağız kokusu gibi belirtiler, en az gazinin yarası kadar kutlu, gıpta ve saygıya lâyık izlerdir.

Gözyaşı ibadet (kulluk) vecdin­den; kan, şehadet şevkinden akıtılmışsa; iz, ibadet ya da cihattan kalmışsa, gözler kulluk ya da Allah yolunda uyanık kalarak sabahlamışsa aynı derecede mübarek, kutlu ve sevimlidir. Zira şehadet şevkiyle coşan kan, ibadet neşesiyle çarpan yürek tarafından pompalanır.

Hadisimiz, devrin anlayışı ne olursa olsun dindarların, dinî görevlerini sürekli yapanların, yapmaya çalışanların saygı değer olduklarını, onların üzerinde görülecek ibadet izlerinin Allah katında en makbul iki izden biri olduğunu belirlemek suretiyle ilan etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla da dindarları, sırf dindarlıkları sebebiyle küçük görenlerin, onları rahatsız edenlerin, inanç ve ibadet haklarına saygı göstermeyen bu alanda anlamsız ve ilkel kısıtlamalar getirenlerin ne denli kıymet bilmez, hak tanımaz ve zalim olduklarını da gözler önüne sermekte ve mahkûm etmektedir. Allah’a kulluk edenlere mâni olmaya çalışanların, kulluk etmeyenlerden daha kötü ve zararlı oldukları böylece ortaya çıkmış olmaktadır.

Kan Akıtmak Gözyaşı Dökmekten Önde Gelir

Hadisimizin ortaya koyduğu önemli ve ciddi sonuçlar doğuracak bir gerçeğe daha dikkat çekmek istiyorum. Hadisimizde kan kelimesinin tekil, gözyaşının ise çoğul olarak (dumû’) zikredilmesi, Allah yolunda kan akıtmanın, ağlayarak gözyaşı dökmekten daha üstün olduğuna işaret etmektedir. Hem biliriz ki gözyaşı damla damla, kan oluk oluk akar.

Öte yandan gözyaşı aczin/güçsüzlüğün belgesi kabul edilmiştir. Yiğitçe Allah yolunda çarpışmayanlara kadınlar gibi ağlamak kalır. Tembelliğin, korkaklığın ve zamanında tavır koymasını bilmeyenlerin gözyaşlarının anlamsızlığı Akif’in şu mısralarında ortaya konulmaktadır:

“Endülüs tâcı elinden alınan bahtı kara,
Savuşurken, o güzel mülkü verip ağyâra,
Başlar ağlatmaya bîçâreyi hüngür hüngür.
Karşıdan vâlide sultan bunu pek haklı görür,
Der ki: Çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla;
Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla!”
[4]

İbadet Vecdi, Şehadet Şevki

Hadisimiz, netice itibariyle Müslümanların dikkatini iki noktaya çekmekte ve onları makbuliyet için iki durumdan birinde bulunmaya çağırmaktadır: İbadet vecdi, şehadet şevki. Gözyaşı ibadet (kulluk) vecdin­den; kan, şehadet şevkinden akıtılmışsa; iz, ibadet ya da cihattan kalmışsa, gözler kulluk ya da Allah yolunda uyanık kalarak sabahlamışsa aynı derecede mübarek, kutlu ve sevimlidir. Zira şehadet şevkiyle coşan kan, ibadet neşesiyle çarpan yürek tarafından pompalanır. Kulluk coş­kusu içindeki kalp, şehitlik şevkiyle dolaşan kanla beslenir. Biri diğerinin enerjisi, her ikisi birden kuldaki fedakârlık ve olgunluk seviyesinin belirleyicisidir.

Bu seviyede “mal da can da Allah yolunda” demek, malı da canı da feda etmek değil, gerçek anlamda onları değerlendirmektir.

“Zafer inananlarındır” gerçeğinin sırrı, sanırım işte burada yatmaktadır.


Kaynakça:

1. Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26.
2. Bkz: Buhârî, İlim, 45 / Cihad, 15; Müslim, İmâre, 150-151; İbn Mâce, Cihad, 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 392.
3. Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 28.
4. Safahat, s. 181 (5. baskı)