Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Tebessüm Peygamberi

3 Mayıs 2017 Çarşamba Hz. Muhammed / Sosyal Hayatı


Sahabe kendisine, “verecek bir şeyimiz yok ya Rasûlullah” dediğinde Allah Rasûlü, “İnsanlara tebessüm etmeniz de sadakadır” buyurmuştu.

O ki, “Hiçbir Peygamber benim kadar eza ve cefa görmemiştir” diyecek kadar eza ve cefa gördü, çile çekti, ömrü zorluk ve sıkıntılarla geçti. Ama “mü’minin tebessümü yüzünde, hüznü kalbinde olur”du. Allah Rasûlü’nün yüzü daima yumuşak ve güleçti.

O ki,  tebessüm peygamberiydi, tebessüm eder, tebessüm ettirirdi.

Allah Rasûlü, ailesine ve ashabına şakalar yapar, kendisine şaka yapıldığında gülerdi. Hz. Enes’in ifadesiyle, “Rasûlullah özellikle çocuklarla şakalaşmada insanların en önde geleniydi.”

Medine’de iken ağzına aldığı bir miktar suyu, küçük bir çocuk olan Mahmud İbnü’r- Rebi’nin yüzüne püskürtmüştü. Peygamberimizin şakasına çok gülen ve neşelenen Mahmud, hayatı boyunca bu olayı hatırlayıp anlattı.

Çocuklarla çocuklaşan ve ümmetine de bunu tavsiye eden Efendimiz, torunu Hz. Hasan’a dilini çıkartır, Hasan da onu taklit eder, gülerdi. Hz. Enes’e “iki kulaklı” diye takılır, bazen de perçeminden tutarak şaka yapardı.

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre Rasûlullah (sav), “Ben sadece doğruyu söylerim” buyurdu. Sahabeden bazıları, “Ya Rasûlullah, ama sen bize şaka yapıyorsun” dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü, “ben şaka da olsa ancak doğruyu söylerim” buyurdu. (İbn. Hanbel, II. 341)

Bir gün ensardan yaşlı bir kadın Peygamber Efendimiz’e geldi ve “Ya Rasûlullah, Allah’ın beni cennete sokması için dua et” dedi. Efendimiz kadına, “Bilmiyor musun, yaşlılar cennete giremez” deyince kadın üzüldü. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “Üzülme, sen ‘Biz onları (kadınları) cennette hepsi bir yaşta, eşlerine düşkün bakireler olarak yeniden yaratırız' ayetini okumadın mı? Cennete ihtiyar olarak değil genç bir kız olarak gireceksin” buyurdu ve yaşlı kadının yüzünü güldürdü.

Allah Rasûlü şaka yaparken, daima ölçüyü gözetir, aşırıya kaçmaz, alay edip küçük düşürmezdi. Şaka bile olsa sözün daima doğrusunu söyler, yaptığı şakalar karşısındakini ancak mutlu ederdi. Onun şakaları bazen bir çocuğu neşelendirmek için, bazen ashabından birinin kalbini ferahlandırmak bazen de ailesini mutlu etmek içindi.

Hz. Süheyb bir hatırasını şöyle anlatıyordu: Gözüm ağrıyordu ve bunu Hz. Peygamber’e söyledim. O esnada hurma yiyordum. Rasûlullah, “hem gözün ağrıyor hem hurma mı yiyorsun” diye şaka yaptı. Ben de, “Ey Allah’ın Rasûlü, ben ağrımayan tarafımla yiyorum” dedim. Rasûlullah öyle güzel güldü ki, onun mübarek dişlerini gördüm.”

Efendimiz, “Tebessüm etmek sadakadır. Güler yüzle insanlara selam vermek sadakadır. Allah, yumuşak ve güler yüzlü kimseyi sever” buyurarak ümmetine güler yüzlü ve yumuşak olmayı öğütledi.


“Kardeşinle tartışmaya girme, onunla kırıcı şekilde şakalaşma ve yerine getiremeyeceğin sözü verme.” (Tirmizi, Birr, 57)

Zahir b. Haram adında cesur bir sahabi vardı. Çölde yaşar, Medine’ye geldiğinde Peygamber Efendimiz’e hediyeler getirirdi. Efendimiz onu çok sever, “Zahir bizim köylümüz, biz de onun şehirlisiyiz” diyerek latife ederdi. Bir defasında Zahir, yetiştirdiği mahsulleri getirmiş, Medine pazarında satıyordu. Allah Rasûlü onu görünce, sezdirmeden yanına gidip arkasından tutup kavradı. Zahir önce “bırak beni kimsin” diye bağırdı. Dönüp Efendimiz’i görünce ona sarılıp başını göğsüne yasladı. Efendimiz, “köle satıyorum, yok mu alan” diye şaka yaptılar. Zahir ufak tefek bir adamdı. “Ey Allah’ın Rasûlü, satmaya kalkarsan elinde kalırım, beni kimse almaz” deyince Rasûlullah gülümsedi, “Ama sen Allah katında ne kadar değerlisin, biliyor musun” buyurdu.


“Bir Müslüman’ın diğer Müslüman’ı korkutması helal olmaz.” (Ebu Davud, Edeb, 85)

Peygamber Efendimiz, ümmetine bütün aşırılıkları men ettiği gibi şaka konusunda da uyarıyordu. İnsanları telaşlandıracak, korkutacak, incitecek, karşısındakini küçük düşürecek ve alaycı şakaları yasakladı.  

Efendimiz kendisi şaka yaptığı gibi, ashabının yaptığı şakalara da karşılık verirdi. Ashabı ile bütünleşir, onların güldüğüne Hz. Peygamber de gülerdi. Avf b. Mâlik el-Eşcâî, Tebük Savaşı’nda Hz. Peygamber’in çadırına gelip selam vermiş, Allah Rasûlü de “gir” diye seslenmişti. Avf b. Mâlik çadırın küçüklüğünü ima ederek “bütün vücudumla mı gireyim” diye sorunca da Allah Rasûlü de, “evet bütün vücudunla gir” demiş ve gülmüşlerdi.

O, son peygamberdi. Allah’ın elçisi, âlemlere rahmet olarak gönderilendi. Sözü doğru, adı “emin”di. Sahabeden bazıları ona, “Ya Rasûlullah, sen de mi bizimle şakalaşıyorsun” dediklerinde o, “Şaka yaparım ama sadece doğruyu söylerim” buyurmuştu.