Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Üç Aylar




Kulluğun yoğun olarak yaşandığı bir mevsim olan üç aylar, müminler için manevi bir eğitim dönemidir. Recep ve Şaban, kulluğun dorukta yaşandığı Ramazan ayına bir bakıma hazırlanma sürecidir. 

Kâinat yaratıldığından beri insanlığa verilmiş en büyük nimettir İslâm. Her nimetin kendine göre şükür tarzı vardır. İslâm nimetinin şükrü ise, ‘Müslümanım' diyenlerin gerçek Müslümanlar gibi yaşaması, hakiki anlamda teslim olmasıdır. Bu dine gönülden bağlanmasıdır. Bu dini yaşamayı ve anlatmayı dert edinmesidir. Yüce Allah'a sevgide ve kullukta, attığı her adımda Kur'an yürüyen, konuştuğu her sözde Kur'an konuşan o peygamberler sultanına sevgide ve itaatte cömert olmasıdır.

O nasıl Allah'tır  bilir misiniz? Bir bahçenin içinden çeşit çeşit sebzeyi, meyveyi, tahılı bir anda çıkarırız! Aynı topraktan yazın ayrı, kışın ayrı ürün alırız! Havadaki bulutun ve rüzgârın, yerdeki karıncanın, gökteki yıldızın bile çeşidi vardır! Mevsimlerin, sıcağın ve soğuğun, yağmurun ve karın; taşın, toprağın bile çeşidi vardır!

İnsanları dahi çeşit çeşit yaratan O Yüceler Yücesi Mevla kulunu affetmek, onu ecir sahibi yapmak, cehennemden azat edip cennete koymak için günleri, ayları bile birbirinden farklı yaratmıştır. Bazı günleri ve ayları fazilet bakımından üstün kılmıştır.

Enes b. Malik (r.a)'ın haber verdiğine göre Peygamber (sav) Recep girdiği zaman şöyle dua edermiş:

"Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır!"

Kulluğun yoğun olarak yaşandığı bir mevsim olan üç aylar, aynı zamanda müminler için manevi bir eğitim dönemidir. Recep ve Şaban, kulluğun dorukta yaşandığı Ramazan ayına bir bakıma hazırlanma sürecidir. Belki Peygamberimiz (sav) de "Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl!" diye dua ederlerken, bu hazırlık dönemini en verimli şekilde geçirmek için Allah'ın yardımını istiyorlar; "Bizi Ramazan'a ulaştır!" dualarıyla da vahyin inmeye başladığı Ramazan ayına ve o ay içindeki bin aydan hayırlı kılınmış Kadir Gecesi'ne kavuşma heyecanını ve ümidini özlemle dile getiriyorlardı.

Bu üç aylarda ruhlarımızın doğal ortamı olan manevi havayı yoğun olarak teneffüs ettikleri öyle geceler vardır ki, Rabbimiz bu gecelerde kullarına tövbe kapılarını ardına kadar açar, onların üzerine rahmet yağmurlarını yağdırır ve onları, dosdoğru yolu gösteren Kur'an güneşiyle aydınlatır.

Bu üç aylarda ruhlarımızın doğal ortamı olan manevi havayı yoğun olarak teneffüs ettikleri öyle geceler vardır ki, Rabbimiz bu gecelerde kullarına tövbe kapılarını ardına kadar açar, onların üzerine rahmet yağmurlarını yağdırır ve onları, dosdoğru yolu gösteren Kur'an güneşiyle aydınlatır. İşte bu nedenledir ki, bu mevsimde tövbe kapısından girip rahmet yağmuruyla ıslanan müminlerin kalpleri Kur'an güneşiyle buluştuğunda, orada, O yüceler Yücesi Allah'ın binbir çeşit sıfatı türlü renkleriyle gök kuşağı gibi tecelli eder. Müminlerin kalplerinde pırıl pırıl parlayan bu güneşe eşlik etsin diye camiler aydınlatılıp minarelerinde kandiller yakıldığı içindir ki bu gecelere ‘kandil' denilegelmiştir.

Evet, bu geceler Allah'ın kullarına bir ikramıdır. Rabbimiz bu gecelerde müminlerini rahmetiyle kuşatarak kulluğun, ibadetin, itaatin, barışın ve sevginin zevkini, güzelliğini tattırmaktadır. Tat alma duyusunu kullanma acziyeti içindeki inanmayan kalplere ise, hiç olmazsa bu ikramı, bunu olmazsa bir sonrakini, ölüm gelmeden önce, kabul edin çağrısında bulunmaktadır.       

İşte Hakk sofrasının açıldığı bu geceler zincirinin ilki, Recep ayının ilk Cuma gecesi olan mübarek Regâip Kandili'dir. Regâip, ra-ğa-be kökünden gelmektedir. ‘Rağabe' kelimesinin sözcük anlamı, elde edilmesi arzu edilen değerler, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, onu elde etmek için çaba sarfetmek demektir. Hakk davetine katılıp bu sofraya oturanların istekleri, duaları geri çevrilmeyecektir; çünkü bunu Allah'ın sevgilisi Peygamberimiz (sav) bize bildiriyor:

"Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan dualar geri çevrilmez. Bunlar, Receb'in ilk (Cuma) gecesi, Şaban ayının ortasında bulunan gece, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleridir."

Onbir ayın sultanının gelmesine iki ay kaldı. Bu sayılı günlerde az bir gayrete çok mükâfat, az sermayeye çok kâr vardır. Bu günlerin kıymetini bilip hakkıyla kulluk edenlerden, Hakk Teâlâ'ya şükran borcunu gereği gibi ödeyenlerden olmalıyız. Kullukta, ibadette, itaatte, sevmemizde ve saymamızda cömert olmalıyız. Aslında sahip olduğumuz her ne varsa hepsi O'nun mülkü değil midir? O halde, bize verdiği nimetleri O'na kulluk yolunda harcamaktan çekinmek, malı sahibinden esirgemek değil midir?

Bugünler hem Hakk'a, hem de Hakk'ın kullarına karşı doğruluk ve samimiyette, sevgi ve saygıda cömert olmanın, cömertliğimizi pekiştirmenin zamanıdır. Kur'an okuyarak kalbimizi ve beynimizi beslemenin, oruçlarımızla nefislerimizi terbiye etmenin, namazlarımızla kulluğumuzu dorukta yaşamanın, sadakalarımızla kardeşlik bağlarını güçlendirmenin zamanıdır. İbadetlerimizden aldığımız güçle insanlar arasına sevgi ve barış tohumları ekmenin zamanıdır ki bu üç ayın sonuna ulaştığımızda ektiğimiz tohumlar filizlenip, kuvvetlenip sapı üzerinde dimdik duran altın sarısı başak tarlası haline gelsin. Bundan mülkün Sahib'i hoşnut olmaz mı? Hoşnut olursa kullarını sevmez mi? Severse âlemlere sevdirmez mi?

Sevenlere ve sevilenlere selam olsun ...