Hz. Peygamber ve diğer peygamberlere salat ve selam getirmek, onlara gösterilen bağlılığın, sevgi ve saygının bir tezahürüdür. Her zaman ve her yerde kolayca yapılabilecek bir vazifedir. Cenâb-ı Hakk'ın kullarına yapmalarını emrettiği ve kendisinin de yaptığını ifade ettiği yegane şey salat ve selam getirmektir. Nitekim bir âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk, "şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e çok salat ederler..."(1) buyurmaktadır.
"Salat" kelimesi sözlükte "dua, namaz, rahmet" manalarına geldiği gibi kendisinden türetilen bazı fiillerde "bereket" manasına da gelir(2). Kaynaklarda birbirine yakın ve ortak anlamları ifade eden kelime, yerine göre bunlardan birine karşılık olarak kullanılmıştır. Bu sebeple konuyla ilgili Ahzab sûresinin 56. âyetine İbn Abbas, "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i bereketle kuşatırlar." manasını vermiştir.
Salat kelimesinin aslında "rahmetle dua etmek" manasına geldiği, Allah tarafından yapıldığında "rahmet", melekler tarafından yapıldığında "Allah'ın rahmetini istemek" demek olduğu belirtilmiştir(3). Nitekim melekler bir şahsa salat getirirken, "Allah'ım O'nu bağışla, O'na merhamet et." derler.
Kuşeyri de bu hususta, "Allah'ın insanlara salatı, onlara rahmet etmesi, peygamberlere salatı ise onlara şeref vermesi ve ziyade ikram etmesidir." der. Ayrıca, Ebu'l-Aliye "Allah'ın Peygamber'e salatı, O'nu meleklerin yanında övmesi; meleklerin O'na salatı ise, O'na dua etmeleridir." demiştir(4).
Sonuç olarak "salat", Allah'tan olunca rahmet, meleklerden olunca mağfiret-i ilahîyi istemeleri, müminler tarafından getirilince de hayırla dua etmek manalarına gelmektedir(5).
"Selam" kelimesi de ortak sayılan bir çok manaya gelmiştir. Daha önce zikredilen Ahzab sûresinin 56. âyetinde Hz. Peygamber'e salat gibi çok selam etmemiz de istenmektedir. Selam, sözlüklerde Allah'ın ismi olarak kullanıldığı gibi, selamlaşmak, kusurlardan beri olmak, emniyet ve sulh manalarına da gelir(6).
Salat ve selam getirmekten maksat, Hz. Peygamber'e tazimdir (O'nu yüceltme, saygı ifadesidir). Dünyada O'na yapılacak tazim, O'nun hatırasını yüceltmek, dini yaymak ve sürekliliğini temine çalışmaktır. Ahirette ise sevabının çoğalması, ümmetine şefaatçi kılınması, el-Makamu'l-Mahmud'a (Livau'l-Hamd altında kurulan şefaat-ı kübra makamına) yükselmesiyle elde edeceği faziletinin devamına dua etmektir(7).
Diğer taraftan İbnu'l-Arabî der ki: "Hz. Peygamber'e yapılan 'salat'ın faydası, onu yapana döner. Zira salat getirmek okuyanın samimi itikadını ve niyetini, Peygamber'e sevgisini, taata devam etmesi ve hürmetini gösterir."(8).
Salavat getirme, Hz. Peygamber'in ruhuyla irtibat kurmayı ve O'nun nurundan istifade etmeyi temin eder. Zira salavat getirene Hz. Peygamber de bir misliyle salat eder (rahmet diler)(9).
Salat ve Selamın Yeri ve Hükmü
Hz. Peygamber'e salat ve selam getirmek dinî bir vazifedir. Nitekim Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e çok salat ederler. Ey iman edenler, siz de O'na salat edin, tam bir teslimiyetle de selam verin."(15) buyurur.
Salat ve selam getirmenin önemi ile ilgili bir çok hadis-i şerif vardır:
"Müezzinin ezan okuduğunu duyduğunuz zaman siz de onun gibi okuyun ve Bana salat getirin."(16)
"Kim Bana bir defa salat getirirse Allah O'na on defa salat eder, on hatası silinir, on derece yükseltilir."(17).
Salavat-ı şerifeyi okumanın şefaate vesile olacağını(18), isminin yazıldığı her yere salat ve selam yazmanın meleklerin istiğfarına sebep bulunacağını(19), kıyametin dehşetinden O'na çokça salat ve selam okuyanların kurtulacağını(20) bir çok hadis-i şeriften öğrenmekteyiz.
İsmini duyup da Hz. Peygamber'e salat ve selam getirmeyen kişi kınanmayı gerektiren kötü bir iş yapmıştır(21). Nitekim bir hadiste, gerçek cimrinin Hz. Peygamber'e salat ve selam getirmeyen kimse olduğu beyan edilmektedir(22).
Aslında salat ve selam getirmek farzdır. Ömründe bir kere bunu okuyan bu vazifeyi yerine getirmiş olur(23). Bir mecliste Hz. Peygamber'in ismi zikredilince bir defa salat ve selam getirmek vacib(24), isminin tekrar edilişi sayısınca getirmek ise müstahabdır(25).
Namazda et-Tahiyyatu duasını okuduktan sonra salat ve selam getirmek de sünnettir. Dualar yapılırken hangi çeşit dua olursa olsun salat ve selam okumak hem mustehab hem de duanın kabulüne sebeptir(26).
Çeşitli salavat-ı şerifeler arasında en çok okunan ve birçok hadis mecmuasında yer alan "Salli ve Barik"(29) salavatlarının manalarını kısaca şöyle açıklayabiliriz:
-
"Allahümme salli alâ Muhammedin..." Yani, Allah'ım! Muhammed'in hatırasını yüceltmek, getirdiği dini yaymakla O'nu dünyada azametli kıl. Ahirette de O'na bol sevap vermek, ümmeti hakkında şefaatçi kılmak ve Makam-ı Mahmud'a yükseltmekle yücelt. "Ve alâ âli Muhammedin..." ve Muhammed'in âl'ine salat et, yani yücelt. "Kemâ salleyte alâ İbrahim'e ve alâ âli İbrahim'e..." Yani İbrahim'e ve âl'ına salat ettiğin gibi. "İnneke hamidun mecidun". Yani sen en yüce hamd ve övgüye layıksın. Azamet ve Celâl sahibisin.
-
"Allahümme Bârik alâ Muhammed'in ve alâ Âli Muhammed..." Yani Allah'ım! Muhammed'e ve âl'ine bereketler, çokça hayırlar ve ikramlar eyle. "Kemâ Bârekte alâ İbrahim'e ve alâ Âli İbrahime..." Yani İbrahime ve âl'ine bereketler ihsan ettiğin gibi. "İnneke Hamidun, Mecidun" Yani sen en yüce hamde layıksın, azamet ve Celâl sahibisin.
Bu iki salavâtta da İbrahim (as)'ın ve âl'inin zikredilmesi O'nun Ulu'l-Azm denen Peygamberlerden olması ve Kâbe'yi yeniden yapmasından dolayıdır. Ayrıca O'nun Kâbe'yi yaparken Ümmet-i Muhammed'e yapmış olduğu duaya, benzeri bir karşılık vermek içindir(30).
1) Kur´ân, el-Ahzab, 56
2) İbn Manzur, Lisanu´l-Arab XIV, 465-466, Beyrut 1968; Heyet Mu´cemu'l - Vâsit 1,24.
3) İbn Manzur, a.g.e. XIV, 465; el-Kadı İyaz, eş-Şifa bi Tarifi Hukuki'l-Mustafa II, 137 Dımeşk tarihsiz.
4) el-Kadı İyaz, a.g.e. 11,137-138; el-Kastallanî, el-Mevâhib 11, 108.
5) er-Rağib, el-Müfredat s.285 Beyrut tarihsiz; es-Sahavî, el-Kavlul-Bedi, s. 17-23, Beyrut 1985.
6) İbn Manzur a.g.e. XIII, 290-293; Heyet Mucemu'l-Vasit 1,448
7) el-Kastallanî, el-Mevahib 11,109; İbn Manzur a.g.e. XIV.,466.
8) el-Kastallanî, a.g.e. 11,109.
9) ed-Dehlevî, Huccetullahi´l-Baliğa 11,177 Beyrut tarihsiz
10) el-Kadı İyaz, a.g.e. 11,191.
11) el-Kadi İyaz, a.g.e., 11, 192
12) el-Kadi İyaz, a.g.e. 11,182
13) el-Kadı İyaz, a.g.e. 11,183
14) es-Sübkî a.g.e. V1.85
15) Kur´ân, el-Ahzab 56
16) Ebû Davud, es-Salat 1,359 h.no:523
17) en-Nesaî, 111.43; el-Kadi İyaz a.g.e. II, 171
18) el-Kadi İyaz, a.g.e. 11,173
19) el-Kadı İyaz, a.g.e. 11,173
20) el-Kadi İyaz, a.g.e. 11,176
21) el-Kâdî İyâz, a.g.e. 11,177
22) el-Kadi İyaz, a.g.e. 11, 178
23) el-Kadi İyaz a.g.e. 11,142; Elmalılı H. Yazır Hak Dini Kur'ân Dili VI, 3923 İst. es-Sahavî a.g.e. s.24
24) el-Halebi, Halebî Sağır, s.300 H.1323 İst. Elmalılı a.g.e. VI
25) İbrahim el-Halebî, a.g.e s.300; es-Sahavî a.g.e. s.32-33/3923
26) el-Kadı İyaz, a.g.e. 11,149-150
27) el-Kadı İyaz, a.g.e. II, 160-170
28) İbrahim el-Halebi, a.g.e. s.201; ez-Zeylei, Tebyinu´l-Hakaik 1,193
29) Nesaî, es-Sünen III, 39
30) es-Saâtî Abdurrahman, Buluğû´l-Emanî, IV,20-21 Beyrut tarihsiz