Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Naat

26 Eylül 2009 Cumartesi Kültür Sanat / Edebiyat


Naat Hz. Peygamber'in çeşitli yönleriyle konu edildiği bir edebî eser türü olarak dünya edebiyatları tarihinde farklı bir konuma sahiptir. Zira bir kişiyi anmak/övmek/onun hakkındaki duyguları dile getirmek üzere teşekkül etmiş başka bir nazım türüne rastlamak mümkün değildir. Dünya edebiyatlarında nazım türleri, ya konuları ya da biçimlerine göre sınıflandırılır. Ancak belli bir şahıs için geliştirilmiş olan nazım türü  sadece "naat"tir. Ve şu ana dek bu tarihsel olgunun bir benzeri veyahut eşdeğeri herhangi bir ulus ya da medeniyetin edebiyat tarihinde görülmüş değildir.

 

İslam medeniyeti dairesinde yer alan edebiyatların kendilerine has geliştirdikleri bu şiir türünün Türk edebiyatındaki bazı örneklerini aşağıda bulacaksınız:

 

Arif Nihat Asya

Cumhuriyet devri Türk şiirinin etkin kalemlerinden olan Arif Nihat Asya  [1904–1975] Naat şiiriyle edebiyatımızda kendine özgün bir yer edindi. Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde ilk ciddi ve ses getiren naat örneği verenlerden olan yazar bu yönüyle bir geçiş evresinde kurucu rol üstlenmiştir.

 

Naat

(...)

Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

"Hû hû" lara karışsın

Âminler...

Mübârek akşamdır;

Gelin ey Fâtiha'lar, Yâ-sin'ler!

 

Vicdanlar, sakat çıkmadan,

Yâ Muhammed, yarına;

İyiliklerle gel, güzelliklerle gel

Âdem oğullarına!

 

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;

Evliya, okusun Kur'an'lar!

Ve Kur'an'ı göz nuruyla çoğaltsın

Kayışzade Osman'lar!

 

Na'tini Gâlip yazsın,

Mevlid'ini Süleyman'lar!

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan'lar!

Çarpılsın hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!

 

Gel, ey Muhammed, bahardır...

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır!...

Hacdan döner gibi gel;

Mîrac'tan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

(...)

                

İsmet Özel

İlk şiirleriyle birlikte Türk edebiyatında etkisi güçlü bir biçimde hissedilmeye başlayan İsmet Özel [1944- -] Amentü şiiriyle birlikte sanatsal ve düşünsel serüvenini yeni bir mecraya taşımış oldu. Cemil Meriç tarafından edebiyatımızın Rimbaud'su olarak nitelendirilen Özel, yazdığı naat ile bir yandan çağımız insanının çıkmazlarına göndermelerde bulunurken diğer yandan da asr-ı saadeti bir çıkış yolu olarak  poetik estetiğin diliyle okuyucularına hatırlattı.

 

(Bir Yusuf Masalı'ndan)

Naat

(...)

Kimseden bir işaret gelmeyecek

bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa

söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca

hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi

kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile

öğretmek için cephe nedir

kıyam etti

torunu kucağında

dönünce bütün gövdesiyle döndü

bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda

bir bilinebilseydi

nedir veçhe.

 

dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!

sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden

omzunuzdan vaveylâ heybesini atın

boşa çıksın reislerin, kâhinlerin, şairlerin kuvveti

güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın

neydi söğüt gölgesinde gülümsemek

ağız dolusu gülmeden taşlıkta.

                

Sezai Karakoç

Kendisinden sonraki birçok şair ve yazarda kuvvetli biçimde etkisi görülecek olan Sezai Karakoç [1933- -], modern Türk edebiyatında peygamberlik temasını en çok işleyen şairdir. Genelde peygamberler ve peygamberlik onun satırlarında çokça göze çarparken, özelde Hz. Peygamber çeşitli kadrajlardan Karakoç’un imgelemine kaynaklık eder. Sezai Karakoç’u bu alanda farklı kılan bir özelliği ise, naat başlığını kullanmadan yazmış olduğu naat türü şiirlerin varlığıdır. Bu da naat türünün modern şiire içkin bir kaynak haline gelmesi anlamını kazanır ki, türün tarihsel süreç bağlamında önemli bir dönüm noktasıdır.

 

Küçük Na't

Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli

Hafıza seni anmak ödevinde mi

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

Sen eskimoların ısınması sevgililer mahşeri

Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden

Mantığım mantığın üstünde yeni

İçimde Nuh'un en yeni tufanı

Dünyaya ayak basıyorum yeniden

 

Göz seni görmeli ağız seni söylemeli

Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

 

Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor

Ben yeni doğmuş bir çocuk gibi

Herkesin konuştuğu dilden mahrum

Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci

 

Bütün deniz kıyılarında seni anmalı

Sen buzulların erimesi eskimoların ısınması

 

İkinci sokaklarda bandolar mızıkalar

Yaklaşan çok yaklaşan muhteşem bir gün var

Bütün yollarda zafer takı

Eriyen kar derin denizler katafalk.

(...)

                

Turgut Uyar

Modern dönem Türk edebiyatının en ilginç naat örneklerinden olan bu şiir ne yazık ki şimdiye dek alanın profesyonel ilgililer tarafından pek göz önünde tutulmamıştır. İkinci Yeni şiirinin kurucu şairlerinden olan ve materyalist bir dünya görüşüne sahip Turgut Uyar [1927-1985]’ın bu eseri birçok yönüyle müstakilen incelenmeye değerdir.

 

Naat

ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere

lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere

 

kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan

günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere

 

bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı

son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere

 

kimseye başvurulmadı herkes bir başına kaldı, evet

sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere

 

oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi

sevinçle. Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere.

                

Ziya Paşa

İmparatorluğun en uzun yüzyılının en renkli ve çok yönlü simalarından biridir Ziya Paşa [1825–1880]. Türk edebiyatının kabuk değiştirdiği 19. yüzyılda bu dönüşümün öncüleri arasında yer alan şair dönemin gür sesli naatlerinden birini kaleme almıştır.

 

Naat

Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım, yâ Resûlallah,

Zebûn-ı pençe-i nefs ü hevâyım, yâ Resûlallah.

 

Kerem kıl ben esîm'e, el-aman ey rahmet-i âlem,

Serâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım, yâ Resûlallah.

 

Sen evreng-i şefaât şâhısın, sultân-ı rahmetsin,

Kapunda ben de bir kemter gedâyım, yâ Resûlallah.

 

Şefaât kıl, meded, yoksa o rütbe çok günâhım kim,

Ne rütbe yansam ol rütbe sezâyım, yâ Resûlallah.

 

Tabîb-i derd-i isyâna tabîb-i mihribân sensin,

Alîlim ben de muhtâc-ı devâyım, yâ Resûlallah.

 

Dü-âlemde Ziyâ-yı mücrimin ümmîdi sendedir,

Şefâat yâ Resulallâh; şefâat yâ Resulallâh.

                

Yaman Dede

Mevlevî şiir geleneğinin son temsilcilerinden ve mühtedi bir mümin olan Yaman Dede’nin [1882-1967] naati bu alanda en çok bestelenen eserlerden biri olma niteliğine sahip. Hem lirizmi hem de yapısal ahengi ile ender rastlanan örneklerden biri.

 

Naat

Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah,

Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah,

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah,

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah....

(...)

                

Nâbi

Osmanlı şiiri naat türünün sayısı net olarak belirlenemeyecek kadar çok örneğini ihtiva eder. 17. yüzyılın hikmetli şairi Nâbi’nin [1642-1712] bu eserinin ilham kaynağı ise mukaddes beldelere yaptığı bir yolculuktur.

 

Na't

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Huda'dır bu

Nazargâh-ı ilâhîdir makâm-ı Mustafa'dır bu

 

Felekde mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir

Bunun kandîli cevzâ, matla'-ı nûr-i ziyadır bu.

 

Habîb-i Kibriya'nın hâb-gâhıdır fazîletde

Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriya'dır bu.

 

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı Adem zail

Âmâdan açdı mevcudat dü-çeşmin tûtîyâdır bu.

 

Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha

Metaf-ı kudsiyândır cilve-gâh-ı enbiyâdır bu. 

                

Şeyh Galip

Osmanlı şiirinin son büyük atılımını kendisiyle yaptığı Şeyh Galip [1757-1799], sadece yazdığı bu muhteşem naatiyle değil aynı zamanda gündelik hayatında Hz. Peygamber’e olan bağlılık duygularıyla tanınan bir mevlevî şairi ve şeyhi. Şeyh Galip’in müseddes biçiminde kaleme aldığı bu eser Fuzulî’nin Su Kasidesi ile birlikte en iyi naatler arasında gösterilmekte.

 

Müseddes-i Na't-i Şerîf-i Nebevî

Sultân-ı rusül şâh-ı mümeccedsin efendim

Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim.

Dîvân-ı İlâhî'de serâmedsin efendim.

Menşûr-u "le amrük"le müeyyedsin efendim

 

Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,

Hak'dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim

 

(...)