Naat Hz. Peygamber'in çeşitli yönleriyle konu edildiği bir edebî eser türü olarak dünya edebiyatları tarihinde farklı bir konuma sahiptir. Zira bir kişiyi anmak/övmek/onun hakkındaki duyguları dile getirmek üzere teşekkül etmiş başka bir nazım türüne rastlamak mümkün değildir. Dünya edebiyatlarında nazım türleri, ya konuları ya da biçimlerine göre sınıflandırılır. Ancak belli bir şahıs için geliştirilmiş olan nazım türü sadece "naat"tir. Ve şu ana dek bu tarihsel olgunun bir benzeri veyahut eşdeğeri herhangi bir ulus ya da medeniyetin edebiyat tarihinde görülmüş değildir.
İslam medeniyeti dairesinde yer alan edebiyatların kendilerine has geliştirdikleri bu şiir türünün Türk edebiyatındaki bazı örneklerini aşağıda bulacaksınız:
Arif Nihat Asya
Cumhuriyet devri Türk şiirinin etkin kalemlerinden olan Arif Nihat Asya [1904–1975] Naat şiiriyle edebiyatımızda kendine özgün bir yer edindi. Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde ilk ciddi ve ses getiren naat örneği verenlerden olan yazar bu yönüyle bir geçiş evresinde kurucu rol üstlenmiştir.
Naat
(...)
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hû hû" lara karışsın
Âminler...
Mübârek akşamdır;
Gelin ey Fâtiha'lar, Yâ-sin'ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Âdem oğullarına!
Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;
Evliya, okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'an'ı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman'lar!
Na'tini Gâlip yazsın,
Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır!...
Hacdan döner gibi gel;
Mîrac'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
(...)
İsmet Özel
İlk şiirleriyle birlikte Türk edebiyatında etkisi güçlü bir biçimde hissedilmeye başlayan İsmet Özel [1944- -] Amentü şiiriyle birlikte sanatsal ve düşünsel serüvenini yeni bir mecraya taşımış oldu. Cemil Meriç tarafından edebiyatımızın Rimbaud'su olarak nitelendirilen Özel, yazdığı naat ile bir yandan çağımız insanının çıkmazlarına göndermelerde bulunurken diğer yandan da asr-ı saadeti bir çıkış yolu olarak poetik estetiğin diliyle okuyucularına hatırlattı.
(Bir Yusuf Masalı'ndan)
Naat
(...)
Kimseden bir işaret gelmeyecek
bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa
söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
öğretmek için cephe nedir
kıyam etti
torunu kucağında
dönünce bütün gövdesiyle döndü
bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi
nedir veçhe.
dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
omzunuzdan vaveylâ heybesini atın
boşa çıksın reislerin, kâhinlerin, şairlerin kuvveti
güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
ağız dolusu gülmeden taşlıkta.
Sezai Karakoç
Kendisinden sonraki birçok şair ve yazarda kuvvetli biçimde etkisi görülecek olan Sezai Karakoç [1933- -], modern Türk edebiyatında peygamberlik temasını en çok işleyen şairdir. Genelde peygamberler ve peygamberlik onun satırlarında çokça göze çarparken, özelde Hz. Peygamber çeşitli kadrajlardan Karakoç’un imgelemine kaynaklık eder. Sezai Karakoç’u bu alanda farklı kılan bir özelliği ise, naat başlığını kullanmadan yazmış olduğu naat türü şiirlerin varlığıdır. Bu da naat türünün modern şiire içkin bir kaynak haline gelmesi anlamını kazanır ki, türün tarihsel süreç bağlamında önemli bir dönüm noktasıdır.
Küçük Na't
Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde mi
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen eskimoların ısınması sevgililer mahşeri
Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden
Mantığım mantığın üstünde yeni
İçimde Nuh'un en yeni tufanı
Dünyaya ayak basıyorum yeniden
Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor
Ben yeni doğmuş bir çocuk gibi
Herkesin konuştuğu dilden mahrum
Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci
Bütün deniz kıyılarında seni anmalı
Sen buzulların erimesi eskimoların ısınması
İkinci sokaklarda bandolar mızıkalar
Yaklaşan çok yaklaşan muhteşem bir gün var
Bütün yollarda zafer takı
Eriyen kar derin denizler katafalk.
(...)
Turgut Uyar
Modern dönem Türk edebiyatının en ilginç naat örneklerinden olan bu şiir ne yazık ki şimdiye dek alanın profesyonel ilgililer tarafından pek göz önünde tutulmamıştır. İkinci Yeni şiirinin kurucu şairlerinden olan ve materyalist bir dünya görüşüne sahip Turgut Uyar [1927-1985]’ın bu eseri birçok yönüyle müstakilen incelenmeye değerdir.
Naat
ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere
lâle nerdeyse menekşeye, gül suya dokunmak üzere
kılıç kesti kan koktu bir atlı dörtnala uzaktan
günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere
bütün dertler söylendi çareleri bir bir yazıldı
son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere
kimseye başvurulmadı herkes bir başına kaldı, evet
sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere
oysa bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi
sevinçle. Kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere.
Ziya Paşa
İmparatorluğun en uzun yüzyılının en renkli ve çok yönlü simalarından biridir Ziya Paşa [1825–1880]. Türk edebiyatının kabuk değiştirdiği 19. yüzyılda bu dönüşümün öncüleri arasında yer alan şair dönemin gür sesli naatlerinden birini kaleme almıştır.
Naat
Belâ-yı mâsivâya mübtelâyım, yâ Resûlallah,
Zebûn-ı pençe-i nefs ü hevâyım, yâ Resûlallah.
Kerem kıl ben esîm'e, el-aman ey rahmet-i âlem,
Serâpâ mahz-ı isyân ü hatâyım, yâ Resûlallah.
Sen evreng-i şefaât şâhısın, sultân-ı rahmetsin,
Kapunda ben de bir kemter gedâyım, yâ Resûlallah.
Şefaât kıl, meded, yoksa o rütbe çok günâhım kim,
Ne rütbe yansam ol rütbe sezâyım, yâ Resûlallah.
Tabîb-i derd-i isyâna tabîb-i mihribân sensin,
Alîlim ben de muhtâc-ı devâyım, yâ Resûlallah.
Dü-âlemde Ziyâ-yı mücrimin ümmîdi sendedir,
Şefâat yâ Resulallâh; şefâat yâ Resulallâh.
Yaman Dede
Mevlevî şiir geleneğinin son temsilcilerinden ve mühtedi bir mümin olan Yaman Dede’nin [1882-1967] naati bu alanda en çok bestelenen eserlerden biri olma niteliğine sahip. Hem lirizmi hem de yapısal ahengi ile ender rastlanan örneklerden biri.
Naat
Gönül hun oldu şevkinden boyandım ya Resulallah,
Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah,
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah,
Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah....
(...)
Nâbi
Osmanlı şiiri naat türünün sayısı net olarak belirlenemeyecek kadar çok örneğini ihtiva eder. 17. yüzyılın hikmetli şairi Nâbi’nin [1642-1712] bu eserinin ilham kaynağı ise mukaddes beldelere yaptığı bir yolculuktur.
Na't
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Huda'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makâm-ı Mustafa'dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir
Bunun kandîli cevzâ, matla'-ı nûr-i ziyadır bu.
Habîb-i Kibriya'nın hâb-gâhıdır fazîletde
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriya'dır bu.
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı Adem zail
Âmâdan açdı mevcudat dü-çeşmin tûtîyâdır bu.
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metaf-ı kudsiyândır cilve-gâh-ı enbiyâdır bu.
Şeyh Galip
Osmanlı şiirinin son büyük atılımını kendisiyle yaptığı Şeyh Galip [1757-1799], sadece yazdığı bu muhteşem naatiyle değil aynı zamanda gündelik hayatında Hz. Peygamber’e olan bağlılık duygularıyla tanınan bir mevlevî şairi ve şeyhi. Şeyh Galip’in müseddes biçiminde kaleme aldığı bu eser Fuzulî’nin Su Kasidesi ile birlikte en iyi naatler arasında gösterilmekte.
Müseddes-i Na't-i Şerîf-i Nebevî
Sultân-ı rusül şâh-ı mümeccedsin efendim
Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim.
Dîvân-ı İlâhî'de serâmedsin efendim.
Menşûr-u "le amrük"le müeyyedsin efendim
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim,
Hak'dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim
(...)