Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Göğsünde Zelzele Besliyor Sevgili

15 Şubat 2016 Pazartesi Sonpeygamber.info / Yazarlar


Neyi seviyorsan yanı başında veda bekliyor. Neye düşkünsen ardından cefa geliyor. Âhlar ağacı insan. Dal uçlarında hasret meyveleri ağlıyor. Kalbin her kasılmasında, biraz daha uzağa düşüyor dünya. Dağılıyor meclisler. Tükeniyor lezzetler. Güze dönüyor baharlar. Zevalin yangınları kirpik uçlarını yakıyor.

Toprağı çeker ayakların altından ‘zilzal’ haberi.

"Ve arz zelzelerle sarsılırken…" (Zilzal, 1)

Fırtınaya tutulur hayaller. Nefesler yarım kalır, kesilir. Yüzü çizilir huzurun. Eteği tutuşur ümitlerin. Sevdanın avuçları kanar. Göğüs ağrısı başlar zeminin. Sabit bilinenler uçuşur. Dayanaklar yıkılır. Birikimler erir. Ciddiyetini yitirir dünya. Tebessümü donar sığ hazların. “Ya sonra” diyenlerin ömürlük kaygıları anın eşiğinde tuz buz olur. Öncelikler sona kalır. Ertelenenler öne gelir. Altı üstüne gelir kalbin.

Kalbin zelzelesini haber verir ‘zilzal’.

“Ve [kalbin] zelzeleye tutulurken…”

Tebessüm etmiştir Allah'ın Elçisi ‘zilzal’ haberini duyururken. Servetlerine yaslanıp Allah'ın ve Elçisi'nin hatırını yok sayanların yüzündeki eriyişi görüp de içi acımış olabilir. İtibarlarını kalıcı sanıp Allah'ın Sözü'ne başkaldıranların günden güne tükenişine baka kalıp da kederlense de yeridir. Yakışır.

Yine de tebessüm etmesi daha yakışık alır. Başkalarını ölesiye korkutan ölümlerin sonuna müjde ekleyene tebessüm yakışır. Başkalarını titreten, yerle bir eden, her an yakıp yıkan, kavuran tükenişlerin arasından, yok oluşların yırtığından sonsuzluğun ışığını keşfedenin gözlerine gülücük yakışır. Sabit sanılanlara aldananların, yaslandıklarıyla avunanların, “belki sonra” diye diye oyalananların, çoğalttıkça var olacaklarını sananların “izâ zulziletil ardu…” seslenişiyle güvencelerinin dağılmasını mahzun ve mahcup bir tebessümle seyrediyor olmalı. Onların korkularını ve kaygılarını da o sonsuz tebessümünün kıvrımlarında eritmeyi istiyor olmalı…

“…sarsılmakta arz!”

Saat gibi şu dünya. Bütün görünüyor. Ve insan, hep böyle kalacakmış gibi duruyor. Ama içinde milyonlarca çark sürekli titriyor. Şehirlerin taşları toprak oluyor, insanları gelip gidiyor.  Altı üstüne geliyor âlemin. Karılıyor kalbi toprağın. Sürekli ve sessiz zelzelelerin avucundan kum gibi dökülüyor arz. Sakin ve saydam depremlerin parmak uçlarında tozarıyor.

Neyi seviyorsan yanı başında veda bekliyor. Neye düşkünsen ardından cefa geliyor. "Âhlar ağacı"* insan. Dal uçlarında hasret meyveleri ağlıyor. Kalbin her kasılmasında, biraz daha uzağa düşüyor dünya. Dağılıyor meclisler. Tükeniyor lezzetler. Güze dönüyor baharlar. Zevalin yangınları kirpik uçlarını yakıyor.

Şairin dediğince; “ayrılık sevdaya dâhil". Sevda büyüdükçe, ayrılıklar da boy atıyor. Sürekli kıyamette dünya. İnce ince dökülüyor dünyanın makyajı. Tenlere zamanın paslı ucu dokunuyor. İnsan, her an bir kuyuya atılıyor.

Belli ki Allah'ın Elçisi 'zelzele' haberiyle insana gurbetini hatırlatıyor. Zaman fırtınalarının başlattığı tükenişten söz açıyor. Allah, kalbimizi bu dünyadan almadan, dünyayı kalbimizden alsın diye duaya duruyor. Her birimizi, kıyametin bile yıkamayacağı bir kıyam sütunu etmek için çabalıyor.  

Dert duvarları üstümüze üstümüze gelirken, bizi depremden kaçırıyor. Korku alevleri kalbimizi yakıp kavururken, bizi sonsuz gölgelerin tarafına çağırıyor. Hüzünlerin kışı kalplerimize zemheri soğuklarla vururken, o bizi yüz yüze bakacağımız, söz söze çoğalacağımız, göz göze kalacağımız sarsıntısız sohbet odalarında bekliyor.

Dert duvarları üstümüze üstümüze gelirken, bizi depremden kaçırıyor. Korku alevleri kalbimizi yakıp kavururken, bizi sonsuz gölgelerin tarafına çağırıyor. Hüzünlerin kışı kalplerimize zemheri soğuklarla vururken, o bizi yüz yüze bakacağımız, söz söze çoğalacağımız, göz göze kalacağımız sarsıntısız sohbet odalarında bekliyor.

“…ve [kalbin] arzı yüklerini attığında üzerinden” (Zilzal, 2) unutan insan, hatırlayacak unuttuklarını. Unutkan insan hatırlayacak unutkanlığını.

“ve ‘ne oluyor buna’ dediğinde insan, o vakit [kalbi] haberlerin hepsini söyler.” (Zilzal, 3-4) Buraya razı olmadığını, buranın kalmaya değer olmadığını, buranın kimseyi doyurmadığını söyleyecek. Buradan sonrasının olduğunu, bundan fazlasını istediğini fısıldayacak…

“…çünkü  Rabbin o [kalbe] vahyeder.” (Zilzal, 5)

Kalbinin deprem haberi diye göğsüne koyulduğunu bilir Elçi. Duyar kalbin sessiz deprenişlerini. Herkesten çok duyar. Geceyi ayağa kaldırır bu yüzden. Sessizliğin nabzını tutar. O zelzele haberini duyurmak için hiç usanmadan dudağına taşırır kalbini. O mahcup tebessüm, belli ki sadece onun dudağında kalır. Onun dudağından yayılır.  

Susmayı öğreten şiir gibi. Yalnızlığı sevdiren kardelen gibi. O lerzan gönüllerin Elçisi.

 


* Didem Madak'ın "Ah'lar Ağacı" şiirine atfen.