Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Necm: Göğe Bakma Durağı



Mukabele; Kitâb’ın içinde kastedilen hakiki anlama oranla -bizim bu güne kadar anlayabildiğimiz Kitâb’ı- karşılaştırarak bir yerde anlam sağlamasını yaparak okumak ve henüz anlayamadığımız hakiki Kitâb’a bakarak “kitapçıklarımızı” yenilemek gibidir. Gerçek bir mukabele hem bugüne kadar Kitap’tan anladıklarımızın doğru olup olmadığını, hem de buna bağlı olarak yaşadığımız hayatın gerçekten de Kitaplı olup olmadığını sorgulama imkânını verir.

Bu Ramazan,  hayatımız bir kez daha sakinleşecek ve bir kez daha durulacak az da olsa.

Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.

Ey nasibime “yıldız” düşürenim,
Her bakanın görebileceği parlaklıktadır Sözün; nasıl görmezden gelirim.
Kimsenin bigâne kalamayacağı güneş yakınlığıdır kelamın; nasıl inkâr ederim.

Sen ey,

Ey gamlı yalnızlıkların yüce nöbetçisi, çekingen fısıltılara nefes bahşeden merhametliler merhametlisi,

Sen ey sızılı yaralara, gizli saklı sancılara, yakıcı “ah”lara şefkatle eğilen,

Ey mahcup sevdaların, dilsiz hasretlerin nabzını kudret elinde tutan,

Sen ey

Yarım kalmış çocuk tebessümlerini cennetinde tamamlayan, kanadı yanmış kuşça ümitleri kabul göğünde ağırlayan keremkâr,

Ey kanlı coğrafyaların mütekebbir zalimlerini toprağa sarıp susturan intikam ümidi,

Sen ey kedere bulanmış koyaklara küpe çiçeği sabrıyla dokunan,  kanat şakırtılarından neşeler dolduran müjde haberi,

Ey suyun ince belinden tutan, hilalin ucuna tebessümler asan, arzın kalbine yağmurlu öpücükler konduran ferman sahibi,

Sen ey,

Ey nasibime “yıldız” düşürenim,

Her bakanın görebileceği parlaklıktadır Sözün; nasıl görmezden gelirim.

Kimsenin bigâne kalamayacağı güneş yakınlığıdır kelamın; nasıl inkâr ederim.

Gözlerimi kaldırdım yerden, aldım bakışımı vefasız yüzlerden; ümitsiz değilim.

 

Kalbimin arzına iniyor Sözün;

Gün görüyor gölgeli yüzüm.

Gamzeleniyor yanağı hüzünlerimin,

Huzurun kıyısına vuruyor nabızlarım.

Med-cezir telaşıyla çalkanıyor içimin denizleri.

Sevinç çiçeklerine bürünüyor yaslı yamaçlarım.

Alev alıyor nefeslerim, tutuşuyor sevda sözlerim.

 

Yıldız düşmüş nasibime, ah!

Savruldu küllerim, köz kesildi ocağım.

Ne güzel ki nasibim; Elçi’ne “arkadaşım” diyebildim.

“Sapıtmış” sayılmayı göze aldım.

 Varsın “kandırılmış” desinler razıyım.

“Olağan” gelmiyor artık olanlar; “normal”leri aştım, yeryüzü yasaları, toplumsal kabuller bağlamaz beni gayrı.

Başkaca kaygıların avuçlarındayım. Ötelerin telaşındayım. Buralar ilgilendirmiyor beni.

Necm vurdu nabzıma, artık iflah olmam, giymem akıllıların gömleğini.

Ayağım yerden kesildi, sustu lakırdılar, boğuldu vesveseler, utandı yalanlar; ben Söz’ünün çekim alanındayım.

“Kendi keyfince konuşan”lara aldırışsız oldum can kulağıma değeli Sözün.

“in hüve illâ vahyun yuha” duruluğuna attım kalbimi; başkasına sağırım, körüm, dilsizim.

Taşrasındayım günlük heveslerin, kıyısına çekildim asrî endişelerin.

 

Sen ey,

Ey göz aydınlığım için karanlığı yıldız yıldız delen Sahibim,

Sen ey,

Ey huzurumun saçaklarına göklerden ışık salkımları düşüren Kadir-i Rahim,

Kalamam burada, hoşnut değilim bu darlıktan.

“Uzak ufukta beliren” söz meleğini beklerim.

Yaklaşsa, yaklaşsa, sokulsa gönlüme.

Sessizliğin tenini kanata kanata inse,

Hece hece kanatlandırsa müjdenin sesini,

Huzurun göğüne alsa yaralı kalbimi,

Dokunsa ruhuma, “kâb-ı kavseyn”im olsa,

Sarıp sarmalasa Söz’ün beni, aramızdan su sızmasa…

 

Sen ey,

Beni benden taşırmak isteyen Sahibim,

Ey beni bu fesattan saadete taşımak isteyen Rabbim,

Sen ey,

Ey çok etmek isteyen azımı, var kılmak isteyen yoklarımı,

Sen ey,

Bereket indiren toprağıma, kabuğuma terk etmeyen beni, filizlendirmek isteyen yazgımı..

Ey Sahibim,

Ey yaralı yanlarıma yağmurca dokunan, kar tanesi paklığına eşitlemek isteyen halimi.

“Olağan” gelmiyor artık olanlar; “normal”leri aştım, yeryüzü yasaları, toplumsal kabuller bağlamaz beni gayrı.
Başkaca kaygıların avuçlarındayım. Ötelerin telaşındayım. Buralar ilgilendirmiyor beni.
Necm vurdu nabzıma, artık iflah olmam, giymem akıllıların gömleğini.
 
Yıldız düşmüş nasibime, ah!

Gözümün gördüğünü taşıyamıyor gönlüm.

Bu iniş, hiç beklenmedik.

Bu geliş, hiç umulmadık.

Bu eğiliş, hiç hesapsız.

Gözlerimde kaldı yansıması sadece,  gönlümden beklediğin yankıyı veremiyorum.

Yüzünde oyalandım Sözün, yüreğine dokunmaya dilim varmıyor.

Gördüm; Necm’dir nasibim.

Gördüğümü yalanlamasa gönlüm, ah!

Patlasa duyduğum sözün nüvesi.

Yarılsa sessizliğin kalbimin, hüznümün dal uçları tomurcuklansa,

Uyansa göğsümdeki yanardağlar; kızıp hırçınlaşsa, alev alsa vadilerim, ovalarıma ateş yürüse.

Ömür toprağıma bahar uğrasa,

Tenimin tenhasına dağ suskunlukları yerleşse,

“Sidre ağacı”nın gölgesinde bulsa beni Söz melekleri…

Bulsa…

 

Bir direniş olsam Lat’a; sığ lezzetlerden yüz çevirsem, gölgelere kanmasam.

Eğilmesem Uzza’ya; kibrimin boynunu kırsam, büyüklenmelerden vazgeçsem.

Dik dursam Menat’a; kirli menfaatleri terk etsem, düşmesem hazların kucağına.

 

Sen ey,

Ey biricik nasibim,

Allah’ım.

Necm’ler düşürdün gönlüme.

 

Hevamca değil vahyince var eyle beni.