Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Medine'de Seçim Var

26 Eylül 2009 Cumartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar

Halife sesli düşünmeye devam ediyor: "Yerime birini halife ilan edersem uygundur; zira benden daha hayırlı biri olan Hz. Ebû Bekir böyle yapmıştır; yerime birini seçmesem de olur; zira benden daha hayırlı biri olan Rasûlullah halife tayin etmemiştir. Şüphesiz ki Allah dinini zayi etmeyecektir." 

Peygamber mescidi telaşlı bir güne ev sahipliği yapıyor ve uzak diyarlardan gelen misafirlerini ağırlıyor. Kimse neticeyi öğrenmeden Peygamber şehrini terketmek niyetinde değil. Zira ümmetin işlerini yürütmek üzere seçilecek yeni emirin belirleneceği kritik bir güne uyanmış müslümanların kalbi Medine. Sabah mahmurluğu çoktan atılmış; güneş hararetli tartışmaların yapıldığı hınca hınç dolu mescidde yakalamış insanları. Muhacir ve ensarın ileri gelenleri, ordu komutanları hep orada.

Ammar b. Yâsir son kararı verecek olan Abdurrahman b. Avf'a "İnsanların ihtilafa düşmemelerini istiyorsan Ali'ye biat et!" çağrısında bulunuyor; Mikdad b. Esved "Ammar doğru söylüyor. Ali'ye biat edersen gönül rızasıyla kabul ederiz," sözleriyle ona destek veriyor.

Diğer yanda Abdullah b. Ebî Serh'in "Kureyş'in ihtilafa düşmemesini istiyorsan Osman'a biat et!" sözleri yankılanıyor mescidde. Ardından Abdullah b. Ebî Rebia'nın adaşına verdiği destek duyuluyor mahfillerde.

Kanaatler dökülüyor ortalığa bir bir. Kalabalığın yaydığı fısıltı, Ali b. Ebî Talib ve Osman b. Affan isimleri arasında gidip geliyor. Halife seçimi için verilen üç günlük mühlet neredeyse tükenmek üzere. Müminlerin emirinin vefat etmeden önce sunduğu seçim senaryosunun tüm şıkları tüketilmiş; herkes nefesini tutmuş Abdurrahman b. Avf'ın kararını bekliyor. Zaman gittikçe daralıyor ve mesciddeki tansiyon iyice yükseliyor. Herkesi dinlemeye ahdetmiş olan Abdurrahman'ı etkilemek için yapılan konuşmalar, Haşimoğulları ile Ümeyyeoğulları taraftarlığını temsil eden yoğun tartışmalara bırakıyor yerini. Abdurrahman, Hz. Ömer'in bu dünyadan göç ederken üzerine yıktığı bu zorlu kararda isabet göstermesi için Allah'dan yardım diliyor.

Kendini bu içinden çıkılmaz göreve taşıyan olaylar silsilesini hatırlıyor Abdurrahman ve gözlerini kapatıp Hz. Ömer'in ölüm döşeğine geri dönüyor: Sahabenin önde gelenleri hançer yarası ile darbeler almış halifenin huzurundalar ve ona yerine birini tayin etmeden gitmesinin toplumda yol açacağı tehlikeleri fısıldıyorlar. Halife düşünceli ve yorgun. On yıldır hilâfet yükünün omuzlarına yüklediği ağır bedel ve sorumluluğa bir yenisini daha eklemek istemiyor. Halifelik yaptığı ve rahmet iktidarını inşâ ettiği yılları, "Eğer sevabım günahıma denk olarak bu işten kurtulursam ne mutlu bana!" sözleriyle hesaba çeken halifenin ağzından Ebû Ubeyde ve Ebû Huzeyfe'nin âzatlısı Sâlim'in adı dökülüyor. Onların Peygamber nezdindeki yerlerine atıflar yaparak vefat etmemiş olmaları halinde halife adaylığı için uygun isimler olduklarını dile getiriyor. Halife sesli düşünmeye devam ediyor: "Yerime birini halife ilan edersem uygundur; zira benden daha hayırlı biri olan Hz. Ebû Bekir böyle yapmıştır; yerime birini seçmesem de olur; zira benden daha hayırlı biri olan Rasûlullah halife tayin etmemiştir. Şüphesiz ki Allah dinini zayi etmeyecektir." Sahabe huzurundan ayrılırken, halife düşüncelerini olgunlaştırmaya devam ediyor.

Uyanık olduğu her anda ısrarlar yapılıyor bitkin halifeye halef bırakması yönünde. Yerine birini tayin etmeden vefat etmesinden ve bunun Hz. Ebû Bekir döneminde olduğu gibi fitneye sebep olmasından korkan sahabe, tekrar tekrar kapısını çalıyor halifenin. En nihayet yaşam gücünü iyice tüketen uzun saatler sonunda kararını açıklıyor Hz. Ömer. Önerdiği yöntem, ona yakışır bir sorumluluk ve basiret eseri olmakla kalmayacak, sonraki nesiller için önemli kararların alınmasında örnek bir kurum olarak da temayüz edecektir. Hz. Ömer, Resûlullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği ve cennetle müjdelenmiş Ali b. Ebî Talib, Osman b. Affan, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvâm ve Talha b. Ubeydullah'tan oluşan bir liste verir etrafındakilere. Zira Allah'ın ve Nebi'nin razı olduğu bu kullarının ittifakla hata yapamayacağını düşünmektedir Hz. Ömer. Bu listeye halife seçilmemek şartıyla oğlu Abdullah b. Ömer'i de ekler ve halefini bu şura heyetinin seçmesini salık verir. Seçim sırasında oyların eşit olması halinde oğlu Abdullah'ın vereceği karara uyulmasını, Abdullah'ın verdiği hükme razı olunmaması durumunda da Abdurrahman b. Avf'ın içinde bulunduğu grubun adayının halife seçilmesini tavsiye eden bir formül geliştirir. Gidişat bu son alternatifi yürürlülüğe sokacak ve Hz. Ömer'in yaralı olarak yattığı yatağında yaptığı vasiyet, işte böyle binecektir Abdurrahman b. Avf'ın omuzlarına.

Hz. Ömer, halife seçimi için oluşturduğu şûra üyelerini çağırarak onlara hitapta bulunur: "Düşündüm ve neticede sizi bu insanların lider ve reisleri olarak gördüm. Halife ancak içinizden biri olur. Çünkü Rasûlullah sizden razı olarak vefat etti. Siz doğru yolda olursanız, insanların ihtilafa düşmesinden korkmam; fakat kendi aranızda ihtilafa girip de onların da bu yüzden ayrılığa düşmesinden korkarım. Benim vefatımı takip eden üç gün içerisinde meşveret ediniz, dördüncü gün girmeden biriniz mutlaka başınıza emir seçilmiş olmalıdır. Oğlum Abdullah aranızda müşavir olarak bulunacak, halife seçilmeyecektir."

Medine dışında olan Talha'nın gelmemesi halinde diğer üyelerin işlerini bitirmelerini tenbih eden Hz. Ömer, o üç gün boyunca müminlere namaz kıldırma sorumluluğunu da Suheyb'e verir. Halifeyi seçecek şûra üyelerini toplama ve onların başında durma görevi de Suheyb'indir. Hz. Ömer'in emriyle, şûradan beş veya dört kişinin üzerinde ittifak ettiği bir adayın çıkması halinde halife o olacak; buna itiraz edenler olursa boyunları kılıçla vurulacaktır. Reylerin eşit olması halinde oğlu Abdullah hakem tayin edilecek ve onun tercih ettiği grubun adayı halife seçilecektir. Abdullah'ın hükmüne razı olunmaması durumunda ise, Abdurrahman b. Avf'ın yeraldığı tarafla beraber olunacaktır. Hz. Ömer'in vasiyetinde, muhalefet ederek halkın ittifak ettiği halifeden yüz çevirenlerin de öldürülmeleri talimatı yer almaktadır.


Hayatının en zorlu sınavını veren Abdurrahman b. Avf'a da bir el kavramak kalmıştır. Kavranan el, Rasûlullah'ın iki kızı Rukiyye ile Ümmügülsüm ile evlenmek şerefine nail olmuş Zu'n-nureyn Osman b. Affan'dır.

Hz. Ömer'in vefatını müteakip söz konusu heyet, Talha dışında toplanır. Adaylar arasında başlayan erken rekabet, Abdurrahman b. Avf'ın teklifiyle çözüm yolunda daha somut adımların atılmasına vesile olur. Abdurrahman, adaylara hilâfet hakkından vazgeçerek içlerindeki en faziletli adayı seçmek üzere hakemlik yapma çağrısında bulunur. Çağrısına cevap alamayan Abdurrahman, hilâfet hakkından vazgeçerek hakemlik görevini bizzat kendisi üstlenir. Abdurrahman adaylardan yaptığı seçime razı olmaları ve muhalefet edenlere karşı kendisini desteklemeleri yönünde söz isterken, bunun karşılığında da onlara seçimde akrabalık gayreti gözetmeyeceğine ve müslümanların hayrına çalışacağına dair teminat verir. Vakit kaybetmeden adaylar konusunda toplumun nabzını yoklamak üzere faaliyetlere başlayan Abdurrahman, başta ordu komutanları ve sahabenin ileri gelenleri olmak üzere toplumun farklı kesimleri ile istişarelerde bulunur. Bu arada halife adaylarının mensup olduğu kabileler de harekete geçer ve toplumda yoğun bir propaganda başlatılır. Kaynaklar, dağdaki çobanlara kadar uzanan bir propaganda sürecinden bahsetmektedirler. Üç günlük seçim sürecine sığan gelişmeler, Arap toplumunda zaman zaman nükseden kabile asabiyetinin gücünü göstermesi bakımından da manidardır. Söz konusu kampanya süreci, Abdurrahman b. Avf'ın seçim kararını vermesini daha da zorlaştırmaktadır.

Sonunda on yıldır toplum için önemli bir sorumluluk ve basiret örneği sergileyen Hz. Ömer'in temsil ettiği model, Abdurrahman b. Avf'a da ilham kaynağı olur. Abdurrahman, seçimi sonuçlandıracak can alıcı bir sual yöneltir iki güçlü halife adayına. "Allah'ın kitabı, Rasûlü'nün sünneti, önceki iki halifenin siyaseti üzere hareket edeceğinize Allah adına söz veriyor musunuz?" Bu suale Hz. Ali, "İlmim ve takatimin yettiği ölçüde." şeklinde karşılık verirken, Hz. Osman "Evet." demekle yetinir.

Zaman daralmış, mühlet bitmiştir artık. Nefeslerini tutmuş, gözlerini Abdurrahman'a dikmiş bekleyen meraklı kalabalıkların sabrı tükenmiştir.  

Hayatının en zorlu sınavını veren Abdurrahman b. Avf'a da bir el kavramak kalmıştır. Kavranan el, Rasûlullah'ın iki kızı Rukiyye ile Ümmügülsüm ile evlenmek şerefine nail olmuş Zu'n-nureyn Osman b. Affan'dır.