Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Çizgiler

13 Aralık 2009 Pazar Sonpeygamber.info / Yazarlar


Image

Uçarı kumlar üzerine çizilen o şekil, o gün bugündür aklımda olmalıydı. Ama unuttum. Ecelimi emellerimin ufkuna kadar taşıdım, öteledim, erteledim. Hiç bitmeyecek emeller peşinde koştum da koştum. Belki çölün kumlarına değdiği kadar değmedi kalbime Resul'ün (sav) elindeki o çubuk. Asa-yı Musa (as) gibi taşları parçaladı da, kalbimin katılığını çözemedi. Çölün bağrını yardı da, göğsüme hiç dokunmadı.

O çizgileri görmeyeli çok oldu... O çizgileri çizmeyenler, çizildiğini bilmeyenler, çizmesini bilmeyenler bin ömür geçse de o çizgilere göre hizalamayacaklar kendilerini. Kumlar üstüne çizildi o çizgiler. Kumlar gibi tozup duran, uçarı bir ömrün sınırları bilinsin diye. Çölde çizildi. Çöl gibi uçsuz bucaksız hayallerin ayağına takılsınlar diye. Yürüdükçe bitmeyecek, yaklaştıkça kaçmayacak emel ufkunun eşiğinde nöbet tutsunlar diye.

İbni Mesud'un (ra) anlattığına göre, elindeki çubuğun ucunu nezaketle çölün kumlarına değdirdi. Kısa bir çizgi çizdi. Birincisinin bittiği noktada ona dik ikincisini çizdi. Üçüncüsünü de ikincisine dik çizdi. Ve dördüncü çizginin başladığı yerde üçüncü köşe, bittiği yerde dördüncü köşe tamamlandı. Hepsi bir bir birleşti.

"...kare biçiminde bir şekil..."

Sonsuz çölün ortasında dört çizginin çevrelediği o daracık alana akıverdi bakanların gözleri. Ve gönülleri... Bakacak başka yer yoktu ki. Sanki âlemin tüm yıldızları düşmüş, ufuktaki güneşlerin hepsi batmış gibi. O daracık yerden emmek ister gibiydiler gönüllerinin sürurunu. Çizen öyle biriydi ki, O'nun çizgisini aşana, çizgisinin dışına taşana kurtuluş yoktu. Çizen öyle biriydi ki, O'nun işaret ettiği alan dışında varlık yoktu. O'nun işaret ettiği yerin dışında mutluluk bulunamazdı. O'nun bulunduğu halin dışında huzur aranamazdı.

"Allah'ın Resûlü (sav) ... çizdi."

"Kare biçiminde bir şekil." Aslında "çizgi" kendisiydi. O'nun sayesinde hizaya geldi çizgilerin hepsi. O'nun avuçlarında doğruldu eğrilerin hepsi. O'nun dilinin ucuna koştu dağınık noktaların cümlesi; öylece bir çizgide buluştu. O'nun dudağına değen hecelerle biçimlendi biçimlerin bin türlüsü. Çizgilerin hepsi çizgisini O'na borçlu. Öyle bir "çizgi" O. Tarihi ortasından kesen çizgi. Zamanın akışını yumuşacık bir dokunuşla bölüveren eşsiz bir elmas bıçak gibi sözleri. Berisindeki zifiri cahilliği bitiren, sonrasında sonsuz mutlulukları ve bitimsiz huzurları başlatan kutlu kesi.


Ecelimi emelimden sonraya sakladım. Emel kadar uzağa koydum ecelimi.  Emellerime dikmişken gözlerimi, ayağıma ecel eşiği dolandı. Ahiretin kapısına vardığımda, yüz üstü kapaklandım yere. Tökezledim. Düştüm. Öylece "her ölüm erken ölüm" oldu bana da. Beklemediğimdi.

"Sonra,  karenin ortasın[dan başlayan] bir çizgi çizdi, çizgiyi karenin dışına taşırdı."

"İşte insan bu..." dedi son çizgiyi gösterirken. İnce ama kısacık bir çizgi. Kumlar üstünde. "Şimdilik" seçilebilen bir yara gibi toprağın göğsünde. Az sonra hafif bir meltemin bile süpürebileceği siliklikte. Tozaracak kum tanelerinin uçarılığına emanet bir iz. Çaresizliğin çizdiği çölün ortasında, bir ümit heykeli gibi cılız, mecalsiz.

Çizgiyi her yanından saran karenin adını koydu sonra.  "Bu da insanın ecelidir..." dedi tebessümle. Az ağlayıp çok güldüğümüz için unuttuğumuz o amansız kuşatılmışlık ilk defa bu kadar net belirdi bakanların gözünde.

Çizgi, yani insan, kareyi delip geçiyordu yine de. "İşte bu da insanın emelidir..." diye isimlendirdi "insan çizgisi"nin "ecel karesi" dışına taşan uzantısını. Emellerle uzayan insan çizgisi, ecelin dokunuşuyla aniden kesiliveriyor. Ecelin eşiğinden ötede susuyor insan. Ama unutuyor. Emeliyle nefesinin yetmediği yerlere uzanıyor.  Dört yanı dört duvarla çevrili olduğu halde, sanki dört aynanın ortasında görüyor kendisini. Aynalar aynalara sonsuzluk vaat ediyor, sınırsızlık aksettiriyor. Yalan görüntülerle çoğalıyor mekân. Yalanı yalan akislerle doğrulayan insan kendini sahici bir genişlikte buluyor. Aynalardan aynalara bakarken duvar görünmez oluyor. "Ecelin eşiğinden başlayan emelim/tökezlediğim son nefesin şevki"yle uzaklara taşı(rı)yor beni.

"Sonra bu çizgiye dik küçük çizikler attı."

Karenin içinde ve dışında. İnsan çizgisini delip geçen çizikler. "İşte bunlar da insana isabet eden musibetlerdir" diye ekledi.  "Bir musibet oku yolunu şaşırarak insana değmese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer" diye tamamladı sözlerini.

Uçarı kumlar üzerine çizilen o şekil, o gün bugündür aklımda olmalıydı. Ama unuttum. Ecelimi emellerimin ufkuna kadar taşıdım, öteledim, erteledim. Hiç bitmeyecek emeller peşinde koştum da koştum. Belki çölün kumlarına değdiği kadar değmedi kalbime Resul'ün (sav) elindeki o çubuk. Asa-yı Musa (as) gibi taşları parçaladı da, kalbimin katılığını çözemedi. Çölün bağrını yardı da, göğsüme hiç dokunmadı.

Ecelimi emelimden sonraya sakladım. Emel kadar uzağa koydum ecelimi.  Emellerime dikmişken gözlerimi, ayağıma ecel eşiği dolandı. Ahiretin kapısına vardığımda, yüz üstü kapaklandım yere. Tökezledim. Düştüm. Öylece "her ölüm erken ölüm" oldu bana da. Beklemediğimdi. Ummadığımdı. Hesaplarımda yeri hiç olmadı. Yarım bıraktım işlerimi. İster istemez yarım kalacak işlerin ardı sıra koştuğumu son anda farkettim. Sonuç değişmedi.

Hayalimin aynalarıyla genişlettiğim an'ın daracık duvarları dibinde, başımı çarptım aynalara. Uyandım.