Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Muhammed (sav)'le Hasbihal

5 Şubat 2010 Cuma Sonpeygamber.info / Denemeler


ImageMuhammed Mustafa (sav) isminin sizin aklınızda, kalbinizde ve gönlünüzde nasıl bir yeri vardır, O'nu nasıl bilirsiniz? Sizi bilmem, ama ben bir durum muhasebesi yapmaya çalıştım. İçimde biraz sevinç, biraz keder, biraz umut, biraz karamsarlık oluştu. Sonra Muhammed Mustafa (sav)'e içimi dökmeye karar verdim. Elhasıl özü şudur:

"Ey Allah'ın son Elçisi! Bizler Sana inananlar, yani ümmetin, yani kardeşlerin, yani cemaatin, on dört asır sonra olsa da Seni görmeden Sana inandık, Seni sevdik, Seni hiç tanımadan gönüllerimize taht kurdun, geleceğimize baht, başımıza tac oldun. Ama bugün halimizi gözden geçirince bir keder ve karamsarlık havası oluşuyor. Çünkü; bize bıraktığın nübüvvet emanetleri olan Kur'ân ve sünneti taşımakta zaafiyet gösterdik, kimimiz Senin ne kadar büyük bir insan olduğunu ispata uğraştı, kimimiz sünnetini ihyaya, kimimiz hadistir değildir kavgasına tutuştu, kimimiz bütün çabasını şefaate ulaşmaya verdi... Fakat geriye dönüp baktığımızda Senin çizdiğin nebevî hayattan, gerçek sünnetin olan hakka hukuka saygıdan, adaletten, asaletten, ahlaklı olmaktan, faziletli, namuslu, dindar, zevk sahibi, sanat ehli olmaktan, zarafet ve kibarlıktan; temiz aile hayatı, sağlıklı toplumsal yaşam, verimli çalışma, yetiştiren ve geliştiren eğitim sistemi kurmaktan; atik, sağlam, zeki ve sportif genç nesiller yetiştirmekten ne kadar uzak olduğumuzu gördük. En acısı da, "Alemlere rahmet olarak gönderilen" (21 Enbiya 107) Senin gibi yüce bir insanın ailede, toplumda ve hatta dünyada gerçekleştirdiği rahmet medeniyetini tez unutmamızdır. Şimdi her şeyini paylaşmaya hazır kardeşlik bilinci çok zayıf; neredeyse bir gülücüğü, bir lokmayı bile kıskanır olduk; ucuz ve basit çıkarlar yüzünden birbirimizi kırar-döker olduk; elini uzatana el vermekten, sofrasını açanın yanına oturmaktan ve karnı aç olanı soframıza almaktan çekinir hale geldik. Birbirimizi partimiz, derneğimiz, cemaatimiz ve tarikatımızla tanır ve yüceltir olduk. Ümmetin iki milyarlık nüfusa, yeryüzü-yer altı en büyük zenginliklere sahip olmasına rağmen ekonomi, siyaset, bilim ve sanatta en geride durmaktadır şimdi. ‘Kafirler' diye küçümsediklerimiz artık her yerde, hatta haremgâhımız olan topraklarımızı onlar korur, aramızdaki ihtilafları onlar çözer, Müslüman memleketlerdeki kargaşayı güya onlar önler oldu.

Fakat bütün bu olumsuz tablo karşısında sevincimiz ve umudumuz vardır. Çünkü biz gördük ve anladık ki, Senin bize bıraktığın, tavsiye ettiğin dinî ve insani hayat biçimi, bütün dertlerin devasıdır. O, bu kalpsiz ve ruhsuz dünyayı her zaman yeniden inşa etmeye, sadece bize değil bütün insanlığa en iyi rehabilitasyonu gerçekleştirmeye yetecektir. Bu yüzden adın anıldıkça daha gür sedayla Sana salat ve selam okunuyor. Müminlerin gönüllerinde Muhammedî kandiller çoktan yanmaya başladı. Bilesin ki; duamız, niyazımız, çabamız ve amacımız şu âyetin sırrına mazhar olmaktır: "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde olanlar kafirlere karşı çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Onlar Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir."  (48 Fetih 29).