Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Târık: Yıldızlarla Çalıyorsun Kapımı

17 Eylül 2014 Çarşamba Sonpeygamber.info / Mukabele: Anlam Sağlaması


Mukabele; Kitâb’ın içinde kastedilen hakiki anlama oranla -bizim bu güne kadar anlayabildiğimiz Kitâb’ı- karşılaştırarak bir yerde anlam sağlamasını yaparak okumak ve henüz anlayamadığımız hakiki Kitâb’a bakarak “kitapçıklarımızı” yenilemek gibidir. Gerçek bir mukabele hem bugüne kadar Kitap’tan anladıklarımızın doğru olup olmadığını, hem de buna bağlı olarak yaşadığımız hayatın gerçekten de Kitaplı olup olmadığını sorgulama imkânını verir.

Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.

Gökyüzüne varıyorsa yürüdüğüm her mekân, ümitlerime kapı olacak yeni ufuklar olmalı. Semâ sarıyorsa arzın yüzünü, koyu karanlıklarımı, utançlı karalıklarımı yırtacak bir gece konuğu da yolda olmalı. Kara toprağın suskunluğundan engin mavilere yol çıkıyorsa, şu kırılgan varlığım, şu mahcup ömrüm sonsuzluğun ufkuna hece hece kanatlanacak olmalı.

Gökler ve gece gelen konuk konuşsun sana.

Gökleri tanık tutuyorsun. Göğü söz diye indiriyorsun aklımın toprağına. Arza düşmüş bakışımı yukarı kaldırmamı bekliyorsun. Yer'li olmuş aklım; Sen gök çekimine tutulsun istiyorsun. Sağır sebepler arasında boğulan, insafsız çarklar arasında ezilen, sonu gelmez yokuşlarda susayan kalbime yeni bir ufuk açıyorsun.

 

Amennâ. Gökyüzüne varıyorsa yürüdüğüm her mekân, ümitlerime kapı olacak yeni ufuklar olmalı. Semâ sarıyorsa arzın yüzünü, koyu karanlıklarımı, utançlı karalıklarımı yırtacak bir gece konuğu da yolda olmalı. Kara toprağın suskunluğundan engin mavilere yol çıkıyorsa, şu kırılgan varlığım, şu mahcup ömrüm sonsuzluğun ufkuna hece hece kanatlanacak olmalı. Gün ışığını, seheri, fecri rahminde büyüten göğü sözcü eyleyen Sen, elbet beni bu cehalette, bu şaşkınlıkta, bu bıkkınlıkta, bu tükenmişlikte, bu çaresizlikte bırakacak değilsin.

Şahidim ki gecede bırakmadın beni hiç. Bakışlarımın ucunu boşluk bırakmadın. Yıldızlarca ümit yağdırdın gözlerime. Olur da göğe bakarım bir an diye, belki düşünürüm birkaç dakika diye, belki boşluktan korkarım diye, uzaklarda ateşler yaktın, galaksiler tutuşturdun. Soğuğa ve karanlığa terk etmedin bendeni. Bir gün dönüp ararım diye Seni, gök kapılarına yaldızlı kılavuzlar beklettin. Mahmur gözlerle de olsa uğrarım diye sanat evine, meraklanıp da açarım diye kabuklarını görüntülerin, ateşli tablolar hazırladın beğenime.

Bilir misin nedir târık?

Bildim nedir târık… Beni önemsemendir târık; gafletli bakışıma bile sonsuz ustalığınla mukabele etmendir. Beni öncelemendir târık; ben yüz döndüğümde Senin veçhinden, sonsuz sabrınla dönüşümü beklemendir. Beni biriciğin bilmektir târık. Ben kalabalıklar uğruna unuttuğumda hatırını, geceyi yaran güneşle, karanlığı yırtan hilalle hatırımı sorman değerimi bilmendir. Bana konuşmandır târık. Ben dünya gürültülerinde oyalandığımda dil dökmendir ardım sıra. Ben gerçeğin sesine sağırlaştığımda, göklü Söz'ünle nezaketle aklımın kapılarına dayanmandır. Ben dünya zindanında ümidimi yitirecek gibi olduğumda, Söz'ünün göğüne çağırmandır kırık kanatlı kalbimi.

Görüyorum ki hak ettiğimden fazlasını almışım. Hakkını verecek halde değilim bu varlık neşesinin. Ne hoş sürpriz ki, Sözüne muhatap olmak üzere seçmişsin beni. Ve Sözünle yoğruldukça değer kazanacağım. Kırık dökük yanlarım kelamınla onarılacak. Düştüğüm yerden ayağa kalkacağım Sözüne tutuna tutuna.

o [nankör aklımın karanlığını] delip geçen bir yıldız.

İşte geldi Söz'ün. Sabaha uyandım. Uyandık. Gecenin ardına gün eklendi. Yokuşun sonu düze vardı. Ümitsizliğin karanlığı vahiyle yırtıldı. Cehaletleri deldi geçti vahiy yıldızı. İnsafsızlıkları yırtıp attı Söz'ün elmas ucu. Merhametsizlikleri eritti, bencilliği yaktı yıktı, cimriliği parçaladı kelamın dokunuşu. Tuttun nefeslerimi, göğe yapıştırdın. Dudağıma cennetsi meyvelerin tadını taşırdın. Kalbime teselli yağmurları indirdin. Yalnızlıkların gecesine, terk edilmişliklerin karanlığına, sahipsizliklerin soğuğuna, yabancılıkların kışına Söz'ünün kıvılcımını vurdun. Dağıttın kederli ağları. Gecenin zifirinden gözlerime ışık doğurdun. Gönlümü anlamın göğü eyledin. Yüzümü yerden kaldırdın.

[Anla artık;] hiçbir insan yoktur ki gözetim ve koruma altında olmasın.

Önemsiz görseydin beni, benimle konuşmazdın. Kayda değer saydığın için varlığımı, kelamını kelimelerime kattın. Kendimi kaybetmeyeyim diye indirmektesin vahyi. Kollamak istiyorsun beni yokluktan. En gizli sancılarımı duyuyorsun. En mahrem hasretlerimi gözetiyorsun. Ciddiye alıyorsun ince yaralarımı. Eğilip aklıma konuşuyorsun; boşa harcamayayım istiyorsun nefeslerimi.

Öyle canhıraş, öyle telaşlı, öyle acil, öyle ısrarlı, öyle ihtimamlı, öyle kucaklayıcı, öyle nezaketli bir iniş ki bu; bana verdiğin emeği yeniden tartıyorum, kâinata yaptığın masrafı yeni yeni anlıyorum. Varlık ağacının meyvesiz kalmasına razı değilsin. Nefeslerimden ümit meyveleri yetişsin istiyorsun. Hece hece tutunmamı bekliyorsun Söz'ün altın sütununa. Boş sevdaların elinde oyuncak olmamam için sesleniyorsun kalbime. Dünya hayatımın tarlasından sonsuz hasat kaldırmak istiyorsun. Yaban ellerde zayi olmayayım diye bu iniş. Vefasız nazarlarda eskimeyeyim diye bu lafa tutuş. Vahyin, beni önemsediğinin belgesi…

Bilir misin nedir târık?

Anladım, şimdi anladım, bu yokluk gecesini yırtan târık benim. Şaheserin. Biriciğin. Cevher diye el üstünde tuttuğun. Değer katmak için sürekli konuştuğun. Unutulmuşluğun gecesinden çekip almak için nefeslerine cevher yüklediğin. Anlamın göğüne yıldız diye yükselttiğin. Varoluşun göğsüne bir kalp diye yerleştirdiğin. Suskunlukları yırtan. Yabancılıkları silen. Uzaklıkları yok eden. Gece konuğu benim. Kapıyı vuran sürpriz misafir…

Bir baksın insan neden yaratılmakta… Dökülüp atılacak bir sıvıdan... Sırt ile göğüs arasından çıkan.

Görüyorum ki hak ettiğimden fazlasını almışım. Hakkını verecek halde değilim bu varlık neşesinin. Ne hoş sürpriz ki, Sözüne muhatap olmak üzere seçmişsin beni. Ve Sözünle yoğruldukça değer kazanacağım. Kırık dökük yanlarım kelamınla onarılacak. Düştüğüm yerden ayağa kalkacağım Sözüne tutuna tutuna. Vahyin nehrine yatak olayım diye bana bahşettiğin şuur ayrıcalığı. İşlemektesin cevherimi, görüyorum. Yüzüme dönmektesin hece hece, yıldızlaşayım diye ben. Kapıma vurmaktasın her gece, sığlıktan kurtulayım diye. Sınırlarımdan taşayım diye ben.

Elbet [insanı yoktan var eden] Allah onu bir daha diri kılmaya kadirdir.

"Gece gelen konuk" koymuşsun adımı. Gece gelen vahiyle aziz olur adım. Gökler şahittir bana anlam ve değer yüklemek istediğine. Sözünün göğündeki yıldız benim.

Elbet bu [vahiy] varlığı yokluktan ayıran bir sözdür; asla anlamsız bir lakırdı değil.