Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Biat: Nebi'ye Tutunmak

13 Aralık 2009 Pazar Sonpeygamber.info / Yazarlar

Tarih sayfalarına Akabe Biatı düşer sessiz sedasız, ancak tarihin akışını değiştirecek büyük harflerle. Evs ve Hazrec'in kadim husumeti karanlığa mahkum olur bu aydınlık atmosferle. İslam kalbinden yakarken Medine'yi, Medine kalbi olur İslam'ın.

Hazrec'li Afrâ, o yıl, çoğu kendi kabilesine mensup 12 kişi ile Mekke yolunu tutuyor. Geride bıraktıkları kendi içinde kavgalı şehir Yesrib, onların hac için yola çıktıklarını sanıyor. Oysa Afrâ'yı Mekke'ye çeken başka bir kuvvet var; Yesrib'de evden eve, kulaktan kulağa dolaşan bir isimde müşahhaslaşan bir kuvvet: Muhammed. Mekke'ye yaklaştıkça hızlanan adımlar, sözleşilen güne kadar kalan zamanı kısaltmayacak olsa da, son bir yılda yaşadığı dönüşümün içinde büyüttüğü derin hasretle atıyor kendini Akabe'ye Afrâ.

Bundan bir yıl öncesine gidiyor. O'nun bu hasret dolu yolculuğuna vesile olan tüm sebep ve olaylar geçiyor gözünün önünden tek tek. Önce Hazrec kabilesine mensup akrabalarının, bir yıl önce, Yesrib'in kendileri gibi önde gelen kabilesi Evs ile yaşadıkları derin husumetin yol açtığı zaafiyete çare aramak için Mekke yollarına düşüşlerini hatırlıyor. Ardından kendilerine yandaş bulmak için yola çıkan bu altı Hazrecli'nin, Yesrib'in kaderini değiştirecek o büyük buluşmayı ve insanlığın efendisi kutlu Nebi'nin dudaklarından dökülen Kur'ân âyetleri ile yaşadıkları sarsıntıyı anlattıkları ânı hatırlıyor. Mekke'den çıkan o kutlu Nebi ile, bir yıl sonra Akabe'de buluşacaklarını söylerken yüzlerinden fırlayan sevinç ve coşku ifadeleri hiç silinmiyor hafızasından. Bu güzel buluşmanın ortağı olmaktan büyük haz duyuyor ve derin bir şükran ve minnet beslemeye başlıyor şimdi yanında duran o altı Hazrecli'ye.

Silkiniyor Afrâ. Heyecanı zirveleri zorluyor. Takvim saatlere devrediyor hasretini dindirme görevini. Zira biliyor ki, davetini anlatmada çetin zorluklar yaşayan Peygamber, her yıl olduğu gibi yine muhtelif bölgelerden gelen insanların ruhlarında birer kandil yakmak üzere çoktan dayanmış Akabe önlerine. Haccetmek ve kurulan panayırlara katılmak amacıyla bölgeye akan insan seline, ebedî davetin gür nefesini bıkmadan usanmadan üflemeye gelmekte Akabe'ye. Cebrail'le kurulan on bir yıllık tanışıklığın meyvelerini Mescid-i Haram'a 3 km. uzaklıkta bulunan bu vadiden sunmak üzere insanlığa.

Sözleşilen vakitte, sözleşilen yerde, aralarına Evs kabilesinden iki kişiyi de alarak gelen Hazreclilerle buluşur Akabe'de Peygamber. Ve tüm nurani varlığı ile burada teşkil eder Müslüman Medine'nin ilk nüvesini. Hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine, birbirine iftira etmeyeceklerine, emirlerine uyacaklarına dair söz ister Peygamber, etrafını saran kalabalıklardan. Bütün eller yarışa girer âdeta havada, insanlık nuruna tutunmak ve ebediyyen düşmemek için. Akabe semaları gönüllerin ellerle ittifakına kilitlenir. Tarih sayfalarına Akabe Biatı düşer sessiz sedasız, ancak tarihin akışını değiştirecek büyük harflerle. Evs ve Hazrec'in kadim husumeti karanlığa mahkum olur bu aydınlık atmosferle. İslam kalbinden yakarken Medine'yi, Medine kalbi olur İslam'ın.

Akabe'de gerçekleşen bu biatla, Peygamber Medineliler'den söz alırken, karşılığında onlara dünya ve ahiretlerini kurtarabilecekleri bir din de armağan etmiş olur. Böylece, Arapça'da ticari satın alma işlemini tarif eden biat, satın alma aktini teyit eden el sıkışma geleneğiyle birlikte İslam kültüründe yerini alır.  

Ertesi yıl, çok daha geniş bir kitle karşılar Peygamber'i Akabe'de. Bu sefer insanlığın efendisini Medine'ye davet etmek için bekleşmektedirler orada. Mekke'de Peygamber ve ashabına reva görülen zulüm ve eziyetlere son vermektir amaçları. Peygamber'e yolda eşlik eden amcası Abbas uyarır Medine'nin elçilerini. Peygamber'in Medine'ye hicretinin yol açacağı sıkıntılara dikkat çeker ve O'na sonuna kadar sahip çıkabileceklerse, bu işe kalkışmalarını tavsiye eder. Medineliler kararlıdır. Allah Rasûlu'ne istediği şartlarda biat edeceklerine dair teminat verirler. Allah Rasûlu de hicret etmesi halinde onlardan kendisini, kendi canları, malları ve ailelerini korudukları gibi korumaları, rahat günler kadar sıkıntılı günlerde de O'na itaat etmeleri, bollukta ve darlıkta gerekli mali yardımları yapmaları, iyiliği emredip kötülüğe engel olmaları, hiç kimseden çekinmeden hak üzere bulunmaları yönünde söz ister. Akabe, Medine'nin sesi olur âdeta. Peygamber'in çağrısına verilen gür cevaplar, ta arşa yükselir. Bütün eller yarışa girer havada, insanlık nuruna tutunmak ve ebediyyen düşmemek için. Akabe semaları gönüllerin ellerle ittifakına bir kez daha kilitlenir. Ve kutlu göç hicretin ilk adımı atılır böylece.

Müminler Medine'ye dönerken, Allah'ın bu karşılıksız gibi gözüken biata karşılığı, Fetih sûresinin iki âyeti olur: "Rasûlum! Şüphesiz ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmiş olurlar; Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." "Andolsun ki Allah Seninle ağaç altında biat ederlerken müminlerden razı olmuştur."

Biatla karşılıklı bir teminat gerçekleşmiş olur aynı zamanda. Yesrib biatla verdiği teminat karşılığında "Aydınlanmış Şehir" olurken, Peygamber'in ebedî evi de, İslam'ın başkenti olma şerefi kazanır.

Bu biat ile İslam gelişip serpilirken, küfür de Mekke'ye hapsedilir neredeyse. Nebî ve ashabı düşer Mekke yollarına. İkinci biattan sadece altı yıl sonra, artık Mekke'ye umre için geri dönecek kadar kendine güven kazanmıştır Müslümanlar. Mekke'ye bir günlük mesafedeki Hudeybiye kuyusu yanında konaklarlar. Gelen haber, Kureyş'in askeri bir birlik hazırladığı yönündedir. Umre için çıktığı yolda savaşmak niyetinde olmayan Peygamber önce Hiraş'ı, ardından damadı Osman'ı gönderir Mekke'ye elçi olarak. Kureyş oralı olmadığı gibi, Osman'ı da alıkoyar orada.

Hudeybiye'de endişeyle bekleşenlere Osman'ın öldürüldüğü haberi ulaşır. Oracıktaki ağacın altından seslenir ashabına Peygamber. Ölüm, bir başka rivayete göre ise "savaştan kaçmamak üzere" biat ister bu sefer. Binin üzerinde sahabe elleriyle birlikte canlarını da sunar Allah Rasûlu'ne. Müslümanların Peygamber'e bağlılıklarını ve O'nun yolunda ölümü göze aldıklarını gösteren bu biattan Mekkeliler çok etkilenir. Ve Hudeybiye Antlaşması'nı yapmaya mecbur olurlar. Müminler Medine'ye dönerken, Allah'ın bu karşılıksız gibi gözüken biata karşılığı, Fetih sûresinin iki âyeti olur: "Rasûlum! Şüphesiz ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmiş olurlar; Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." "Andolsun ki Allah Seninle ağaç altında biat ederlerken müminlerden razı olmuştur."

Peygamber'e biat edenler, O'na tutunup onun rehberliğinde Hakk'a yürümeyi, O'na tutunup, O'nun gölgesinde hesap vermeyi ve ebediyyen ayakta kalabilmeyi umut ederler.

Ancak O'nun vefatından sonra siyasi bir kimliğe bürünür biat. İlk dönemlerde yeni halife seçimini teyit eden bir güvenoyu niteliği taşısa da, hilafetin saltanata dönüştüğü yıllarda, koşulsuz bir itaatın adı olur. Bu temas ile bir yandan söz ile verilen güvenoyunun pekiştirilmesi hedeflenirken, diğer yandan da halife ile tebaa yakınlaşması sağlanmaya çalışılır.

Asırlar geçer; Nebi insanlığın uzağında kalmıştır artık. Eller yetmez Nebi'ye dokunmaya. Ancak bu sefer de gönüller yarışır havada, O'na tutunmak ve ebediyyen düşmemek için. Ve yeryüzü semaları, Nebi'ye gönlü ile biat eden müminlere kilitlenir.