Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Medine'de İlk Seriye Komutanı Sahabi Abdullah b. Cahş

27 Ekim 2014 Pazartesi Sahabe / Sahabiler


O, Müslüman olması sebebiyle müşrik Mekkelilerin, bilhassa bağlı bulundukları Ümeyyeoğullarının baskı ve işkencelerine maruz kalmıştır. Ancak kendisine yapılanlara karşı sabretmiş ve dininde sabit-kadem kalmıştır. Abdullah (ra)’ın bu hâlini, Allah Rasûlü (sav) takdir etmiş ve kendisi hakkında, “O içimizde sıkıntıya, açlığa ve susuzluğa en çok dayanan ve katlananımızdır” buyurmuştur.

Abdullah b. Cahş (ra) Milâdî 585 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Ailesi aslen Huzeyme kabilesinden olup Mekke’de Ebû Süfyan’ın da kabilesi olan Benî Ümeyye’nin himayesine girmiştir. Abdullah (ra) Hz. Peygamber’in halası Ümeyme’nin oğludur. Kardeşi Zeyneb binti Cahş (r.anha) ise, Allah Rasûlü (sav)’nün hanımları arasında yer alır. Abdullah b. Cahş (ra), Hz. Ebû Bekir (ra)’in aracılığı ile iki erkek kardeşiyle birlikte İslâm’a giren ilk Müslümanlardan biridir. O, Müslüman olması sebebiyle müşrik Mekkelilerin, bilhassa bağlı bulundukları Ümeyyeoğullarının baskı ve işkencelerine maruz kalmıştır. Ancak kendisine yapılanlara karşı sabretmiş ve dininde sabit-kadem kalmıştır. Abdullah (ra)’ın bu hâlini, Allah Rasûlü (sav) takdir etmiş ve kendisi hakkında, “O içimizde sıkıntıya, açlığa ve susuzluğa en çok dayanan ve katlananımızdır” buyurmuştur.

Abdullah b. Cahş (ra) Mekke müşriklerinin Müslümanlara karşı şiddetli baskısı dayanılmaz hâle gelince, Habeşistan’a gerçekleştirilen hicretlerin ikisine de iştirak etti. Kendisiyle beraber İslâm’a giren kardeşleri Ubeydullah ile Ebû Ahmed de aileleriyle birlikte hicrete katıldılar. Habeşistan dönüşünde Mekke’de bir süre kaldıktan sonra ailesiyle birlikte Medine’ye intikal ederek çifte muhacirlik şerefine nail oldu. Allah Rasûlü (sav) Medine’ye hicretinden sonra onu, Ensâr’dan Âsım bin Sâbit (ra) ile din kardeşi ilân etti. Hz. Peygamber’in hicretten sonra Medine’den keşif görevi niyetiyle harekete geçirdiği askerî devriyelerden (seriye) birisine Abdullah b. Cahş (r.a.) komuta etmiştir. O Allah Rasûlü (sav) tarafından hicretin ikinci yılında (M. 624) Mekke-Şam arasında ticaret yapan Mekke kervanlarını murakabe ve takiple görevlendirilmiştir. Bu sefer için vazifelendirildiği zaman “Emîrü’l-Müminîn” sıfatını kazanmış, bu şekilde İslâm’da ilk tayin olunan “emir” unvanını kazanmıştır.

Hz. Peygamber askerî birliği Medine’den yola çıkarmadan önce, komutanları Abdullah b. Cahş (ra)’ın eline kapalı bir mektup vererek, iki gün yol aldıktan sonra mektubu açmasını ve kendisine verilen talimata göre hareket etmesini emretti. Gönderilen birlik Nahle yakınına ulaştığında mektup açıldı ve askerlerin vazifesi anlaşıldı: Onlar buradan geçen Mekke kervanlarını gözetleyecekler, ancak herhangi bir şekilde saldırı düzenlemeyeceklerdi. Abdullah b. Cahş (r.a.)’ın seriyyesi Nahle’de konuşlanarak bölgeden gelip geçen Kureyş kervanlarını murakabe etmeye başladı. Ancak askerlerden bir kısmı kendilerine verilen emri dinlemeyip, yetkilerini aşarak kendilerine doğru gelen Kureyş kâfilesine saldırı düzenlediler. Çarpışmalar esnasında kervanda bulunan Amr b. el-Hadramî’yi öldürüp, Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysan adındaki iki kişiyi tutukladılar. Ticaret kervanındaki malların tamamını da ganimet alarak Medine’ye döndüler. Hz. Peygamber bu gelişmeden son derece rahatsız oldu. Kendisinin haram ayda böyle bir emir vermediğini hatırlatarak, istenmeyen hadiseye sebebiyet verenleri açıkça kınadı. Diğer taraftan kafilelerinin Müslümanların saldırısına uğradığını haber alan Mekkeliler ise, Hz. Peygamber’in haram ayları dikkate almayarak kan döktüğünü söylemek suretiyle, Medineliler aleyhine yoğun bir menfî propaganda yapmaya başladılar. Allah Rasûlü (sav) ve Medine’deki Müslümanlar için büyük sıkıntıya sebep olan bu durum, kısa bir süre sonra nâzil olan ayetlerle vuzuha kavuşturulmuştur: “Haram ayda savaşın hükmü nedir diye soruyorlar. De ki, o ayda savaş yapmak büyük günahtır. Fakat küfür ve inkârla insanları Allah yolundan çevirmek, Mescid-i Haram’da tavaf ve namazdan alıkoymak, peygamberi ve ashabını Mekke’den çıkarmak Allah katında daha büyük bir günahtır. Allah’a ortak koşmak fitnesi, Müslümanların haram ayda yaptıkları savaştan da beterdir.” (Bakara, 217) Olayla ilgili olarak bu ayetin nazil olması üzerine Allah Rasûlü (sav) söz konusu seriyyenin Medine’ye getirdiği ve kendisine ulaştırdığı ganimeti teslim alarak hak sahiplerine dağıttı. Bu esnada askerler tarafından ele geçirilmiş bulunan Kureyş esirlerini de fidye karşılığında serbest bırakma kararı aldı. Medine’deki Müslümanlar Abdullah b. Cahş (ra)’ın komutasında gerçekleştirilen bu faaliyet neticesinde ilk ganimet ve ilk esirleri de ele geçirmiş oldular. Bu seriyyenin sebep olduğu hadise, aynı zamanda Mekke müşriklerinin Medine’deki Müslümanlar üzerine Bedir’de gerçekleştirecekleri saldırının da en mühim gerekçelerinden biri olmuştur.


Abdullah b. Cahş (ra) hicretin üçüncü yılına (M.625) tesadüf eden Uhud savaşına katılarak burada pek çok kahramanlık örneği sergilemiştir. Bu sebepledir ki, ashap kendisine “El-Mücâhidü fillah” = Allah yolunun mücahidi” adını vermiştir. 

Bedir savaşı, Mekke müşrikleri ile Müslümanların askerî anlamda ilk karşılaşmalarıdır. Bu savaşın ilk gerekçesi Abdullah b. Cahş (ra) komutasındaki seriyyenin Kureyş kervanına hücum etmesi sonucunda öldürülen Amr b. el-Hadramî’nin intikamının alınması, diğeri ise Şam’dan dönen Mekke kervanının Müslümanların eline geçme ihtimalidir. Ancak savaşın asıl sebebi Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı besledikleri düşmanlıkları ve onların Medine’deki Müslüman birliğini top yekün yok etme niyetleridir. Öldürülen kardeşlerinin intikamını almak isteyen Ebu Cehil liderliğindeki mağrur Mekke müşrikleri, Bedir’de gerçekleşen ilk muharebeden Müslümanları yok etmek bir tarafa, ummadıkları büyük bir hezimetle karşılaştılar. Nitekim şehrin kabile reislerinin neredeyse tamamı çarpışmalar esnasında öldürüldü.

Savaş esnasında Müslüman ordusu içerisinde yer alan Abdullah b. Cahş (ra) savaşta en ön saflarda mücadele etti. Zira onun en büyük arzusu düşmanlarla savaşırken şehit olmaktı. Ancak bu ilk karşılaşmada hedefine ulaşamamıştır. Savaştan sonra müşriklerden ele geçirilen esirlere nasıl muamele yapılacağı konusunda Allah Rasûlü (sav)’nün kendileriyle istişare yaptığı şahıslar Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra) ve Abdullah b. Cahş’tır. Abdullah b. Cahş (ra) hicretin üçüncü yılına (M.625) tesadüf eden Uhud savaşına katılarak burada pek çok kahramanlık örneği sergilemiştir. Bu sebepledir ki, ashap kendisine “El-Mücâhidü fillah” = Allah yolunun mücahidi” adını vermiştir. Uhud savaşında onunla birlikte çarpışan Sa’d b. Ebî Vakkas (ra)’ın bildirdiğine göre, Abdullah b. Cahş (ra) savaştan önce, cihadın hakkını vermek ve sonra şehit düşmek için dua etmiştir. Uhud savaşının sona ermesinden sonra Sa’d b. Ebî Vakkas (ra), Abdullah b. Cahş (ra)’ın savaştan önce yapmış olduğu duayı ve ardından şehit olması hadisesini Allah Rasûlü (sav)’ne aktarmış, o da Abdullah’ın (ra) dünyadaki duasının kabul edildiğini, onun ahirette de istediğine kavuşacağını bildirmiştir.