Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Rasûlullah (sav)'ın Cennetteki Komşusu: Nesibe b. Kab (r.anha)

24 Haziran 2014 Salı Sahabe / Sahabiler



"Ev halkınızı Allah mübarek kılsın! Senin annenin makamı, filan ve filanların makamından hayırlıdır. Senin makamın da filan ve filanların makamından hayırlıdır. Allah sizin ev halkınıza rahmet etsin."

Akabe biatında Rasûlullah (sav)’a biat eden iki kadından biridir Hz. Nesibe. Dolayısıyla Müslüman olan Medineli kadınların ilklerinden… Asrısaadette Ümmü Ümare künyesiyle biliniyordu. Uhud savaşında gösterdiği kahramanlıklar İslam tarihinde adının övgüyle anılmasını sağlamıştı.  

İnsanlığın Efendisi peygamberlikte görevlendirilmiş, inananların sayısı gün geçtikçe artmıştı. Onların sarsılmaz inancı ve metanetli duruşu Mekke eşrafını çileden çıkarıyor, üzerlerindeki baskı ve işkenceleri artırıyorlardı. Bu duruma çok üzülen Peygamberimiz, hangi yolu deniyorsa müşrikler bu tutumlarından vazgeçmiyor, her geçen gün daha da hırçınlaşıyorlardı. Efendimiz, onların bu saldırganlıklarından bunalınca Taif’e gitti. Ancak orada da aynı inkâr ve saldırganlıkla karşılaşıp üzgünce tekrar Mekke’ye döndü. Şimdi tek ümidi o yıl hac mevsiminde Mekke’ye gelecek olan kervanlardı. İslam’ı bir de onlara anlatmayı deneyecekti. Düşündüğü gibi hac mevsiminde kervanlar bir bir Mekke’ye gelip çadırlarını kurdular. Efendimiz, tek tek çadırlara girip İslam’ı anlattı. Neredeyse hepsinden hayal kırıklığıyla ayrıldı. Ta ki Medineli altı kişinin bulunduğu çadıra girinceye kadar… Onlar Efendimiz’in çağrısına kulak verip hemen oracıkta Müslüman olmuşlardı. Dahası Mekke’den ayrılırken, gelecek yıl Akabe denilen tepede birleşip ona biat etmek üzere söz vermişlerdi. Ertesi yıl Medine’den on iki kişi Efendimiz’e biat etmek üzere Mekke’ye geldi. Sözleştikleri gibi Akabe’de buluşup Efendimiz’e biat ettiler. Ardından bir sonraki yıl yine aynı yerde buluşmak üzere tekrar Medine’ye döndüler.(İbni Hişam, 2/90) Bir yıl sonra biat etmek üzere Mekke’ye gelen Medineli sayısı yetmiş beşti. Bunlardan yetmiş üçü erkek, ikisi ise kadındı. İşte bu iki kadından biri Ümmü Ümare Nesibe binti Kab’dı. (İbni Hişam, 2/126) Kendisi o biat gecesini şöyle anlatmıştı:    

“Akabe gecesi erkekler Allah Rasûlü (sav)’nün elinden tutuyorlardı. Efendimizin amcası Hz. Abbas da elinden tutmuştu. Geride ben ve Esma kalınca kocam Gaziyye bin Amr:

— Ey Allah’ın Rasûlü! Bu iki kadın da bizimle beraber sana biat etmek için buradalar, diye seslendi. Rasûlullah da:

Sizin biat ettiğiniz şartlar üzerine onların biatını de kabul ediyorum, buyurup uzaktan bizim biatimızı da kabul etti.” (İbnu Hacer, s. 563)

Akabe biatları Medineliler adına bir milat, bir başlangıç olmuştu. Medine’de bulunan her evde artık Allah Rasûlü (sav)’nün adı geçiyor, İslam konuşuluyordu. Bundan sonra Nesibe validemize de büyük iş düşüyordu; çünkü Medine’nin inanan ilk kadınlarındandı ve diğer Medineli kadınlara İslam’ı o anlatacaktı. Sonraları onun vesilesiyle iman eden kadınların sayısı gün geçtikçe arttı.      

Çok geçmeden de Mekkeli müşriklerin baskılarından dolayı muhacirler ve onların ardından Peygamberimiz de Medine’ye hicret edince Medine’de bayram havası yaşandı. Ancak Mekkeli müşrikler rahat durmuyorlardı. Hicretin ikinci yılı Bedir savaşında Müslümanlarla müşrikler karşı karşıya geldiler. Bu savaşı müminler kazanınca müşrikler bu kez de bu savaşın intikamını almak istediler. Ertesi yıl Uhud’da Müslümanlarla müşrikler bir kez daha karşı karşıya geldi. Ümmü Umare Nesibe validemiz bu savaşa, kocası ve iki oğluyla birlikte katıldı.

Hz. Nesibe, savaşlara katılma konusunda Peygamberimiz’in özel olarak izin verdiği kadınlardan biriydi. Hemen her savaşta yer alır, gerektiğinde savaş meydanında düşmanla çarpışırdı. Ancak Uhud’da Müşrik ordusu Müslümanlardan hem sayıca hem teçhizat yönüyle kat be kat daha üstündü. Öyle de olsa savaşın başında Müslümanlar müşrikleri hezimete uğrattı. O esnada Hz. Nesibe, diğer birkaç sahabi hanımla birlikte askerlere su dağıtıyor, yaralananları savaş meydanının dışına çıkarıp tedavileriyle ilgileniyordu.

Savaş, ashabdan birçok kişinin şehadetiyle ilerlerken Efendimiz’in etrafında O’nu koruyan az sayıda sahabi kalmıştı. Hz. Nesibe ise bir sağında, bir solunda, bir arkasında O’nu koruyordu. Efendimiz onun bu mücadelesinden daha sonra şöyle bahsedecekti:
“Uhud savaşında sağıma, soluma hangi tarafıma baktıysam Ümmü Ümare’yi orada kıyasıya savaşırken gördüm.”

Savaşın ilerleyen zamanlarında Müslümanlar gafil avlanınca başlangıçtaki zaferin aksine savrulmaya başladılar. Onların dağıldığını fark eden müşrikler ise saldırılarını artırdı. Nesibe validemiz, oğullarına sık sık Peygamberimiz’in yanından ayrılmamalarını, O’nu canları pahasına korumalarını tembihliyordu. Bir anda savaşın seyri değişmişti. Birçok büyük sahabi şehit olurken Peygamberimiz’in de şehit olduğu şayiası bir anda savaş meydanını mahşer yerine çevirmişti.(Buhari, Megazi 17, 9, 20, Cihad 164;  Ebu Davud, Cihad 116 [2662]) Ancak Hz. Nesibe, savaşın ortasında Efendimiz’i görünce heyecana kapılıp elindeki su kaplarını atarak yerden bulduğu bir kılıcı alıp yanına koşuverdi. Elindeki kılıçla Peygamberimiz’in önüne geçip O’nu korumaya başlamıştı. Ardından oğullarını ve kocasını da yanına çağırarak hep birlikte kendilerini Efendimiz’e kalkan yaptılar. Canları pahasına onu müşrik saldırılarından korumaya çalışıyorlardı. Nesibe validemiz, Peygamberimiz’e saldıran müşrikleri elindeki kılıçla ve okla uzaklaştırmaya çalışıyordu. Bir ara, at üzerindeki bir adam gelip ona ağır bir kılıç darbesi indirdi. Ancak Hz. Nesibe onun atının ayaklarına kılıçla vurunca,  at arkasının üzerine yıkıldı. Adam yere düşünce oğlu Abdullah’ın yardımıyla o müşriki öldürüverdi.

Savaşın kızıştığı zamanda Abdullah da kolundan yaralandı. Oğlunun yaralandığını gören Nesibe validemiz hemen yanına gidip yaralarını sardı. O sırada Allah Rasûlü (sav) de yakınlarındaydı. Oğlunun yaralarını sararken şöyle söylüyordu:

— Kalk yavrum! Müşriklerle çarpış. Allah Rasûlü yalnız kalmıştır.

Onun bu sözlerini duyan Efendimiz:

Ey Ümmü Ümare! Senin katlandığın şu duruma herkes katlanamaz, buyurdu. O sırada Hz. Abdullah’ı yaralayan müşrik de oradan geçiyordu. Efendimiz onu görünce Hz. Nesibe’ye dönerek:

İşte oğlunu yaralayan şu adam, buyurdu. Bunun üzerine Nesibe validemiz hemen onun önünü kesip elindeki kılıçla bacağına vurarak onu yere serdi. Bu durumu gören Allah Rasûlü (sav) azı dişleri görünecek kadar güldü.(M. Asım Köksal, 10/159)         

Savaş, ashabdan birçok kişinin şehadetiyle ilerlerken Efendimiz’in etrafında O’nu koruyan az sayıda sahabi kalmıştı. Hz. Nesibe ise bir sağında, bir solunda, bir arkasında O’nu koruyordu. Efendimiz onun bu mücadelesinden daha sonra şöyle bahsedecekti:

“Uhud savaşında sağıma, soluma hangi tarafıma baktıysam Ümmü Ümare’yi orada kıyasıya savaşırken gördüm.” (İbnu Hacer, s. 564)

Bir ara müşriklerden birinin:

— Bana Muhammed’i gösterin!  Eğer o kurtulursa, ben kurtulmam, diye bağırdığı duyuldu. O müşrik hızla Efendimiz’e doğru geliyordu.

Bunun üzerine Hz. Nesibe ve birkaç sahabi, Efendimiz’i korumak için önüne gerildiler. Adeta etrafından etten bir duvar örmüşlerdi. O müşrik, yanlarına gelince Hz. Nesibe’ye ağır bir kılıç darbesi indirdi. Onun etkisiyle omzunda büyük bir yara açılmıştı. Ancak yine de Efendimiz’i korumaktan vazgeçmedi. O müşrike kılıcıyla ağır darbeler indirdiği halde üzerinde iki kat zırh olduğundan zarar veremedi. (İbnu Hacer, s. 563)

Uhud savaşı sona erdiğinde Nesibe validemiz on üç yerinden yaralanmıştı. Peygamberimiz, savaş dönüşünde bütün yaralıları olduğu Nesibe validemizi de ziyaret etti. Omzundan aldığı yarayı görünce, oğlu Abdullah’a:

Annenin yarasını sar,  buyurup şöyle devam etti:

Ev halkınızı Allah mübarek kılsın! Senin annenin makamı, filan ve filanların makamından hayırlıdır. Senin makamın da filan ve filanların makamından hayırlıdır. Allah sizin ev halkınıza rahmet etsin. Bunun üzerine Hz. Nesibe, Efendimiz’e dönerek:

— Ya Rasûlallah! Allah’a dua et de cennette sana komşu olalım, dedi. Efendimiz ellerini semaya kaldırıp:

Allah’ım! Bu aileyi bana Cennette komşu ve arkadaş et, diye dua etti. Bunun üzerine Nesibe (r.anha), sevinçle Efendimiz’e dönerek:

— Ya Rasûlallah bu yeter bana. Artık dünyanın hiçbir musibetine aldırmam, dedi.( M. Asım Köksal, 10/160)

Nesibe validemiz, eşsiz bir sadakat örneğiydi. Gönlünü İslam’a açtığı andan itibaren son derece titiz bir yaşam sergilemişti. Evlatlarını da o çizgide yetiştirdi. Bir gün Allah Rasûlü evine geldiğinde ona yemek ikram etti. Efendimiz:

Sen de ye, buyurunca, oruçlu olduğunu söyledi. Bunun üzerine Peygamberimiz:

Bir oruçlunun yanında yemek yenildiği zaman, melekler oruçluya dua ederler, buyurdu.(İbnu Hacer, s. 562)

Günlerinin çoğunu oruçla, gecelerini namazla geçirir, sosyal konularda aktif çalışırdı. Uhud savaşından sonra başka seferlere de katıldı. Hudeybiye’de de Efendimiz’in yanındaydı. O seferde Rıdvan ağacının altında yapılan biatta Efendimiz’e biat edenlerden biri de oydu. Sonraları yapılan Hayber seferine, Mekke’nin Fethi’ne, Huneyn Savaşı’na, Yemame Savaşı’na katılmış, bir kadın olarak gücünün üstünde kahramanlıklar sergilemişti. (İbnu Hacer, s. 563)


Hayber seferine, Mekke’nin Fethi’ne, Huneyn Savaşı’na, Yemame Savaşı’na ve Kadisiye Savaşlarına da katılmış, bir kadın olarak gücünün üstünde kahramanlıklar sergilemişti.

Peygamberimiz hayattayken peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme-i Kezzab, Efendimiz’e “iki peygamber olarak dünyayı paylaşmak” gibi cüretkâr bir teklif sunmuş, Peygamberimiz de Hazreti Nesibe’nin küçük oğlu Habib’e bir mektup vererek Müseyleme’ye göndermişti. Habib mektubu götürünce Müseyleme onu yakalayıp:

—Muhammed’in peygamber olduğuna şehadet eder misin, diye sormuştu. Habib:

— Evet, cevabını verince:

— Benim peygamber olduğuma şehadet eder misin, demiş, Hz. Habib de:

—Hiçbir şey duymuyorum, diyerek onu alaya almıştı. Habib’in, Efendimiz’e olan bağlılığı Müseyleme’yi öfkelendirmişti. Bunun üzerine şehit edinceye kadar vücudunu diri diri parçalara ayırdı.

Hz. Nesibe’ye oğlunun şehadet haberi geldiğinde feryat etmek bir yana oğlunun Peygamberimiz’e bağlılığından dolayı şükür gözyaşları döktü. Habib (ra), Hz. Nesibe’nin şehit olan ilk oğluydu.

Yıllar sonra Nesibe validemiz, Hz. Ebû Bekir’in halifelik döneminde Müseyleme ile yapılan savaşa da katıldı. (İbni Hişam, 2/126)

Peygamberimiz’in irtihalinden sonra Hz. Ebû Bekir halife olunca mürtetlere karşı mücadele etti. Onlarla yapılan savaşların en önemlisi ise yalancı peygamber Müseyleme-i Kezzab’ın öldürüldüğü Yemame savaşıydı. Hz. Nesibe de bu savaşa oğlu Abdullah ile birlikte katılmıştı. O sıralarda Nesibe validemizin yaşı altmışı aşmıştı. Savaşın sonlarına doğru oğlu Abdullah’ın; aralarında Vahşi’nin de bulunduğu Ensar’dan birkaç kişi ile Müseyleme’nin üzerine yürüdüklerini gören yaşlı kadın, eline bir kılıç geçirip ileri atıldı. Yaşından beklenmeyecek bir enerjiyle hareket ediyordu. Ancak çok geçmeden koluna hain bir kılıç darbesi indi. Bu darbeyle kolu olduğu yerden kopup yere düşmüştü. Ne var ki o hiç aldırmadan Müseyleme’ye doğru ilerlemeye devam ediyordu. İşte o an, Hz. Vahşi, Allah’ın Aslanı Hazreti Hamza’yı şehit ederken kullandığı mızrağını kaldırıp Müseyleme’nin kalbine saplayıverdi. Böylece Habib’in intikamı da alınmıştı. Nesibe validemiz buna her ne kadar sevinse de savaşta on iki yerinden yara almış, kolunu da kaybetmişti. Medine’ye yaralı olarak getirildi,  halife Hz. Ebû Bekir de bizzat evine gelerek onu ziyaret etti. (İbnu Hacer, s. 562)

Hz. Nesibe bu savaşta aldığı yaralardan kurtulamadı. Çok geçmeden şehit oldu. Sonrasında Cennet-i Bakî’ye, şehitler ve sıddıkların yanına defnedildi.

Allah onlardan razı olsun.

       


Kaynakça:

1. Gülşen Gazel, Sahabi Annelerimiz, Gündönümü Yayınları, 2009, İstanbul

2. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Şamil Yayınevi, 1987, İstanbul

3. Hasan Ege, Siret-i İbni Hişam Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2006, İstanbul

4. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Tercümesi ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 1988, Ankara

5. Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, İz Yayıncılık, 2006, İstanbul

6. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İrfan Yayımcılık, 2003, İstanbul

7. Ebu Cafer Muhammed bin Cerir’üt Taberi, Tarih-i Taberi, Sağlam Yayınevi, ?, İstanbul

8. İbn Kesîr, el-Bidaye ven-Nihaye, Çağrı Yayınları, 1995,  İstanbul

9. İbnü’l Esir, El Kamil Fi’t-Tarih Tercümesi, Hikmet Neşriyat, 2008, İstanbul

10. İmam Zehebi, Tarihu’l İslam, Cantaş Yayınları, 1994, İstanbul

11. İbnu Hacer el-Askalani, El-İsabe’den Seçkin Sahabeler, Sağlam Yayınevi, 2008, İstanbul