Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

A'lâ: Baş Koyduğum İş Ne Alâ



Mukabele; Kitâb’ın içinde kastedilen hakiki anlama oranla -bizim bu güne kadar anlayabildiğimiz Kitâb’ı- karşılaştırarak bir yerde anlam sağlamasını yaparak okumak ve henüz anlayamadığımız hakiki Kitâb’a bakarak “kitapçıklarımızı” yenilemek gibidir. Gerçek bir mukabele hem bugüne kadar Kitap’tan anladıklarımızın doğru olup olmadığını, hem de buna bağlı olarak yaşadığımız hayatın gerçekten de Kitaplı olup olmadığını sorgulama imkânını verir.

Bu Ramazan,  hayatımız bir kez daha sakinleşecek ve bir kez daha durulacak az da olsa.

Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.


Varlık kitabının okuyucusu seçmişsin beni. Sanatının takdir edicisi koymuşsun adımı. Aklımın aynasında buluşturmak istiyorsun evrenin tüm parçalarını. 

Nasıl iş bu?

Her yerde bir şey var. Her şeye bir yer var. Her hareketin amacı var. Duruşlar anlamlı. Yönelişler amaçlı. Hep bir yerden bir yere her zerre; anlamsız ve abes, faydasız ve meyvesiz eylem yok. Devinimler, akışlar, inişler, dağılışlar, çözülüşler, gelişler, gidişler, doğmalar, ölmeler… Hepsine ama hepsine anlam var. Anlam boşluğu yok. Görevsizlik yok âlemde.

Güneş bir ufuktan bir ufka akar; yükselişinde de anlam var, batışında anlam var. Ay halden hale girer, her hali güzel, bir özel kaderi var. Yağmurun her damlası ölçüyle iner, dokunuşlarında şiir sesi var. Ağaçlar uzanır, dallar eğilir, yapraklar salınır, çiçekler tomurcuklanır; her kıpırtının bir anlamı var. Verimsiz değil hiçbir konum, kârsız değil hiçbir hal.

Her şey kendi akarında. Her iş kararında.

Bu kadar çok şeye her an iş bulmak, her şeyin her haline her an bir görev yüklemek ne zor iştir! Bu kadar sonsuz hareketi her an yeni bir hedefe yönlendirmek ne zor iştir! Hiçbir şeyi hiçbir an boşa çıkarmamak ne zor iştir!

İşte böyle bir yerdeyim ben. Şaşılası. Akıl almayası. Çıldırtan bir anlam ocağı. Çözüle çözüle bitmez bir hikmet yumağı.

Peki ya ben? Ben ne edeyim? Bana ne iş düşer bu sonsuz ve yumuşak ahengin içinde? Nereye aksam şimdi? Nerede dursam? Nasıl yürüsem? Hangi yana geçsem? Hangi hali sevsem? Nereye koysam varlığımı? Kendime hangi konumu seçsem? Nasıl poz versem?

Şaşkınlığımın farkındasın:  

“Sebbih isme Rabbikel a’lâ…”

“Rabbin adına hareket et ki O yücelikte eşsizdir. A’lâ’dır Rabbin; seni çirkin hallerde bırakmaz. A’lâdır Rabbin; seni faydasız işlerde yormaz. A’lâdır Rabbin; seni anlamsız yollara koymaz. A’lâdır Rabbin; boş yere koşmandan, lüzumsuz yokuşlar çıkmandan hoşlanmaz. Yücelikte eşsizdir Rabbin; kabuğunu kırıp varlığını filizlendirmek ister, dal budak büyütmek ister özünü. Ümit bilir seni Rabbin, senden umduğunu sende bulmak ister. Eline avucuna müjde meyveleri, teselli çiçekleri koymak ister.”

Öyle ya, Sensin her şeyi yaratan. Bu varlık neşesini Sen başlattın. Yokluğa razı olmadın; beni ve her şeyi varlar içine aldın. Hepimizi yokluk kuyusundan varlık yüzüne getirdin.

Var kıldığın her şeye amacını gerçekleştirecek bir donanım veriyorsun; şahidim. Varlık sahnesine aldığın her şeye, kendisine yakışır bir suret biçiyorsun; farkındayım. Her şeyin kıvamı yerinde. Ne eksik ne fazla. Her şey hacminden memnun. Kimse taşmıyor sınırlarından. Her şey halinden memnun. Baş kaldıran yok.

Her şey her an bir yerde ve bir yere doğru gitmede. Her hâl güzel, her yönelişte kâr var. Bir buluşuyor bir dağılıyor zerreler. Her nokta, her köşe, kasılıp gevşeyen bir kalp sanki teklemiyor asla. Varlığın nabzı öyle düzenli öyle sessiz öyle pürüzsüz. Doğumlar ölümler, gidip gelmeler dengeli. Solup yeşermeler ve genişleyip daralmalar Senin izninle.


Öyle ya, Sensin her şeyi yaratan. Bu varlık neşesini Sen başlattın. Yokluğa razı olmadın; beni ve her şeyi varlar içine aldın. Hepimizi yokluk kuyusundan varlık yüzüne getirdin.

“Okutacağız Biz sana ve sen asla unutmayacaksın…”

Okuyorum ey Rabbim. Sonsuz parçaları anlamlı bir bütün haline getiren Sensin. Yeri ve göğü bir arada tutup beni anlamaya çağıran Sensin. Harflerden kelime kurar gibi, hücreleri bir arada tutup hayat kurarsın. Hareketleri ahenkle birleştirip nefes kesici güzellikler örersin. Geceyi gündüzün ardından getirişinle, mevsimleri arka arkaya dizişinle bin hikmet söylersin. “Anlam ara bunlarda” dersin. Boş yere değil bunlar.

Şimdi bana ayırdığın konumu daha iyi anlıyorum. Görevimi okuyabiliyorum. Nerede durduğumu çözebiliyorum.

Varlık kitabının okuyucusu seçmişsin beni. Sanatının takdir edicisi koymuşsun adımı. Aklımın aynasında buluşturmak istiyorsun evrenin tüm parçalarını. Sessiz ahenkler, sırlı ölçüler, ince dengeler, zarif oranlar anlamını aklımda bulsun istiyorsun. Güzel sanatını güzelce takdir eden ben olayım istiyorsun. Senin sanatının güzelliğine hayran olma işini de bir başka sanatına bırakıyorsun. Öyle harika bir Ustasın ki eserlerini eserlerine okutturuyorsun. Bunca akışı, bunca hareketi, bunca doğuşu ve ölmeyi, bunca gelişi ve gidişi benim güzellememi istiyorsun. Güzel göre göre güzelleşmemi istiyorsun. Güzelleri güzel gören beni de güzelce görünmeye değer bir güzel etmek istiyorsun.

Ne âlâ…

Canı gönülden kabul ettim verdiğin işi. Çok sevdim bana verdiğin bu yeri. Sonsuza dek bu yerde tut beni! Anlamsızlaştırmama izin verme durduğum yeri. Boş yere tüketmeme izin verme b/akışlarımı.

Ömrümün hepsini bir secde edip verdiğin bu işe baş koyuyorum, Rabbim: “Subhane Rabbiye’l A’lâ…”