Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kitabü't-Tabakati'l-Kebir Çıktı

28 Nisan 2014 Pazartesi Sonpeygamber.info / Kitaplık


Et-Tabakât kitabı Siyer Yayınları’ndan çıkmıştır. Kitabın tanıtım metni www.siyeryayinlari.com adresinden alınmıştır. 

ET-TABAKÂT NASIL BİR KİTAPTIR?

Et-Tabakât, kendi alanı ile alakalı eserler içerisinde bize kadar ulaşan en eski kitaptır.

İslam kültür tarihinde tabakât kitaplarının ilki ve zamanımıza intikal eden çalışmaların en eskisi olan Kitâbü’t-Tabakâti’l-kebîr, kendi sahasında yazılan eserler mikyasında kapsamı ve özgünlüğü ile öne çıkan bir eserdir. Bu eser, temel olarak siyer-megâzî ve tabakât ana bölümlerinden meydana gelmektedir. Kitabın ilk iki cildi, siyer-megâzî bölümünden oluşmaktadır. Bu ilk bölüm, İbn İshâk’ın İbn Hişâm yoluyla günümüze ulaşan es-Sîretü’n-Nebeviyye ve Vâkıdî’nin Kitâbü’l-Meğâzî’sinden sonra, Hz. Peygamber’in hayatı ve şahsiyeti üzerine kaleme alınmış mevcut eserlerin üçüncüsü sayılsa bile, tabakât kitaplarının ilki olduğu muhakkaktır.

İbn Sa‘d, her ne kadar hocası Vâkıdî’nin “Kitâbü’t-Tabakât” adını taşıyan bir eserinden bahsediliyor ve ondan sık sık nakiller yapıyorsa da, bu eser günümüze ulaşmadığından şimdilik ricâl ilmine dair ilk eser olma özelliği kendi Tabakât’ındadır. Bu özellikte haklı olarak kitabın değerini ziyadeleştirmektedir.

Et-Tabakât, kendinden sonra gelen birçok müellifin eserine hem öncülük, hem örneklik, hem de kaynaklık yapmış bir çalışmadır.

Bu kıymetli eser, yazıldığı günden itibaren siyer ve hadis başta olmak üzere İslamî ilimler alanında çalışan ve eserler veren birçok İslam âlimini hem usul, hem de muhteva açısından etkilemiş, ulema arasında İbn Sa‘d ve eseri üzerinde genel bir hüsn-ü kabul oluşmuştur. Eğer İbn Sa‘d’ın bu her türlü takdire şayan olan gayretinin bir neticesi olan et-Tabakât’ı olmasaydı, İslam tarihinin farklı yönlerini ele alan sonraki dönem müelliflerinin eserleri birçok tarihi malumatı bizlere ulaştırma imkanı bulamazdı. Nitekim büyük İslam tarihçilerinden ve İbn Sa‘d’ın en önemli talebelerinden Belâzürî, futuhât kitaplarının öncüsü kabul edilen Fütûhu’l-büldân ile ensâb kitaplarının en mühimlerinden biri olan Ensâbü’l-eşrâf’ı telifi esnasında onun eserinden çok faydalanmıştır.

Et-Tabakât’ın izlerini sadece Belâzüri’de değil, İbn Mende’de, Taberi’de, Vekî b. Hayyâm’da, Hatîb el-Bağdâdî’de, İmam Nevevî’de, İmam Zehebî’de, İbn Asâkir’de, İbn Abdilberr’de, İbnü’l-Esir’de, İbn Hacer’de, İbnü’l-Cevzi’de ve daha yüzlerce klasik dönem alimlerinde ve çağdaş araştırmacıların çalışmalarında görmekteyiz. Onların bu istifadeleri sadece rivayet alıntıları ile sınırlı kalmamış, usul/metod, muhteva ve İbn Sa‘d’ın yorum ve değerlendirmelerinin etkisi ile geniş bir alana yayılmıştır.

Burada önemli bir noktaya daha dikkatleri çekmemiz gerekmektedir. İbn Sa‘d, kitabında özel bir bahis açarak yer verdiği, “Peygamberlik Alametleri” konusu sahasında bir ilktir. Bu konu İbn Sa‘d’ın zamanına kadar dağınık bir şekildedir. İbn Sa‘d’ın “Delail, Şemail ve Sıfat” ile alakalı rivayetleri toparlayıp, konu bütünlüğü ile takdim etmesi, kendinden sonra Delâilü’n-Nübüvve alanında yazılacak olan tüm eserlere rehberlik etmiştir. Bu etkinin nasıl olduğunu, sahalarının otorite kitapları sayılan Ebû Nuaym İsfehânî’nin (336/958) Delâ’ilü’n-nübüvve ile Hilyetü’l-evliyâ ve ayrıca Beyhakî’nin (v. 458/1066) Delâ’ilü’n-nübüvve adlı eserlerine bakmak yeterlidir.

Et-Tabakât, İslam’ın kilit nesilleri olan en hayırlı üç nesli, kendisinden sonra gelen nesillere aktaran çok güzel bir kaynaktır.

Efendimiz bir hadislerinde buyurdukları gibi, “İnsanlık tarihinin en hayırlıları O’nunla beraber yaşayanlar (sahâbe), sonra onların ardından gelenler (tâbiîn), sonra da onları takip edenlerdir (tebeu’t-tâbiîn).” [1] Bu üç nesil, İslam’ın diğer nesillere aktarılması meselesinde kilit rol oynayan nesilleridir. Onlar, dinin intikal ve muhafazasında özel bir konumdadırlar. Hal böyle olunca, Müslümanların kendilerine İslam’ı ulaştıran bu hayırlı nesilleri iyice tanıma, onların hayatlarından haberdar olma, özellikle de İslam’ı yaşama ve yaşatma noktasındaki mesajlarını anlama ve kavrama gibi bir zorunlulukları vardır. İşte İbn Sa‘d’ın, et-Tabakât’ta yaptığı budur. O, 10 ciltlik bu muhteşem eserinde, önce Hz. Peygamber’i en önemli özellik ve vasıfları ile anlatmaya başlayarak işlediği konuları şu şekilde aktarır:

Birinci cildinde, beşerin atası Hz. Adem (as)’den başlayarak, Hz. Peygamber’in nesebi, doğumu, çocukluk ve gençlik yılları, evlilik ve nübüvvet öncesi hayatını, O’nun kutlu sireti ile alakalı olan Arap kabileleri ve o devrin sosyal, kültürel, ticari ve ilmi hayatı adeta bir fotoğraf gibi gözler önüne serer.

İkinci ciltte, Efendimiz’in gazve ve seriyyelerini detaylı bir şekilde anlatır. Özellikle Medine hayatını, hastalanışını, vefatını, ardından söylenenleri ve arkasında bıraktığı neslin en temel özelliklerini farklı tespit ve rivayetlerle takdim eder.

Üçüncü ciltten itibaren en hayırlı ilk nesil olan sahabe nesli anlatılır. Bedir’e katılanlarla başlayan anlatım, altıncı cilde kadar devam eder. Buraya kadar et-Tabakât bize, beş ana tabakaya ayırdığı ashabdan 1412 sahabenin biyografisini aktarır.

Yedinci ciltten itibaren ikinci hayırlı nesil olan Tâbiîn nesline geçer. Sözü, Peygamber şehri olan Medineli Tabiîler’den başlatır ve bu ciltte, 890 şahsın biyografisini anlatır.

Sekizinci cilt, Rasûlullah (sav)’ın vefatının ardından siyer coğrafyasının çeşitli bölgelerine (Mekke, Taif, Yemen, Yemame, Bahren ve Kûfe) yerleşen sahabeler ve bu sahabelerden rivayette bulunan 1350 şahsın biyografisine yer verir.

Dokuzuncu ciltte ise, yine Siyer coğrafyasının özellikle Arap Yarımadası dışında bulunan merkezlerine yerleşen Sahabe ve bu Sahabe’den rivayette bulunan fakih, kurra, muhaddis olan tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn anlatılmaktadır. Bu ciltte 1272 biyografi yer almaktadır.

Onuncu ve son ciltte ise hanımlar vardır. “Kureyşli Muhacir Müslüman Hanımlar, Ensar’dan Biat Eden Hanımlar, İsimleri Bilinmeyen Arap Hanımlar ve Diğerleri” başlığı altında ilk bölümlerde Muhacir hanımlarını, arkasından Hz. Peygamber’in kızlarını, halalarını, amca kızlarını ve diğerlerini anlatır. Ensar’ın hanımlarını ise Evs ve Hazrec kabileleri ve bunların alt kolları çerçevesinde takdim eder. Bu ciltte 1902 biyografi yer almaktadır.

Temelde iki ana bölümden oluşan eserde İbn Sa‘d, sahâbenin her birini âdil kabul ettiği için onlar hakkında cerh ve ta’dîl cihetine gitmemiş, buna karşılık tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîne mensup şahsiyetlerin çoğunlukla hadis rivayetlerindeki durumlarını, sika olup olmadıkları, hadis rivayetindeki konumları, hadislerinin delil olup olmadığı gibi hadis ilmin kendine özgü terimleriyle kısa ifadelerle bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Et-Tabakât, Siyer Coğrafyası’nın, coğrafi ve kültürel bilgilerinin büyük bir kısmını yerinde gözlemle elde ederek, tasvir eden önemli bir kaynaktır.

İbn Sa‘d, yirmili yaşlarında iken Medine’ye gitmiş, orada Hz. Osman’ın ailesinin azatlısı Ebû Alkame el-Ferevî ile buluşmuş ve ondan bizzat pek çok rivayet almıştır. O yıllarda Medine ve Mekke’deki ikameti sırasında Hz. Peygamber’in gazve ve seriyyelerinin geçtiği yerleri de çok detaylı bir şekilde incelemiştir.  Medine’den sonra Rakka’ya ve Dimaşk’a, ardından Bağdat’a giden İbn Sa‘d, Siyer Coğrafyası’nı çok güzel bir şekilde öğrenmiştir. Elde ettiği bu bilgileri eserinde rivayetleri aktarırken kullanan İbn Sa‘d, bizlere dönemin coğrafyası hakkında başka kaynaklarda olmayan malumatlar sunmaktadır.  Eserinde yüzlerce köy, kasaba, şehir, vadi, su yolu gibi pek çok coğrafi mekânların isimleri detaylı bir şekilde zikredilmiştir.

Talebelerinden ve et-Tabakât’ın  râvilerinden Hüseyin b. Fehm esere ilâve ettiği hal tercümesinde, İbn Sa‘d’ı, “ilmi zengin, çok hadis ve haber sahibi, garîbü’l-hadîs ve fıkıh alanlarında çok kitap yazan” [2] bir şahsiyet olarak anlatmıştır. Onun bu geniş ilmi eserinde zaten görülmektedir. Mesela o, bir seriyye veya gazve anlatırken, seriyyenin ismini/komutanını, nereye olduğunu, zamanını, yol güzergâhını aktardıktan sonra, devamında gazvenin haberini vermekte, ayrıca seriyye veya gazvelerde sancağı kimin taşıdığını, birliğin ya da ordunun kaç kişiden oluştuğunu belirtmektedir. Eğer anlatılan gazve ise Hz. Peygamber’in kendi yerine Medine’ye kimi vekil bırakıldığını söylemekte, yol güzergâhında yaşanan hadiseleri çok canlı bir şekilde takdim etmektedir.  Elbette bu bilgiler bizler için çok önem arz etmekte, Siyer Coğrafyası’nı tanıma adına mühim bir imkâna dönüşmektedir.

Et-Tabakât, başka klasik eserlerde olduğu gibi soğuk ve itici bir üslup ile değil, sıcak ve canlı bir dil ile okuyucusuyla bağ kuran bir eserdir.

Klasik döneme ait kitaplar genelde dil ve üslûpları nedeniyle okuyucuyu çoğu zaman sıkmakta, baştan sona o eserlerin okunmasına engel olmakta, ihtiyaç anında sadece gerekli olan bilgiyi elde etme maksadı ile okunmaktadır. Ancak, et-Tabakât için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Kitabında İbn Sa‘d, öyle güzel bir dil kullanır ki, bazen sayfalarca okur yine de sıkılmazsınız. Mesela o, bir sahabeyi anlatacağı zaman sözü şahsın nesebinden başlatır. Şahsın, babasının, annesinin ve silsileye uygun olarak birkaç neslin nesebine temas eder. Sonra o şahsın çocuklarından, annelerinden ve onların neseblerini tanıtır. Okudukça ilim talebesinde merak uyanır; İbn Sa‘d’da özellikle bu merakı uyandırarak, o şahsın soyunun Medine’de kalıp kalmadığından, oradan göçmüş ve İslam devletinin herhangi bir bölgesine yerleşmiş ise onun yerleştiği yerden de bahis açar. Sonra o Sahâbî’nin İslam’la tanıştığı zamanı, Rasûlullah (sav)’ın huzurunda İslam’a girişini ve girişteki sırasını, yani kaçıncı Müslüman olduğunu belirtir. Birinci veya ikinci Habeşistan hicretine katılıp katılmadığını söyler. Sonra hayatında var olan önemli hadiselere değinir. Özellikle Efendimiz ile olan hatıralarını anlatır. Söz şahsın vefatına gelince cenazenin durumunu ve nasıl defnedildiğini, onu yıkayan ve kefenleyenin kim olduğunu, cenaze namazının kılınması için mescide taşınıp taşınmadığını yahut kabristana, defnedileceği yere doğru aceleyle götürülüp götürülmediğini, gece mi gündüz mü defnedildiği [3], varsa vasiyetleri neler olduğu gibi oldukça teknik detaylar ile olayı anlatır. Bazen okuyucu kendisini tamamen o satırların içerisinde kaybeder, sanki oradaymış gibi canlı bir tanıklığa geçer. Çünkü İbn Sa‘d, orada kabrin önünde kimin konuştuğunu, cenaze namazı sırasında kaç tekbir getirildiğini ve vefat eden zatla son vedalaşmayı yapmak için cenaze ile birlikte kimin kabre indiğini bile aktarır. Örneğin Efendimiz’in cenaze ve defin işlemlerini anlatan müstakil bir bölümde cenazeyi kimin yıkadığı, kimlerin kabrin içine girdiği, cenaze namazının kılınışı, vasiyeti, terekesi ile ilgili oldukça özgün ve detaylı bilgiler aktarmaktadır.[4]

Yine İbn Saʻd genellikle, okuyucu zihninde tasavvur edebilsin diye, sahabenin dış görünüşünü/fiziki özelliklerini anlatmaya da büyük önem atfeder. Söz gelimi, ilgili şahsın saç-sakalını boyayıp boyamadığı ve boyadığı takdirde ne ile boyadığı hakkında özel detaylar vermeyi önemser. Aynı şekilde elbiselerden ve sarıklardan, onların yapıldıkları kumaşlardan ve renklerinden söz eder. Yine yüzükten, yüzüğün yapıldığı madenden ve varsa üzerindeki nakıştan ve hangi parmağa takıldığından da bahseder. [5] Sonuç olarak, özellikle bazı sahabelerin vasiyetlerinden hem ifade hem içerik bakımından, bu vasiyetleri imzalamak için şahit tutup tutmadıklarından ve arkalarında bıraktıkları servetlerinden ve daha nice bilgilerden bahseder. Tüm bu tasvirler okuyucuyu içine çeker, sanki oradaymış gibi o tarihi zeminin canlı tanığı konumuna çıkarır.

 


[1] Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebî, 1; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 210-214

[2] İbn Sa‘d, et-Tabakât, c. 9, s.372; Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdat, c. 5, s. 321

[3] Örneğin Hz. Aişe (r.anha)’nin defni ile ilgili şu detaylar aktarılır: “Âişe hicrî 58 senesinde Ramazanın 19’unda Salı gecesi vefat etti. Namazını da Ebû Hüreyre kıldırdı… Âişe’nin kabri üzerine bir örtü attık. O sırada elimizde aydınlatma için üzerinde meşale bulunan hurma dalları vardı. Onu Ramazan ayında insanlar vitri kıldıktan sonra geceleyin defnettik.” (X, 82)

[4] “Rasûlullah (sav) Mısır işi bir elbise (Kubtıyye) ve çizgili hulleyle kefenlendi.”[II, 288] “Rasûlullah (sav) ’ın kabrine Ali, el-Fadl b. Abbâs, Üsâme b. Zeyd ve Evs b. Havlî indi.” [II, 302]; Geniş bilgi için bkz: İbn Sa‘d, et-Tabakât, Siyer Yayınları, II, 262-330

[5] Bu konu ile ilgili birkaç örnek: “Rasûlullah (sav) altından bir yüzük edindi. Sağ eline taktığında taşını iç tarafa çeviriyordu. İnsanlar da altından yüzükler edindiler. Sonra Rasûlullah (sav) minberin üzerinde oturdu, onu çıkardı ve “Ben bu yüzüğü takıyor ve taşını avucumun iç tarafına çeviriyordum” dedi; ardından onu attı ve “Vallahi bir daha onu takmayacağım” dedi. Allah’ın Peygamberi yüzüğü attı; diğer insanlar da yüzüklerini attılar.” (I, s. 460); “Ömer b. el-Hattâb, yüzüklerin üzerine Arapça bir şey yazılmasını yasakladı. Enes’in [b. Mâlik] yüzüğünde kurt veya tilki resmi bulunuyordu.” (IX, 16)