Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kadınların Cami Neş'esi

29 Temmuz 2013 Pazartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


Kadınların camiyle ilişkisi bir dargın bir barışık. Bu durum İslam’ın ilk günlerindeki kardeşliğin ve toplumsal bilincin uzağında oluşumuzla ilgili. İslam’la Müslümanlar arasındaki mesafe zaman içinde olumsuz manada açıldıkça açıldı. Peygamberimizin sınıfsal ve cinsiyetçi farkları ve üstünlükleri ortadan kaldırmaya matuf uygulamalarını hiçe saymakta ya da zaman içinde koşulların değiştiği vehmiyle onun ilkelerinin geçersizleşeceğine inanmakta bir beis görmüyor bazı insanlar. Kadınların vitrinlerden, caddelerden bir an uzaklaşıp camiye sığınıp namaz kılmalarından bu kadar telaşa kapılacak, düşmanca sözler sarf edecek  ne olabilir; tersine sevinç duymak, kardeşlerimiz gelmiş demek yerine.  

Bütün bu düşünceler bir yana yaşadıklarımızdan birkaç örnek vermek isterim.

Sondan başlayacak olursak sultan Abdulmecid’in annesi tarafından 1855’te yaptırılan, tasarımı Garabet Balyan’a ait olan Bezm-i Âlem Valide Sultan olarak bilinen Dolmabahçe camiindeki kadın mahfilinin bir ramazan günü bizi nasıl iyiliklere taşıdığını söylemek lazım. Kadınlar dostane bir iftarın ardından tarihi caminin üst katında yatsı ve teravih namazı için buluştuklarında gür bir cemaat oluşmuştu. Aşağı kattaki erkek müminlerle birlikte bir ve beraber oluşun aynı kıbleye dönüşün, zorluklara birlikte göğüs gerecek ruh halinin güzelliğini yaşamıştık.

Peygamberimizin dönemine dair mescitlerde kadın ve erkek arasında kadınların arka safta durması dışında bir duvar perde mânia bildiren tek rivayet bile yokken, şimdi itibariyle mahfildeki en küçük güzellik ve iyileşme bizi gözyaşına boğuyor.  

Ertesi gün İstanbul Modern de bazı sergileri görmek üzere ABD’de doktorluk yapan kız kardeşimle Tophane’ye ulaştığımızda öncelikle öğle namazımızı kılmayı istedik ve Kaptan-ı Derya Kılıç Ali’nin 1580’de Mimar Sinan’a yaptırdığı Kılıç Ali Paşa Camii’ne geldik. Kadın mahfili hareketli ahşap bir paravanla zarafetle ayrılmıştı, aynı kubbenin altında bütün güzellikleri temaşa edebileceğimiz şekilde. Kız kardeşim caminin halılarının deseninin aynen kadın bölümünde de devam ettiğini, ayrı bambaşka izbe bir bölüme atılmadığımızı ve ecdadımızın eserinin tam içinde bulunduğumuzu söyleyince ikimiz de duygulandık. Avizeleri de görüyorduk ve bir devamlılık içinde akıp gidiyorduk mekânın içinde. Bu durum kendimizi insan gibi, eşit bir mümin gibi hissetmemize, kıymetli görülme duygusuna yol açtı. Hocaefendinin bulunduğu bölmeye gidip kendisine bu güzelliği eşitliği insanlığı bize yaşattıkları için teşekkür ettik. Çok mutlu oldu o da, hatta bu normal olanı dedi teşekküre biraz da şaşırarak. Peygamberimizin dönemine dair mescitlerde kadın ve erkek arasında kadınların arka safta durması dışında bir duvar perde mânia bildiren tek rivayet bile yokken, şimdi itibariyle mahfildeki en küçük güzellik ve iyileşme bizi gözyaşına boğuyor.  

Genç Dergi’de (sayı 55, Nisan 2011) cami kadın ilişkisini yazan genç yazar Yavuz Selim Güneş ben annemle eşimle birlikte bir camiye gidip namaz kılamayacak mıyım, bu nasıl zihniyet diye karşı çıkıyordu camiye gelen kadınların şüpheyle karşılanmasını telkin edenlere. Peygamberimizin arkasındaki safları erkeklerden daha fazla dolduran mümin kadınları kim ürküttü kaçırdı diye soruyor, ünsiyet mi cinsiyet mi önemli diyordu haklı olarak.

Serginin gezilmesinden sonra ikindi namazı için hemen karşıdaki 16. yüzyıldan kalma Karabaş Mustafa Ağa Camii’ne gittik eve yetişemeyiz, namazımız zayi olmasın diye. Kadın mahfilinde karanlık kasvetli ve kapalı bir hava vardı. Çok kötü bir perdeyle bütün görüş alanı kapatılmış, küçücük yerde caminin genelinden koparılmış kadınlar. Aslında böyle olmasını isteyen kadın Müslümanlar da var elbette. Fitne sözcüğünü ileri sürerek. Fakat sosyal hayatımızı en müptezel insana göre düzenlememiz bu dinin ruhunu yansıtmıyor. O zaman bu kalbinde hastalık olanlara teslim olmamız demektir ki İslam’ın hedefi kötülüklere teslim olmak değil onları ortadan kaldırmak güvenli ve seviyeli ortamlar yaratmaktır.

Camilerle nice hatıraları var yeni kuşakların. Örneğin Taksim’e gelen dindar genç kızlar, işleri bitince Ağa camiine kaçarlar, kalabalıktan buraya sığınırlar, eşarplarını düzeltir sıcaktan kurtulup serinler, namaz kılar, Kur’an okur, ders çalışırlar, kitap okuyanlara, kitabını yastık yapıp uzananlara, gözlerini kapatıp düşünenlere rastlamak her zaman mümkün. Ruhunu alıp sığınacak bir yer arar insan vitrinlerin baskısından. Bazı genç kadınlar da evleri üniversitelerine uzak olanlar özellikle, buradan geçerken bir ara verip namaza geliyorlar. Onları görünce şükrediyorum bu iğvalarla dolu şehirde Rablerine koşabildikleri için.  

Saraybosna’da da Başçarşı Camii  başta olmak üzere ya üst katlardır mahfil ya da zarif hareketli paravanlarla tülümsü bir koruma vardır kadınlara yönelik. Bu da Musa Carullah’ın dediği gibi kadına verilen kıymetin bir nişanesi olarak.

Beşiktaş Fındıklı Camii’nde bir akşam namazı sonrası dualarını bitiren genç kızların namaz eteklerini başörtülerini çıkarıp çantalarına koymaları beni çok etkilemişti. Başörtülü olmayan nice genç kadınlar camilere namazını kılmaya geliyor. Burada mahfil camiden oldukça kopuktur mesela. İnsan minbere genişliğe doğru bir adım atmak görmek dokunmak istiyor. Aynı akşam caminin içine yöneldiğimde Çinli ya da Koreli bir çiftle karşılaşmıştım. Birlikte secdeye gitmişlerdi. Onları uyaran hiç kimse yoktu, öyle özenmiştim ki kubbenin altında, huşu ile. Çinli olmak varmış. Müslümanları mı taklit ediyorlar İslam mı olmuşlar yoksa başka bir inanca göre mi eğilmişler bilemedim ama derin bir trans halindeydiler.   

Geçen kış bizi ziyarete gelen ABD’li arkadaşımız Francis karlı bir günde Blue Mosque(Sultanahmet cami)’a gidelim diye harekete geçti. Yollar kapalıydı, bir yere kadar varabildik arabayla. Caminin merdivenleri karla kaplıydı. Koyu bir Katolik olan ve eyaletinin lider kadınlarından olan seksenli yaşlarındaki Francis hepimizden daha dayanıklı ve dinçti doğrusu. Gerçi yeni kalp pili takılmıştı ve incinmesin diye elimizden geleni yapıyorduk. Merdivenlerde iki küçük delikanlı birden koluna girip onu kuş gibi caminin kapısına kadar çıkarınca ben bile şaşırdım. Çok duygulandı Francis ve para vermek istedi ama onlar “bunu Allah için yaptık teyze” diyorlardı onu iyice şaşırtarak. İçeri girince bir görevli rahat gezmesi ve okunan Kur’ân’ı dinlemesi için bir tekerlekli sandalye getirmez mi. Bu uygulamayı ilk kez görüyordum hayran kaldım kendimize. Haşr Suresi okunuyordu ve o nefesini tutmuştu dinlerken. Sonra Emrullah Hatipoğlu hocamızın bizim istikametimize doğru geldiğini görünce iznini alıp takdim ettim Francis’i. Karşılıklı güzel bir muhabbet oldu aralarında. Birbirimizi görünce şeytan görmüş gibi kaçacaksak bu nice kardeşliktir. Misafiri imamı göremeyeceği camiden kopuk bir izbeye mi sürükleseydik kapıdan girer girmez. Hocamız hatırını sorarak neler kattı ruhuna kim bilir.   

Saraybosna’da da Başçarşı Camii  başta olmak üzere ya üst katlardır mahfil ya da zarif hareketli paravanlarla tülümsü bir koruma vardır kadınlara yönelik. Bu da Musa Carullah’ın dediği gibi kadına verilen kıymetin bir nişanesi olarak.

İran Azerbaycan’ı diyebileceğimiz Erdebil’deki tecrübe daha farklı. Bize mihmandarlık eden vakıf görevlisi genç arkadaş eşini ve çocuğunu da getirmişti ve Cuma saati gelince kadın mahfiline girdiğimizde çocuk baba ile kaldı. Cuma kılmanın hutbeyi anlamaya çalışmanın mutluluğuyla çıktığımızda mihmandarın bebeğin yaramazlığı yüzünden namazını kılamadığını öğrendik ki bu önemli değil, annesi kıldı bu sefer de diyordu.

Bir öğle sıcağında Sultanahmet Firuzağa Camii’nin önünden geçerken dışarılara taşmış,  kartonların üzerinde hutbeyi dinleyen erkeklere rastlamıştım. Kadınların yeri yurdu hakkı hukuku ve kıymeti hakkındaydı konuşma. Biraz ilerleyip dinledim, zaman ve mekân adalet üzere meczolmuştu. Sonra cemaat dağılınca bu şefkat sızan ortama girip namaz kılayım dedim. Mısır’dan gelen kadınlarla karşılaştım. Tahrir meydanlarında sabahlayarak yüz yıllık  ceberut yönetimi daha yeni indirmişlerdi. Ağırbaşlılıkla bunu konuştuk biraz. Başkalarının da hakkı hukuku konusunda son derece hassas ve titiz olmaları beni çok ümitvar kılmıştı. Ülkede azımsanmayacak sayıda Hristiyan vardı ve onlardan saygıyla söz ediyorlardı. Diş doktoru olan Muna ile adresleşmiştik sonra. Camiler daha fonksiyonel olsa da buralarda cem olsak birbirimizle. Tertemiz bakımlı kutsal mekânlarımızda.

Buluşmak denilince Konya’daki Alaaddin Camii’nin üst katındaki kadın mahfili geldi aklıma. Binlerce yerli yabancı gönül erbabının ziyaretgâhı şehrin gözde mabedi. 1220’de Selçuklu ecdadımızın yaptırdığı heyecan verici mekân, bize tarihin kapılarını açan mübarek cami. Kadın mahfili üst katta ve kastı mahsusa ile iyice öne eğilmedikçe aşağıdaki kardeşlerimizin bizi görmesi mümkün değil. Velev ki bir an görülse zaten herkes cami adabı uyarınca pür tesettür. O halde banyo perdesi gibi halkalarla asılmış kalın kirli perdenin sebeb-i hikmeti nedir? Bu üzücü haller, kadınlara Peygamberimiz’in verdiği eşsiz değerin yüz yıllar içinde geri alınmasıyla alakalı. Bunda çöp kovalarının süpürgelerin yanında namaz kılmaya razı olan bunu dinde tevazu olarak görüp İslam toplumunun nezaketini kaybetmesine göz yuman kadınlar da etkili elbette.   

Birkaç yıldır sevgili arkadaşlarım ramazanlarda cemaati az olan camilere gidip oralarda namaz kılıyorlar karşılıklı ihya olsun diye. Kendilerine Ramazan Teyzeleri adını verdiler. Onlarla birlikte Gülhane’nin karşısına düşen Zeynep Sultan caminde kıldığımız namazı unutamam. Oldukça gizli ve saklı olan camiye girdiğimizde süslemelerin güzelliği karşısında hayran kalmış, çocuklarımızla bunu paylaşmanın doyumsuz iyiliğini içimize doldurmuştuk.  Sadece bir iki erkekten ibaret cemaati olan imam, doktor, yazar, hattat, gazeteci, sanatçı kalabalık bir kadın cemaati karşısında memnuniyetini dile getirerek cami hakkında bilgiler de verdi. Yukarı katlara çıkmaya gerek yoktu, yorgunduk zaten. İyice geriye çekilip arkasına dizildik hocamızın.

Bomboş duran camilerimiz artık daha verimli kullanılıyor birçok alternatif üretme çabası var Diyanet’in. Kadınların da özellikle büyük şehirlerde mesafelerin uzunluğu, soluklanacak yerlerin azlığı, namazları geçirme kaygısının telaşıyla kendilerini attıkları yerler camiler.


Birkaç yıldır sevgili arkadaşlarım ramazanlarda cemaati az olan camilere gidip oralarda namaz kılıyorlar karşılıklı ihya olsun diye. Kendilerine Ramazan Teyzeleri adını verdiler. 

Bebeğini emzirenler, kitap okuyanlar, Kur’ân okuyanlar, namaz kılanlar, klimanın önünde serinleyenler, cami avlusunda ya da yakınında buluşanlar, zamanın koşullarının gereği bunu yapıyorlar. ABD’de, Avrupa’da genç Müslümanların, öğrencilerin, her milletten insanın buluşma yeri mescitler. Bundan daha güzel bir randevulaşma olabilir mi. Bu cami neş’esini, dayanışmayı, buluşmayı, selamlaşmayı, namaza gösterilen hassasiyeti desteklemek çoğaltmak lazım, neden çoğaldı kadın cemaatin sayısı diye sızlanıp art niyet aramak yerine.    

Gelecek yazıda Peygamberimiz’in bu konudaki nurlu ışığını hadislerle aktaracağım, O’na dayanarak, hadislerden ayetlerden yola çıkarak mescit sevgimizi inşa edebiliyoruz çünkü.