Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kureyş: Gölgelerden Geç Güneşe Var



Mukabele; Kitâb’ın içinde kastedilen hakiki anlama oranla -bizim bu güne kadar anlayabildiğimiz Kitâb’ı- karşılaştırarak bir yerde anlam sağlamasını yaparak okumak ve henüz anlayamadığımız hakiki Kitâb’a bakarak “kitapçıklarımızı” yenilemek gibidir. Gerçek bir mukabele hem bugüne kadar Kitap’tan anladıklarımızın doğru olup olmadığını, hem de buna bağlı olarak yaşadığımız hayatın gerçekten de Kitaplı olup olmadığını sorgulama imkânını verir.

Bu Ramazan,  hayatımız bir kez daha sakinleşecek ve bir kez daha durulacak az da olsa.

Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.

Beyt ki bedenimdir benim. Hiç yoktan verilmiş yanıma. Nice varlığa aç iken tok edilmişim varlığa. Hayata acıkacak iken bir ömür,  doya doya hayat verilmiş bana. Nice korkulu yokluk uçurumlarından çekip alınmış varlığım.

Açken doyurdu[n] ve korkudan emin kıldı[n] bizleri.

Ah, ben kimlere dilenci olmuşum! Kendini doyuramayanlara avuç açmışım. Yoz bahçelerden gül dermeye kalkmışım. Çölden yağmur ummuşum.  Sahte doymalara kanmışım. Alevlerin kucağında su aramışım. Sana, sade Sana acıkmaya değermiş meğer.

İşte huzuruna geldim ey açlığımı doyuranım.

Meğer kimlerden korkmuşum ben! Kendi gölgesine bile hükmedemeyenler karşısında titremişim. Örümcek ağı endişelere takılmış yüreğim. Ateşli koşulardan sükûnet ummuşum. Yalan yanlış mevsimlerin toprağına yaprak dökmüşüm. Karton kaleleri ciddiye aldım. Anladım ki, beni başkalarının korkusundan yalnız Sen emin edersin.

Geldim kapına ey korkularımı giderenim.

Oysa kulluğumuz bu beytin Rabbine olmalıydı; beytin kendisine değil.

Beyt ki bedenimdir benim. Hiç yoktan verilmiş yanıma. Nice varlığa aç iken tok edilmişim varlığa. Hayata acıkacak iken bir ömür,  doya doya hayat verilmiş bana. Nice korkulu yokluk uçurumlarından çekip alınmış varlığım. Ölümden beter ölümlerden kurtarılmışım. Beyt ki, şu yeryüzü evimdir. Evrenimdir. Doymaların kaynağı, korkuların nedeni hiç yoktan sahip olduklarımdır zaten. Sen bu bedeni vermeseydin, beni varlığa layık görmeseydin, açlığa bile aç olacaktım, korkmayı bile bilemeyecektim ey Rabbim.

Beyt’i bıraktım Sana geldim.

Yaz-kış yolculuklarına, var-yok salınmalarına alışalım diye…

Yokluğun kışından gelmişim bu varlık yazına. Darlık gecelerini aşarak varmışım hayat sabahına. Geldim ve gidiyorum. Bir göçteyim. Rıhlete yazgılıyım. Seferdeyim. Yola düşmüşüm lâkin yolun acemisiyim. Yabancısıyım şu zelzelelerin. İçim ısınmadı yarınların yeni yüzlerine. Gelip gitmeler, ölüm kalımlar arasında şaşkınım. Var-yok arası çalkantılardayım; rahat bulamadım. Konaklayacak bir gölge yok tükenişler arasında. Mevsim döngüleri, gece-gündüz nöbetleri rahat bırakmıyor kalbimi. Ayrılığa uğruyor buluşmaların hepsi. Lezzetlerin yanı başında bekliyor acılar. Ayak diretsem de kâr etmiyor. Durduramıyorum zaman nehrini; kesintisiz akıştayım. Ne ben bende kalıyorum ne sahip olduklarım bende. Beni doyurduğunu sandıklarım da benimle akıyor. Bana kalmıyor. Beni korkutanlar da devriliyor. Ürpertili boşluklar bırakıyorlar arkalarında. Hüsran kalıyor zalimlerin avuçlarında. Bir ağır sessizlik arsız dudaklarda…

Kabullenelim istersin şu yolcu kimliğimizi…

Kureyş benim. Kureyş biziz. Mekke’de bitmedi ki yolculuk; sürüyor her yanda. Ne Yemen ne Şam; uçarken düşüp ölen kelebekler gibi yitiriyoruz hücrelerimizi. Gençlik neşesi çekiliyor kirpik uçlarımızdan. Kanatları çürüyor gün ve gecenin. Körpe çiçekler gibi erken ölüm düşüyor nasibimize. Eski zamanların derdi değil kış ve yaz seferleri. Lerze sürüyor yeni zamanlarda. Kıyametin zelzelesinde ağır ağır yıkılıyor dünya. Çağlayıp duruyor eski çağları da sürükleyen sessiz nehir. Kalbimin yatağında.