Hz. İbrahim Örnekliğinde Yetkin İnsan Olmak

24 Mart 2023

Kur’an’a göre dünya, kimin daha güzel iş yaptığının anlaşılacağı bir deneme yeri olup ölüm ve hayat bunun için yaratılmıştır. (Mülk 67/2) Başta peygamberler olmak üzere, Allah herkesi bir bela ile denemektedir. İnsanın dert ve musibetlerle karşılaşması kaçınılmazdır, çünkü kişinin gerçek şahsiyeti ibtilâ (denenme) halinde ortaya çıkar. Kur’an kıssaları, bu imtihanlarla nasıl baş edeceğimiz konusunda alternatifi olmayan kıymetli örneklerdir.

Bin bir çeşit imtihandan yüz akıyla çıkan Hz. İbrahim’in kıssasında da ibret alınacak çokça olay bulunur. Hayatı mücadelelerle geçen Hz. İbrahim, Nemrut’la tartışıp ateşe atılmış, kavmiyle ters düşmüş, babasıyla sınanmış, hicrete mecbur bırakılmış, tüm bu olaylardan sonra oğlunu kurban etmekle yüz yüze gelmiş ve bu imtihanların tamamından başarıyla çıkmıştır. (Bakara 2/124) Devrinin en önemli ve güçlü kişilerinden Nemrut’la mücadelesi bile başlı başına bir örnektir; hayır ve şer mücadelesinin kıyamete kadar süreceği düşünüldüğünde Hz. İbrahim’in inancındaki kararlılığı ve aklını kullanmadaki yeteneği bugün de bize yol göstermektedir.

Hz. İbrahim’in hayatını incelediğimizde, onun yetkinliğini gösteren karakter özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Sağlam tevhit inancı, sorgulama bilinci, inancını anlatmadaki kararlılığı ile bunu yaparken kişilere ve durumlara göre farklı yöntemlere başvurması, doğruyu diğer insanlara da ulaştırma isteği, her daim hak yolunda değişime ve gelişime açık oluşu.

Kur’ân’a göre, insanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır. Mantık ise aklın kullanma kılavuzudur. Cafer Sadık Yaran, “Kur’an’dan Örneklerle Klasik ve İnformel Mantık” isimli eserinde mantığın temel işlevinin bilgide doğruluk-yanlışlık, akıl yürütmede geçerlilik-geçersizlik, düşüncede tutarlılık-tutarsızlık ve kanıtlarda sağlamlık-zayıflık olduğunu söyler. Yaran’a göre akıl; iyi, etkin ve mantıklı biçimde kullanılmadığında insanoğlu birçok konuda yanılmış, bununla kalmayıp birbirini aldatmış ve kandırmış, neticede çoğunlukla insan onuruna yakışmayacak cehalet ve haksızlıklarla baş başa kalmıştır. Yazar, bu tespitler ışığında “yetkin insan”ı kendi aklını bütün işlevleriyle iyi bir biçimde kullanan, başka akıllı insanların aklından yararlanmayı bilen, bunlardan oluşan makul bilgi birikimi başkalarıyla da kıskanmadan ve çekinmeden paylaşan insan olarak tanımlar.

Hz. İbrahim’in hayatını incelediğimizde, onun yetkinliğini gösteren karakter özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Sağlam tevhit inancı, sorgulama bilinci, inancını anlatmadaki kararlılığı ile bunu yaparken kişilere ve durumlara göre farklı yöntemlere başvurması, doğruyu diğer insanlara da ulaştırma isteği, her daim hak yolunda değişime ve gelişime açık oluşu, gerekli çabayı gösterdikten sonra vazgeçmeyi bilmesi ve istikametini bozmadan yönünü değiştirebilmesi.

Yetkin insan tanımı dört aşamadan oluşur. İlk aşama olan aklını kullanmada Hz. İbrahim’i putlara ve gökcisimlerine tapan kavmini sorgularken görürüz. Yıldızı, ayı ve güneşi inceleyip, babası atalarına uymasını söylese bile kavmine, babasına ve Nemrut’a akli deliller sunarak Allah’a olan inancını ispat etmeye çalışır. Cafer Sadık Yaran, onun çeşitli alternatifler arasında düşündükten sonra, zayıf gördüğü seçenekleri eleyip onlardan vazgeçerek tek tanrı inancına ulaşmasını “tümevarım ilkesine uygun enevarımsal düşünce” olarak tanımlar.

İkinci aşama olan başkalarının aklını kullanmada ise başkalarından akıl almak yerine başkalarının yanlışını görüp kendi inancını doğrulama yöntemini kullandığını görürüz. Tevfik Uyar, “Safsatalar” adlı kitabının “Çoğunluğa Başvurma” bölümünde, insan aklının çoğunluğun ne düşündüğüne istemsizce önem verdiğinden ve çoğunluğun kararının akıl yürütme süreciyle hafızanın bile önüne geçtiğinden bahseder. Kararlarımızı fazlasıyla etkileyen bu safsatanın tam aksi yönünde aklını kullanabilen Hz. İbrahim, inancındaki bilinçle kendi atasına bile karşı gelebilmiştir.

Mücadelemiz bazen alışagelmiş sıradanlıkta bazen de hayal edemediğimiz büyüklükte olabilir. “Bizden başka bunu yaşayan oldu mu” dediğimiz anlar olur. Zorlukları başkalarının da yaşadığını bilmek bizleri rahatlatır, teselli eder. Bu bakış açısıyla, Hz. İbrahim’in hayatı bizlere sarsılmaz bir örneklik sunar.

Üçüncü aşama olan makul bilgiyi bulmada mantığın asli amacı olan doğru, tutarlı ve kanıtlı düşünmeyi gerçekleştirdiğini görürüz. İnancında net, tebliğ görevinde kararlı ve yöntemlerinde kişiye ve duruma özgü hareket etmiştir. Zekâsını ve duygularını birlikte kullanmaktan çekinmeyerek içinde bulunduğu durumların gereğine göre değişen tepkiler verebilmiştir. Son aşama da tüm edinimlerini babası ve kavmi ile paylaşmış, tebliğ görevini yerine getirmiştir.

Hz. İbrahim tüm bu aşamaları başarıyla gerçekleştirse de hicrete mecbur bırakılmıştır. Hayatının her döneminde türlü imtihanlardan geçerken onu sonuca değil sürece odaklanırken görürüz. Süreçten emin olduğu için, sonucunda çok üzülse de babasından, atalarından, kavminden vazgeçmiş, yönünü kendinden gelecek nesle çevirebilmiştir. Kendi zürriyetinden Allah’a itaat eden bir ümmet çıkarmasını, onlara peygamber göndermesini niyaz etmiş, bizlere de tevhit inancının temellerini ve Kabe’yi bırakmıştır. (Bakara 2/127-129; İbrahim 14/35-41)

Hepimiz, imtihan olunduğumuz bu dünyada rol modellere ihtiyaç duyarız. Mücadelemiz bazen alışagelmiş sıradanlıkta bazen de hayal edemediğimiz büyüklükte olabilir. “Bizden başka bunu yaşayan oldu mu” dediğimiz anlar olur. Zorlukları başkalarının da yaşadığını bilmek bizleri rahatlatır, teselli eder. Bu bakış açısıyla, Hz. İbrahim’in hayatı bizlere sarsılmaz bir örneklik sunar. Onun gibi doğru kararları almayı başardıysak, süreci gerektiği gibi yönetebildiysek, sonuç bizi başka yerlere götürse de teselli olmamız mümkün olabilir.

Büyük bir deprem afetinin yaşandığı bugünlerde açıkça görüyoruz ki sonucun bu kadar kötü olmasının nedeni süreçlerin doğru yürütülmemesinden kaynaklı. Günlük imtihanlar hafife alınmış ki sonuç hepimizin etkilendiği çok büyük bir felakete dönüşmüş. Aklını yetkince kullanmayan insan aldanmış, kendini ve birbirini kandırmış ve sonuçta kendini insan onuruna yakışmayacak durumların içinde bulmuştur. 

Yirmi yıllık mesleki deneyimimle rahatlıkla söyleyebilirim ki sadece bir şehirdeki yıkım enkazının birkaç Erciyes Dağı büyüklüğüne ulaştığı bu felakete yalnızca organize sahtekârlar grubunun sebep olması mümkün değildir. İnşaat yapımı çokça insanın görev alarak farklı imalatlar yaptığı geniş bir faaliyetler bütünüdür. Bu kadar insanın bir araya gelip “ölen ölsün benim cebim dolsun” niyetiyle iş yapması da mümkün değildir. Buradaki arızanın temel nedeni, insan aklının aldanışıdır. Tevfik Uyar, bireylerin bilgileri, inançları, tutumları ve davranışları arasında bir tutarlılık olmasını arzu ettiğini, bu sağlanmadığında bundan rahatsız olduğunu, bu çelişkiden kurtulmak ve yaptığı yanlış davranışı kendine hazmettirmek için de “o kadar da kötü değildi, kaçınılmazdı, çok gerekliydi” gibi açıklamalar uydurabildiğini söyler. Bu davranış tekrarlandıkça normalleşir ve iş süreçlerine rahatlıkla yansıyabilir. Bu yaklaşımı alışkanlık edinen iş sahibi veya teknik insanların hoyratça yürüttükleri iş süreçlerinin bozulması da beklenen bir sonuçtur.

Her birimiz hayat süreçlerimizi doğru yürütmekle mükellefiz. Kendine yontmaya meyilli zihnimizi yöneterek doğru ilkeler üzerinden hayatımızı sürdürmeliyiz. Bazen diğerleri bizi yanıltır, bazen de biz diğerlerini… Çıkarım yapmadan duramayan insan aklı, bu sayede yeni bilgilere ulaşır veya yaşananlardan sonuçlar çıkarır.

Günümüz iş hayatı çok büyük grup ve organizasyon yapılarını içerir. Dükkânında yavaş yavaş zanaatını yapan ustaların devri kapanmıştır. Kazanç, bu organizasyonların içinde bulunarak ve uyum sağlayarak elde edilir; işin hızı ve başarısı da ekip uyumundan geçer. Fakat grup olma eğilimindeki insan ne yazık ki yaptığı işi sorgulamaktan da uzaklaşır. Teyit önyargısı kişinin kendi görüşünü teyit eden kanıtları araması ya da önündeki verilerden sadece kendini teyit edenleri dikkate alması demektir. Bu önyargıya alışan insan, sadece önündekini ve bildiğini yeterli görerek değişen durumlara duyarsız hale gelebilir. Bu da ekip çalışması ne kadar verimli olsa da ekibin yaptığı işi büyük hatalara sürükleyebilir. Her gün hepimizin başına gelebilecek bu önyargıya kapılmamak için yaptığımız iş ne olursa olsun yeniliklere ve değişikliklere açık olmamız, üretim sürecinin tüm aşamalarını gözlemlememiz gereklidir.

Hz. İbrahim, kendi hayat sürecini yetkin insan tanımına uygun olarak yürütebilmiş bir karakter örneği sunuyor bize. Aynı şekilde her birimiz hayat süreçlerimizi doğru yürütmekle mükellefiz. Kendine yontmaya meyilli zihnimizi yöneterek doğru ilkeler üzerinden hayatımızı sürdürmeliyiz. Bazen diğerleri bizi yanıltır, bazen de biz diğerlerini… Çıkarım yapmadan duramayan insan aklı, bu sayede yeni bilgilere ulaşır veya yaşananlardan sonuçlar çıkarır. Hepimiz her gün bu süreci farkına varmadan, basitçe yapıveririz. Hayattan sonuçlar çıkarma ve öğrenme yöntemlerimizdeki bu bilinçsiz basitliği sorgulamadıkça bizi fark etmeden yanlışlara da sürükleyebilir.

Sonuç olarak, insan bir olayı değerlendirirken sadece sonuca göre karar verme eğilimindedir. Deprem bölgesini gördükçe hepimizin içinde fırtınalar kopuyor. Şu anda rahatlıkla değerlendirme yapabiliyoruz fakat gereken titizliği göstermezsek bu değerlendirme bize ancak basit dersler verebilir. Bu durumda sadece kendimizi kandırmış oluruz. Asıl yapmamız gereken aklımızı kullanmak, süreçleri doğru yönetmek ve her gün devam eden görevlerimizi layıkıyla yerine getirmektir. Hz. İbrahim’in imtihanlarının çeşitliliği ve sürekliliği gibi biz de her gün farklı şekillerde imtihan ediliyoruz. Ne var ki biz, imtihan olunduğumuzun daha az farkındayız. Aklı ve gönlü Allah inancıyla dolu olan, her adımını buna göre atan, yaşananları sorgulayan bir kalp ve zihne sahip olamadığımız, kalabalıklara uyup gittiğimiz için sınavlarımız başarılı geçemiyor. Unutmayalım ki insanın insanlığı da mutluluğu da aklı kadardır.