Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Romanlaşan Siyeri Fantastikle Buharlaştırmak

28 Eylül 2015 Pazartesi Sonpeygamber.info / Kitaplık


Siyer, aradaki nesil farkı ortadan kalkmışken hayatlarımıza hangi biçimlerde girebilir? Çocukların dinî eğitim ihtiyacının temel sacayaklarından biri olan Hz. Peygamber’in hayatının anlatılması, yazılıp çizilmesi, filme çekilmesi, bestelenmesi, günümüz imkân ve anlayışı ile nasıl ve hangi formlarda sunulmalıdır?

Özellikle 2000 sonrasında görülmeye başlayan roman tarzında yazılmış siyer çalışmaları henüz tam anlamıyla tartışılmamışken, çocuklar için yazılmış fantastik-siyer romanları ile karşılaştık. “Siyerin romanı olur mu?” sorusuna verilen cevaplar henüz yerine oturmamışken, “Siyer fantastik unsurlar eşliğinde yazılabilir mi?” diye sormaya başladık.

30-40 yıl önce romana mesafeli bakan Müslümanlar, bugün dini metinleri; tasarlanmış gerçeklikler eşliğinde romanlaştırmakla, gerçeğin artistik üretimini biçimlendirmekle ve popüler ürün üretme hastalığına tutulmuşlukla kalmadı, üstüne bir de tarihinden bu yana metafizik ile olan kavgasında galip gelen fantazya ile Hz. Peygamber’in hayatına dair metinleri burun buruna getirdi.

Burada fantastiğin tarihsel ve etimolojik serüvenine girmek, konuyu asıl hedefinden uzaklaştıracaktır. Fakat fantastik edebiyatın konumunu görebilmemiz için kısaca birkaç bilginin bize sağlayacağı vizyona ihtiyacımız olacaktır.

Fantastik; metafizik ile yani görünen gerçekliğin dışındaki alanları kapsamasıyla muhayyile unsurlarını kendisinde toplar. Tarihsel sürecinde ‘hayal mahsulü şeyler’ olarak görülen bu alan, Avrupa aydınlanmasının hazırlayıcısı olan rasyonel ve pozitivist zihniyetin kıskacında ‘aklın marazi durumları’ olarak ancak akıl hastalarının ‘üretebileceği’ sanrılar olarak görüldü. Günümüze gelene kadar büyülü gerçekçilik akımının da etkisiyle tam bir ‘hayal üretme alanı’ oldu. Yani bugün fantastik denildiğinde ‘hayal edilebilen, muhayyileye ait, hayal mahsulü şeyler’ aklımıza gelmektedir. Günümüz fantastik edebiyatı da bu çerçevede ‘hayal mahsulü yazın edebiyatı’ olarak edebiyat dünyasına katkı sağlamaktadır.

Çocukların hayal dünyalarına hitap etmeleri bakımından fantastik metinler çocuk diline en yakın metinlerdir. Hayatın gerçekleri karşısında sığındıkları bir liman gibi, onları rahatsız eden ve yüz yüze gelmekten kaçındıkları sorunlarla gerçeküstü düzlemde hesaplaşmak ya da mücadele etmek, onlar için çok keyif vericidir. Bu durum gençler ve yetişkinler için de geçerlidir. Hatta fantastiği yalnızca çocuklara ait bir alanmış gibi görmek son derece yanlış. Ursula LeGuin, girdiği bir kütüphanede fantastik eserler bölümünü sorduğunda görevli ona çocuk bölümünü gösterir ve üstüne basa basa “onlar çocuk kitapları bölümünde” der. Bu çarpık anlayış, bugün birçok yetişkin fantastik sever tarafından yok edilmiştir. Fakat yine de zihinlerin arka planında fantastik denildiğinde ‘çocukların okuyabileceği hayal mahsulü uydurma şeyler’ akla geliyor.

Çocuk, siyer ve fantastik. Birbirinin içine geçmiş, son derece kompleks başlıklar. Çocuk kavramının ergenlik ve yetişkinliği kapsadığı günümüzde, yetişkin ve çocuk arasındaki nesil, teknolojik imkân ve sosyal yorum farklarının yok olduğu bir asırdayız. En kapsamlı teknolojik aleti kullanan baba-oğulun, aynı kitabı okumaktan zevk alan bir anne-kızın, aynı filmi izlerken havalara uçan amca-yeğenin dönemindeyiz.

Siyer, aradaki nesil farkı ortadan kalkmışken hayatlarımıza hangi biçimlerde girebilir? Çocukların dinî eğitim ihtiyacının temel sacayaklarından biri olan Hz. Peygamber’in hayatının anlatılması, yazılıp çizilmesi, filme çekilmesi, bestelenmesi, günümüz imkân ve anlayışı ile nasıl ve hangi formlarda sunulmalıdır? Bu sorulardan hareketle yazarların Hz. Peygamber’i anlatma yöntemlerini belirlerken ‘zamanın ruhuna uyan’ tercihler yapmaları karşısında birtakım problemler oluşmaktadır.

Cemil Meriç’in, “bize ait bir tür olmaması” fikrinden hareketle, romanı Batı'nın ürettiği bir hastalık olarak görmesi ve bu nedenle İslami aydınların romandan uzak durması gerektiğini ifade etmesi belki de bugünler için derin bir uyarı niteliğindeydi.

Çocuk siyeri yazımında fantastik unsurlardan yararlanma düşüncesi 2000’lerden sonra görülmeye başlayan roman-siyer örneklerinden güç alarak oluşturulmuş, temel amacı Hz. Peygamber’i belli bir yaş aralığına anlatma, sevdirme, benimsetme ve örnek olarak sunma misyonu üzerinden gelişmiştir.

Siyerin ‘bize ait olmayan’ bir türle kitlelere ulaştırılması mevzusu birçok yönü ile başka bir makale konusudur. Fakat meseleye salt ‘türün içeriği dönüştürmesi’ penceresinden baktığımızda, hayal edilebilen şeyler, gerçekdışı olaylar, olağanüstü özelliklere bürünmüş varlıklar, durumlar ve kahramanların dünyaları olarak görülen fantastiğin siyer gibi gerçek tarihsel veriler zincirinden damıtılmış hikâyelerle yan yana getirilmesi oldukça ciddi sorunlu alanlar açmaya elverişli bir girişimdir.

Yazarlar, Hz. Peygamber’i modern edebi formlarda anlatmada çok samimidirler. Amaç Hz. Peygamber’i ve Asr-ı Saadet örneklerini günümüze taşımak ve topluma tanıtmaktır. Fakat protestan tehlikeler barındıran bu girişimin 2000’li yıllarda tamamen rayından çıkacağını, çarpıtılmış siyer kurgularına dönüşeceğini ve bir siyer furyası oluşturacağını kimse tahmin edemezdi. Cemil Meriç’in, “bize ait bir tür olmaması” fikrinden hareketle, romanı Batı'nın ürettiği bir hastalık olarak görmesi ve bu nedenle İslami aydınların romandan uzak durması gerektiğini ifade etmesi belki de bugünler için derin bir uyarı niteliğindeydi.

Çocuk Siyeri Yazımında Fantastik Unsurlardan Faydalanma

Hz. Peygamber’in hayatının anlatıldığı fantastik metinler, bir süredir özellikle çocuk yazın dünyasında çeşitli versiyonlarla okuyucuya sunuluyor. Bunlardan biri olan Nevin Soysal Aydın’ın Düş Değirmeni’nden çıkan Eşsiz Nur adlı fantastik-roman serisi, ilk iki kitabı ile okuyucuya sunuldu. Seri, daha önce yayınevlerinin belli yaş aralıklarına yönelik hem peygamberlerin hem de Hz. Peygamber’in hayatının anlatıldığı, illüstrasyonlarla zenginleştirilmiş metinlerin temel yapısal özelliklerini taşımaktadır.

Yazının bu bölümünde Eşsiz Nur’un ilk iki kitabı olan Gezegen Mavi’ye Yolculuk ve Cenneti Arzulayan Fil kapsamında, çocuk siyeri yazımında fantastik unsurlardan yararlanmanın ortaya çıkardığı problematikler tespit edilmiş ve siyer bilgisinin tahribat alanlarından birisi olan fantastik-roman türünün siyer ile çelişkileri vurgulanmıştır.

Mezkûr iki romanı irdelerken, bu romanlarda fantastiğin gerçekleşmediğini teslim etmek gerekir. Yani söz konusu romanlar fantastik edebiyat örneği olarak görülemez. Çünkü fantastik asıl itibariyle olağanüstüyle gerçekliği, gerçeklikle de olağanüstünü sürekli sarsmalı, okuyucuyu (ve metin içinde yer alan en az bir kahramanı) ‘gerçek mi değil mi?’ noktasında sürekli kararsız bırakmalıdır. Todorov’un ‘ikircikli hal’ dediği olaydır bu. Bu iki şartın mezkûr romanlarda görülmesi, romanlara konu olan ‘siyer’in kendi yapısı gereği zaten imkânsızdır. Çünkü siyer Müslümanlar için kutsaldır. Peygamber’in gittiği yolun işaret taşlarıdır ve bir Müslümanın bu yol karşısında ‘kararsızlık’ içinde okuma yapması mümkün değildir. O halde söz konusu romanlar, yalnızca fantastik izlekleri (başkalaşım-metamorphosis, nesnenin özneleşmesi, görünmezlik ilkesi, tuhaf olaylar, bilim kurgusal temalar vs.) kullanarak siyer metinlerini bu çerçeveden olmak üzere yeniden biçimlendirmiştir diyebiliriz.

Yayımlanan iki roman çerçevesinde kullanılan fantastik unsurlar, yerli olmaktan uzaktır. Kelile ve Dimne’den Muhayyelât’a kadar geniş bir muhayyile edebiyatı olan Doğu dünyası, bu konuda oldukça zengin bir mirasa sahipken, eserlerimizde “Yüzük Kardeşliği”ne bir zeyl(ek-eklenti) olarak “nur kardeşliği”, “ışık kardeşliği”, ya da çizimlerde Star Wars temalarını aşmak zor olmasa gerektir. Bu, fantastik roman-öykü yazarlarının kendi kültüründen yazın dünyasına taşıyacakları bilgi, donanım ve ilhamla gerçekleşebilir.

Buradan hareketle metin tahlilinde genel tespitler şu şekilde maddeleştirilmiştir:

  1. Fantastik eser yeni bir diyar yaratma faaliyetidir. Bu diyardaki kahramanlar, olaylar, şehirler, canlılar, cansızlar, tüm zaman, mekân ve yerler o diyarın özellikleri ile bütünleşmiş devasa bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu diyar, “yoktan var edilen, hayal mahsulü” bir diyardır. Müslümanların sahih iki kaynağından birisi olan hadisin kaynaklık ettiği siyer metinleri, bu yaratım faaliyetinin neresinde duracak, hangi ölçütler esas alınarak “diyar yaratma faaliyeti” devreye girecektir? Bu soru, siyer-fantastik sözcükleri arasındaki devasa farkı göstermesi bakımından önemlidir. Fantastiği yalnızca ‘tuhaf ve zekâ mahsulü olağanüstü olaylar ve kahramanlar’ olarak görmek, edebiyatın hiçbir türünü ifade etmediği gibi, siyerin tahrifatını da beraberinde getiren öznel girişimleri olumlamaktır.
  2. Fantastik, ‘dil’ ile gerçekleşir. Fantastiğin varlık alanı dildir diyebiliriz. Dil, anlatımla bir ahenk kurmak zorundadır. Romanlara hâkim olan terminoloji, fantastik roman formunun korunamadığının bir göstergesi olarak yer yer açığa çıkmaktadır. “...küfür diyarından Mısır’a hicret etmiş… Gördüğü her güzel kadını haremine almak isterdi.” [1]
    İlk iki kitap, Hz. Hacer ve Hz. Süleyman’dan bahsetmekte, son bölümde Necaşi’nin ülkesine yapılan hicret ile Hz. Peygamber (sav)’in hayatına giriş yapılmaktadır. O ana kadar yoğun kurgusal unsurların görüldüğü roman bir anda klasik siyer anlatısı formatına geçer. “Abdulmuttalib’in torunu kırk yaşına gelince kendisine peygamberlik verilmiş ve o da putperest Arap toplumunu tek ve yüce Allah’a inanmaya davet etmeye başlamıştı…” [2] Bu durumda, klasik siyer metinleri ve fantastik kurgu iç içe geçmiş olur. Hayal mahsulü olarak görülen fantastik, bir anda ete kemiğe bürünmüş bir gerçekliğin içine düşer. Hülasa ne fantastiğin ne de klasik gerçekçiliğin hakkı verilmiş olur. Kullanılan dilin yer yer arkaik özelliklerle öne çıkması, klasik siyer metinlerini hatırlatır.
  1. Siyeri fantastik bir kurgu ile yazma projesi hakkında kitabın yazarı “Z kuşağına Hz. Peygamber’i koruma içgüdüsü kazandırma”  niyet ve düşüncesiyle hareket ettiğini ifade eder. Danimarka’daki karikatür krizinin belirleyici olduğu bu gerekçe, dini unsurlara saldırı olduğunda gösterilen doğal refleks olarak görülebilir. Fakat bu doğal refleks, piyasa koşullarının popüler yazın dünyasındaki ‘batılı örnekleri’ ile karşılığını bulmuş olmakla çelişkili bir yapı arz etmektedir. Peygamber’i koruma içgüdüsü aşılanmak istenen çocuklara fantastik unsurlarla yaklaşılmıştır. Kısaca, ‘Kutsalıma saldırdığın yerde senin silahını kullanarak kendi kutsalımı korurum.’ mantığı sergilenmiştir. Fakat bütün bunlardan önce, günümüzde dini alanın defanstan kurtarılması çabaları karşısında çocuk yazınının ısrarla ‘koruma, savunma’ refleksleri üzerinden ilerlemesi ayrıca tartışılması gereken bir konudur.
  2. Mesaj ve yorumun olmadığı bir fantastik yazın söz konusu değildir. En sert toplumsal eleştiriler, her dönemde hep fantastik yazın örnekleri ile verilmiştir. Siyer ilmi de hadislerin ışığında hemen her karesi mesajla yüklü bir hayatın yazılı örneklerini bünyesinde taşır. Yazarının “mesaj vermedik, yorum yapmadık” beyanı, mesajdan arındırılmış bir siyerin varlığını uzun süre tartışılır kılacaktır. Çocuklara ‘indirgenmiş’ bir siyer, içinden mesajı çekilmiş bir siyer değildir. Kaldı ki, günümüzde ‘mesaj vermemek’ ya da ‘didaktik olmaktan kaçınmak’ gibi son derece postmodern bir algının hâkimiyeti söz konusudur. Bu anlayışa neden olan, 60-70’lerin didaktik, kuralcı zihniyeti olsa gerek. Fakat çağın söylemine kapılmak hususundaki aceleciliğimiz, kendi yolumuzu bulmamıza, kendi potansiyelimizi kullanmamıza engel olmaktadır. Tüm bunlarla çelişen bir başka yan ise, kitabın kahramanı olan çocukların kendilerinden sonra gelecek olan insanlara bir ‘mesaj’ bırakma vazifesi etrafında romanın konusunun biçimlenmesidir. Amacı “mesaj ulaştırmak” olan çocuklar, romanın temel kahramanlarıdır.
  3. Mezkûr romanlarda Hz. Peygamber’e (sav) doğrudan yakınlaşma görülmüyor. Daha önce değindiğimiz gibi bu durum, ilk iki eserde direkt siyer metinleri ile okuyucunun henüz karşılaşmamasından ileri geliyor olabilir. Fakat bu durum serinin diğer kitaplarında da böyle olacaksa eğer, erişilmez peygamber algısının bilinçaltındaki tezahürlerini bu romanlarda da göreceğiz anlamına gelir. Bu durum “Kutsal bir kişiliğe yaklaşmadan onu anlatabilmek mümkün müdür?” sorusunu gündeme getirir. Konusunu siyerden alan romanların en büyük handikabının ‘olağanüstü peygamber tasavvuru yaratma’ olduğunu hatırlamakta fayda var. Hz. Peygamber’in Müslümanlara ve hele de çocuklara ‘olağanüstü, ulaşılamaz’ olarak yansıtılması, onlara verilebilecek en hakikat dışı bilgidir. Bir Peygamber’e onun döneminin insanları yaklaşmış ve O’nu öylece anlamışken, sonraki takipçileriyle O’nun arasına giren her şey hakikat dışıdır.
  4. Her iki romana da hâkim olan tematik işleyiş, bilimkurgu filmlerinin temalarını yansıtmakta oluşuyla özgünlüğünü tartışmaya açacaktır. Işıktan yaratıklar (bu yaratıklar, çizimlerde insan formunda görülmektedir), güç içeceği, klonlanma, bir başkasının biçimine girme, görünmezlik kalkanı, ışın küreleri, sütuna yerleştirilen sekiz köşeli yıldız, yıldızın sütuna ters yerleştirilmesiyle ortaya çıkan hologramdaki ışık adam, zaman yolculuğu gibi unsurlar, beyaz perdede yıllar önce seyredilen Ziyaretçiler, Yıldız Savaşları gibi filmleri çağrıştırmakla orijinalliklerini sorgulanır hale getirmektedir.
  5. Yayımlanan iki roman çerçevesinde kullanılan fantastik unsurlar, yerli olmaktan uzaktır. Kelile ve Dimne’den Muhayyelât’a kadar geniş bir muhayyile edebiyatı olan Doğu dünyası, bu konuda oldukça zengin bir mirasa sahipken, eserlerimizde “Yüzük Kardeşliği”ne bir zeyl(ek-eklenti) olarak “nur kardeşliği”, “ışık kardeşliği”, ya da çizimlerde Star Wars temalarını aşmak zor olmasa gerektir. Bu, fantastik roman-öykü yazarlarının kendi kültüründen yazın dünyasına taşıyacakları bilgi, donanım ve ilhamla gerçekleşebilir. Mezkûr romanlarda bütün fantastik göndermeler, Yüzüklerin Efendisi görselini andırmaktadır. Hâlbuki fantastik bir eserde göstergebilimin gerektirdiği üzere tüm göndergeler, kendi içinden çıkmış kültüre dayanırsa ve evrensel değerlerle homojen bir yapı içinde kurgulanırsa o eser başarılı demektir. Mitolojiler, masallar, kısaca söylence birikiminin tamamı, bir fantastik esere yansıtılırsa o eser yerini bulabilir. Kült eser dediğimizde bunu kastederiz. Mesela Yüzüklerin Efendisi’ndeki tüm göndergeler Germen, İskandinav, Sakson söylence kökenlerine dayanır. Mezkûr romanlarda ise Doğu (Türk, Hint, İran, Mezopotamya, Mısır) söylence edebiyatına dair hiçbir ize rastlanmadığı, kahramanların isimlerinin dahi kültürün kodlarını yansıtmadığı görülebilir.
  6. İlk romanda sorunlu bir Asr-ı Saadet tarifi görülmektedir. “Her şey o kadar güzel olacak ki Mutluluk Çağı yaşanacak.”  Bu bilgi, siyer kaynaklarının aksine abartılmış ve içinden Allah Rasûlü (sav)’ne iman etmeyenlerin çekilip çıkartıldığı bir tanım olmuştur. Hâlbuki siyer, Allah Resulü’ne inanmayanlarla da bir bütündür.
  7. Romanlara dair son tahlil yine fantastiğin yapısına yöneliktir. Zannediyorum ki yalnızca siyer tarihinde değil asıl itibariyle Âdem (as)’den bu yana gelen insanlığın dinler tarihinde o kadar saf ve damıtılmış ‘fantastik’ temalar var ki, bunları görebilmek lazım. Burada fantastiği ‘gerçeğin yırtılmasıyla ortaya çıkan şey’ tanımından hareketle savunuyorum. Hz. İbrahim (as)’in ateşe atılması ve ateşin onu yakmaması, Hz. Yunus (sav)’un bir balığın karnına girmesi ve fakat kendisine bir zarar gelmeksizin kıyıya çıkabilmesi, Hz. Süleyman’ın cinlerle ve diğer tabiat varlıklarıyla ilişkisi, Mısır inisiyasyon süreçlerinde yaşananlar, Budha’nın kutsal sofrasındaki sırlar, Ninova tabletlerindeki tufan hikâyeleri, Hint diyarında devasa taşları ıslık nağmeleri ile hareket ettiren yaratıklar, Dürr-i Meknun anlatıları ve daha binlercesi…
Siyerin edebiyat eliyle bir başka form içinde biçimlendirilmesi ile sonuçlanan bu girişimlerde siyerin bizatihi sahih metinlerini kim savunacaktır? Bir on yıl sonra, toplumun genelinde siyere dair oluşacak bilgi, bu kurgusal metinlerin ortaya koyduğu bilgi mi olacaktır? Siyer, Müslüman yazarlara karşı kendisini savunmak zorunda kalacak mıdır?

Bütün bunlar bizim somut, elle tutulur gözle görülür gerçeklik alanlarımızı altüst eden, gerçeği ‘yırtan’ olaylardır. Fakat muhayyile çıtamız Yüzüklerin Efendisi’nin bir tık üstüne çıkamıyor maalesef. Fantastik içeriği olabilecek temalar, yazılan romanlarda hep ıskalanıyor. Mezkûr romanda da Hz. İbrahim’in ateşe atılması ve ateşin yakmaması hadisesi ‘olağan bir olay’ gibi anlatılmış ve asıl fantastik orada ıskalanmıştır. Iskalamanın nedenleri üzerine ya da “Bizde neden kült fantastik eserler oluşmuyor?” sorusu üzerine kafa yormamız gerek.

Sözün sonunu birkaç soru ile kapatalım: Siyerin edebiyat eliyle bir başka form içinde biçimlendirilmesi ile sonuçlanan bu girişimlerde siyerin bizatihi sahih metinlerini kim savunacaktır? Bir on yıl sonra, toplumun genelinde siyere dair oluşacak bilgi, bu kurgusal metinlerin ortaya koyduğu bilgi mi olacaktır? Siyer, Müslüman yazarlara karşı kendisini savunmak zorunda kalacak mıdır?

 

 

  1.  Gezegen Mavi’ye Yolculuk, s. 61. (Vurgu bize ait)
  2.  Cenneti Arzulayan Fil, s. 103.