Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Muhabbet Peygamberi

22 Mart 2011 Salı Sonpeygamber.info / Röportajlar


Bu haftaki konuğumuz bir gönül insanı; Ömer Tuğrul İnançer… Pek çoğumuzun kendisini sohbetleri ve eserleriyle yakından tanıdığı İnançer ile geçtiğimiz aylarda yayımlanan Muhabbet Peygamberi adlı kitabı üzerinden kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Hz. Muhammed (sav) günümüze dek çok farklı ve çeşitli sıfatlarla anıldı. Modern dönemde de değişik isimlendirmelerle (komutan peygamber, devlet başkanı vb.) karşılaştık. Peki, siz neden “Muhabbet Peygamberi” dediniz?

Rasûlullah Efendimiz çok cepheli bir zattır. Herkes kendisinde var olan Esma-i Hüsna, içinde hâkim olan İsm-i Azam açısından 

Peygamber’e bakar. Ebu Cehil de baktı. Onda Mudill esması hâkimdi. Delalete düştü. Hz. Ömer de baktı. Onda Hâdi esması galipti. O hidayete erdi. Bizde de belki muhabbet tarafı, mesela Vedûism-i şerifi hâkimdir.

Sizin modern dönem diye tanımladığınız dönem bana göre insanlığın gerilemesidir. Aletler kolaylaştıkça insanlık geri gitmektedir. Yardımlaşma, paylaşma gibi müştereklik unsurları adeta yok oldu. Ferdi hürriyet namı altında başıbozukluk ve yalnızlık ortaya çıktı. Bu başıbozukluk ve yalnızlık yaradılış hikmetine muhalif olduğu için insanlar da mutlu değiller. İşte o sevgisizliğin getirdiği mutsuzluğu ve yalnızlığı ancak Rasûlullah Efendimiz’in muhabbet tarafı örter. 

Ulemaya sorarsak imanın şartı altıdır: Amentü. Ama hadis öyle demiyor. Hadis: “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” diyor. Bu söz yeter. Başka hiç bir şeyi aramaya lüzum yok. İnsanın bir derunu vardır.  O nedenle Hz. Peygamber’in bütün Evsaf-ı Muhammedî’sini [Muhammedî sıfatlarını] anlamak hiç bir kula müyesser değildir. “Yarabbi seni hakkıyla bilemedim” diye kendileri buyuruyor. Bu nedenle hiç bir kul da Rasûlullah’ı hakkıyla bilemez. Kişi kendisinin bakabildiği tarafı ne ise diğerlerine onu gösterir.

Hz. Peygamber’in hayatındaki her safhanın her olayın tüm sorunlarımıza cevap verdiğine inanıyorum. Çare bulamadığımız zamanlar oluyor. Ama Efendimiz’i öğrendikçe sorunlar çözülüyor.

-Hz.Peygamber’in muhabbet yönüne bir örnek verir misiniz?

Muhabbet iradi bir mesele değil, gönül kayması meselesidir. Rasûlullah’ın bütün kâinata  “Rahmeten-lil âlemîn”de [Enbiyâ Suresi 107. ayete atıfla] yer alan lil’in gereği gönlü kaymıştır.  Bedir Savaşı’nda kendisini öldürmek için kılıç çeken insanlar öldüğünde Rasûl, cesetlerin başına gitti ve üzüntü ile: “Beni dinlemediniz de iyi mi ettiniz? Ne ahretiniz mamur oldu ne de bu dünyanız” dedi. Aslında merhamet gösterdi. Merhametin kaynağı sevgidir. Ashab-ı Bedir, yani Allah’ın Kur’ân’da ayet ile övdüğü insanlar şaşırdı. Ashabı Hz. Peygamber’e ölenlerin konuştuklarını duymadıklarını hatırlattı. Bunun üzerine Rasûl: “Benim konuştuklarımı duyarlar ama cevap veremezler” dedi. 

-Bizim Hz. Peygamber’e muhabbetimiz nasıl olmalı?

Yap dediklerini yaparak, yapma dediklerini yapmayarak. O’na benzemeye çalışmalıyız.

-Peki, Hz. Peygamber’in ümmetin içinde olması ne demektir?

Efendimi'zi içinde yaşatmak önemlidir. Rasûlullahsız hiçbir şeye çare yoktur. Kur’ân da Rasûlullah’ın kelamıdır. O’nun fem-i muhsininden çıkmadı mı? O’nun sadâ-yı mübareğinden işitmedik mi? Hz. Aişe’nin veciz bir lafı var. “Rasûlullah canlı Kur’ân’dır” diyor.

Ana kaide şudur: Allah insana;  kitaptan,  ağaçtan, ateşten tecelli etmez. Allah insana insandan tecelli eder. 

-Kitabınızda Hicret’ten alınacak derslerden bahsederken farklı bir ayrıntıya dikkat çekiyorsunuz. Hz. Peygamber bir müşrik olan Abdullah bin Uraykıt’ı kendine yol göstermesi için kılavuz seçiyor. Neden özellikle bu hadiseye vurgu yaptınız?

[Eserdeki ilgili bölümü okumak için lütfen tıklayın]

Slogan lafların tekrarını ilim diye algılıyoruz. İlim hüküm çıkarmaktır. Şu anda global dünyada gayrimüslimlerle olan ilişkilerde neyi örnek alacağımızı bilmemiz gerekiyor.

Hz. Peygamber’in hayatındaki her safhanın her olayın tüm sorunlarımıza cevap verdiğine inanıyorum. Çare bulamadığımız zamanlar oluyor. Ama Efendimiz’i öğrendikçe sorunlar çözülüyor.

Okul kitaplarında devletin gerilemesinin sebebi Müslümanlık olarak empoze ediliyor. “Gâvur icadı” diye modern yenilikler istenmedi deniliyor. “Gâvur icadı” lafı Müslüman’a yakışacak bir laf değildir. Hadislerde şöyle geçiyor: “İlim Müslüman’ın yitik malıdır. Nerde ve kimde bulursa alır.” Biz hâlâ hemşerilik, arkadaşlık, hizipçilik, particilikle birbirimizi ayırt ediyoruz.  Oysa Hz. Peygamber’in işaret ettiği sadece ehil kişidir.

Peygamberimiz can pazarında yani Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zamanda bir putperest klavuzun peşine takılıp canını emanet ediyor. Buradaki inceliği anlamak lazım.  Anlamayanlar varsa incelirler inşallah.

Bu yanlışlardan insanları korumak için dikkat çekiyorum. Bugünkü Müslümanlar topluluğu Peygamberimiz’in talik ettiği bir topluluk mu? Bizim yanlışlarımız belli değil mi? Yanlışlıkların tek merhemi Hz. Peygamber’dir. Kur’ân-ı Kerim de değildir.

-Neden Kur’ân-ı Kerim değil? Açıklayabilir misiniz?

Kur’ân-ı Kerim’de namazı nasıl kılacağınız var mı? Kur’ân sana mı yoksa Hz. Peygamber'e mi indi? Biz Allah kelamı dediğimiz ayetleri nerden biliyoruz? Hz. Peygamber olmasa bunları nasıl öğrenip anlayacağız? Bazıları Hz. Peygamber’i devre dışı bırakıp; “Ben Kur’ân okuyup dinimi anlarım” diyebiliyor.

Çıkış noktalarında kendilerini haklı gösterebilirler. Kur’ân’da olmayan prensiplere din diye inananlar var. Doğrudur.  Bu durumu temizlemek gerekir. Ama Suret-i Hak’tan görünüp Rasûlullah Efendimiz’i devre dışı bırakıyorlar.

 

Peygamberimiz can pazarında yani Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zamanda bir putperest klavuzun peşine takılıp canını emanet ediyor. Buradaki inceliği anlamak lazım.  Anlamayanlar varsa incelirler inşallah.

 

BÜTÜN İLİMLER SİYERDİR

 Kitabınızın özgün bir siyer eseri türü olduğunu söyleyebilir miyiz?

Rasûlullah Efendimiz’den bahseden her kitap siyerdir. Ama normal bir siyer kitabında Efendimiz’in kronolojik olarak beşeri hayatı ciddi bir şekilde anlatılmalıdır. Deruni meseleler de algılayabildiğimiz kadar anlatılmalıdır. Benim o karalamalarımda, o gevezeliklerimde bu incelikler yok. İlmim var da onu aktarıyorum şeklinde anlaşılmamalı. Ben sadece Efendimiz’i çok severim. O sevgiyi ifade etmeye çalıştım. Muvaffak da olamadım. Bu kitap bir muhabbet tezahüründen ibarettir.  Efendimiz’i anlattığı için siyer kitabıdır. Ama bana kalırsa bütün ilimler siyerdir. Çünkü Rasûlullah sebeb-i hilkat-i âlemdir. [âlemin yaratılış sebebi].

Ben birçok saygılı insanın yaptığı gibi de Hz. Peygamber’i başımın üstünde taşımadım. Başüstü demek vücudun dışı demektir. Ben Rasûlullah’ı gönlüme oturttum. Aslında ben de oturtmadım. O teşrif etti. Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl... Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl...

Kur’ân'ı doğru anlamak lazım. Tercüme üzerine hüküm bina edilmez. Bunlar da muhabbetin gereğidir.  Muhabbet bahsi açılmadı mı sadece emirler ve yasaklar zinciri ortaya çıkar. Bütün insan-ı kâmil tiplere bakıyoruz. Hepsinde nafile ibadetler oldukça fazla. Bu sadece ibadet açısından. Beşeri münasebetlerinde nasıllar? Hep vericiler. Bu vericiliğin sebebi nedir? Muhabbettir. Çünkü muhabbet vermek mesleğidir. Akıl vermeyi değil almayı sever. Akıl nefsin arzularına tabidir. Aklı gönül ile yenersiniz. Allah’ın emirleri ve yasakları ile geçecek zaman kişiyi “nefs-i mutmaine”ye kadar getirir. 

Bana kalırsa bütün ilimler siyerdir. Çünkü Rasûlullah sebeb-i hilkat-i âlemdir. [âlemin yaratılış sebebi].

-Tasavvuf’un çok farklı bir Peygamber algısı ortaya koyduğu, Hz. Peygamber’i yaşamış bir şahsiyet değil de mitolojik bir kahraman haline getirdiğine dair söylemler var.  Bu konudaki fikirleriniz nedir?

Tasavvuf hiç öyle bir anlatım içinde değil. Hz. Peygamber elbette kahramandır. Mitolojik kavramına putperestlik girer. Bu kavramı kullanmadan mucizelerden bahsedebiliriz. Miraç’ı insanlara nasıl anlatacaksın? Ya da Kur’ân-ı Kerim’de  anlatıldığı gibi, Süleyman (as)’ın  “dabbetü’l-ayn” yani bir göz açıp kapama zamanında Belkıs’ı Kudüs’e nasıl getiriyor? Hz. Muhammed (sav) Bedir’de bir avuç toprak atıp galip gelmedi mi? Allah ayette: “Sen atmadın. Ben attım” demedi mi? Bunu akılla mı yoksa kudret-i ilahinin tezahürü olarak mı ölçeceğiz? Bunları kendi kafalarına sığdıramayanlar bu hakikatleri mitolojik olarak görüyorlarsa kendi kapasitesizlikleridir. Dolayısıyla Hz. Mevla’nın anlattığı Rasûllullah doğrudur.

-Nur-i Muhammedî konusunda bize ne söylemek istersiniz?

Rasûlullah Efendimiz hakkındaki evliyaullah hazaratının yazdığı nutk-u şerifleri okursak ne demek istendiğini biraz daha anlarız. Efendimizin nuru evvel, bahsi sonra diye bir laf vardır. Allah “Ol!” emrinin tatbikatında her şeyi bir sebebe bağlıyor. Kendi zatından değil, kendi nurundan bir nur ayırıyor. O nura bir emir veriyor. “Kûn!” emri bir tane değildir. Hâlâ da devam etmektedir. Allah: “Kûn Muhammeda! Muhammed ol!” diyor. O nur insan şeklinde cisimleniyor, tecessüm ediyor. Ve: “La ilahe illallah” diyor. “La ilahe illalah” mahlûk, “Muhammeden Rasûllulah” Yaratıcı sözüdür. Bu nedenle “La ilahe illalah” diyenler ehl-i tevhid olurlar. Ama “Muhammeden Rasûlullah” demeyenler mümin olamazlar.

-Yine modern zamanlarda ortaya çıkan bir hadiseye değinmek istiyorum. Rasûlullahsız bir Mevlana portresi çizilmesi konusundaki düşünceleriniz nedir?

Mevlana: “Ben Hz. Muhammed (sav)’in ayağının tozuyum” diyor. Daha ne desin!  Bu sözünün dışında kendisine Allah ve Peygamber için başka sıfat yakıştıranlar için meşhur bir lafı vardır. O tabii kibarca söylemiş: “Şikâyetçi olur, üzülürüm demiş.”