Topkapı Sarayı'nda sonradan adı hatıra eşyanın en önemlisi olarak kabul edilen hırkaya nisbetle "hırka-i şerif" dairesi olan "Has oda"da muhafaza edilen mukaddes emanetler ve özellikleri şöyledir:
21 numaralı envanter defterindeki bilgilere göre, hırka-i saadet 1.24 m boyunda, geniş kollu olup siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. İçi krem rengi kalın ve kaba dokumalı yünlü kumaş kaplıdır. Hırka harap durumda olup bilhassa sağ ön tarafında 0.23x0.30 ebadına yakın gayr-ı muntazam bir parçası noksandır. Sağ kolunun iki yanında noksan parçalar olduğu gibi muhtelif yerlerinde ufak noksanlıklar vardır. Yakası, etekleri yırtık ve beyaz ipekle dikilmiştir. Önünde iki iliği vardır. Üzerinde kelime-i tevhid ve bazı yazılar bulunan sırmalı atlas bohçalar içindeki Hırka-ı Saadet O.57xO.45x 0.21 m. ebadında üstten açılır çifte kapaklı bir çekmece içinde muhafaza edilir. Çekmece yeniden bohçalara sarılmış olarak Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan ve üzerinde kelime-i tevhid ve "Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik." mealindeki âyet yer alan bir sandukaya konulmuştur.
Ayrıca 1027/1617'de Şükrullah Efendi adında bir zat tarafından İstanbul'a getirilen ve Hz. Peygamber'in Uveys el-Karanî'ye hediyesi olduğu söylenen bir hırka da Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilmektedir.
Hz. Peygamber'in Uhud Savaşı'nda kırılan dişi gayr-ı muntazam siyah ve beyazlı bir parçadan ibarettir. Vâkidî'nin bir rivayetine göre Hz. Peygamber'in Uhud Savaşı sırasında dişinin tamamının kırılmayıp mine kısmından bir parça koptuğu anlaşılmaktadır. Envanter defterindeki kayda göre ne olduğu anlaşılamamaktadır. Ufak kağıt ve bezlere sarılı olarak üstüvane şeklinde gümüşten üstten kapaklı mücevheratla süslü 11x7x7 cm. ebadında bir kutu içerisinde muhafaza edilmektedir.
Yeşil renkli kanles torba içerisindedir. Siyaha yakın renkte yünlü kumaştan olup çürümüş parçalar bulunmaktadır. Bu parçalardan bazılarının üzerine sonradan dikilmiş yaldızlı yazı eserleri görülmektedir. Sancağın yeşil torbasından dolayı halk arasında kendisinin de yeşil olduğu inancı yaygındır. Halbuki Hz. Peygamber'e ait sancaklar içinde yeşil yoktur. Yeşil olan sancak sonradan yapılmış, üzerine teberrüken asıl sancaktan bazı parçalar dikilmiştir. Yeni sancak 0.38x1.13 m ebadında yeşil kumaştan olup yarısına yakın kısmı iki katlıdır. Üzerine sırma ile "Nasrun minellahi ve fethun karîb" ile "Allah" "Muhammed" ve Aşere-i Mübeşşere'nin adları işlenmiştir. Sancak-ı Şerif 1730 yılına kadar Eyüp Sultan Türbesi'nde muhafaza edilirken bu tarihte ortaya çıkan Patrona isyanında asilerin ele geçirme isteği üzerine derhal Topkapı Sarayı'na kaldırılmıştır. Bugün türbede sadece iki adet sancak-ı şerif kılıfı vardır.
Hırka-i Saâdet dairesinde bir çok sakal-ı şerif vardır. Bunlar çoğunlukla mücevher kakmalı gümüş veya ahşap kutularda, özel cam şişeler içinde muhafaza edilmektedir.
Hırka-i Saadet dairesinde altı adet Nakş-ı Kadem-i Saadet bulunmaktadır. Bunlar genellikle sağ ayak izleri olup 28x11 cm ebadındadır. Dördü mermer veya taş, ikisi ise tuğla nev’indendir. Bunlardan biri Hz. Peygamber'in miraç sırasında oluştuğuna inanılan Hırka-i Saadet dairesinde bir dolapla kapaklı altın bir çerçeve içinde muhafaza edilmektedir. İstanbul'da ayrıca Ebu Eyyub el-ensarî, Abdülhamid ve Mustafa III türbelerinde de birer Nakş-ı Kadem-i Saadet bulunmaktadır. Nakş-ı Kadem-i Saadet hakkında yukarıda zikrettiğimiz eserden başka Antepli Mehmet Münip Efendi'nin "Asâru'l-hikem fî nakşi'l-kudem" adlı bir eseri bulunmaktadır. Kitapta Abdülhamid I türbesindeki nakş-ı kademin bulunuşunu ve gönderilişini anlatmaktadır. Nakş-ı Kadem-i Şerifler'in mahfaza ve kırbaları üzerinde Osmanlı Sultanlarının Hz. Peygamber'in ayağının tozu olma veya ona yüz sürme arzularını yansıtan şiir ve yazıları mevcuttur. Nakş-ı Kadem-i Saâdet'ler muhtemelen bunun için çoğaltılmıştır. Eyüp'te bulunan Nakş-ı Kadem'e mahsus dolapla Sultan I.Ahmet'e mahsus şu kitabe yer alır:
Nola tacım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmi durur
Hazret-i Şâh-ı Resûl'ün Gül ü gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtiyar durma yüzün sür kademine o gülün.
Topkapı Sarayı'nda Hz. Peygamber'e izafe edilen iki adet kılıç vardır. Bunlardan biri yukarıda zikredildiği gibi sonradan Murad III zamanında gelmiştir. Yavuz Sultan Selim zamanında gelen ve 21 numaralı envanter defterinde 129 numara ile kayıtlı olan kılıç buradaki bilgilere göre 0.99 m. uzunluğunda olup altın kabzalıdır ve yukarı tarafı hafif kıvrıktır. Balçıkları mücessem yılan kafalıdır. Kabza ve bokak üzeri kendinden kabartma çiçekli olup altın yuvalar içinde yakut ve firuzelidir. 14 taşı noksandır. Tabanı düz ve sivri uçludur. Kabzaya yakın kısmında noksanı vardır. Gayet silik ve kufi ile "Rasulullah" kelimesi okunmaktadır. Kılıcın 85 cm uzunluğundaki kını da altından olup bir yüzü kabartma çiçek ve yuvalar içinde firuze ve yakutludur. Beş taşı düşmüştür. Arka tarafı siyah savatla (gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen siyah nakış) çiçek motifleri işlenmiştir. Etrafı kırmızı ve ince ipekli bir kayışı olup kınında müdevver bir tokası vardır. Kılıç yeşil zemin üzerinde tel çiçekli bir torbanın içinde o da leİ dokuma ve büyük çiçek işlemeli, üzerinde Hz. Peygamber'in kılıcı olduğunu belirten bir ibare yazılı bir kılıf içinde muhafaza edilmiştir. Tahsin Öz'ün verdiği bilgiye göre o donem kılıçlarının kabza ve kınları tahta üzerine deri kaplıdır. Bu kısımlar zamanla çürümüş olduğundan mevcut kabza ve kın XVI. yüzyılda değiştirilmiştir. Tabanında yapılan inceleme bunun Hz. Peygamber dönemine ait olduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamber'e izafe edilen ikinci kılıç sonradan yapılan kabzasıyla 100 cm. uzunluğunda olup balçağı düz ve 87 cm siyah meşin kını vardır. Kılıcın tabanı bir ağızlı ve ucu sivridir. Üzerinde gümüş kakma ile kelime-i tevhid ve Hz. Peygamber'in adı yazılmıştır. O da üst üste iki ayrı kadife kılıf içinde muhafaza edilmektedir.
Hırka-i Saadet Dairesi'nde "süyuf-u mübareke" olarak anılan daha on sekiz kılıç vardır. Bunlardan biri Hz, Davud'a, ikisi Hz. Osman'a olmak üzere beşi Hulefa-i Raşidin'e diğerleri genellikle ashabın ileri gelenlerine izafe edilmektedir.
Hz. Davud'a izafe edilen kılıç 101 cm uzunluğunda olup iki ağızlı ve ucu sivridir. Tabanın kabzaya yakın kısmında Hz. Davud'un Calut'u yenişini temsil eden bir resim bulunmaktadır. Bunun altında derin olmayan bir hâk ile Arapça olarak kılıcın hikayesi anlatılmaktadır. Buna göre kılıç Davud'un Calut'a galip gelirken kullandığı kılıçtır. Sonra nesilden nesile intikali anlatılır. İsimlerde birtakım karışıklıklar vardır. Mukavkıs'ın hazinesinde bulunan kılıç Hz. Peygamber'in kabrine tecavüz etmek isteyen Mecusilere karşı da kullanılmıştır. Sonraki intikalleri 880 yılına kadar meçhul kalmıştır. Kılıcın üzerinde Osmanlılar'ın Mısır'a gireceğini bildiren bir cifir hesabı vardır. İbare kılıcın Mehdî'ye, ondan Hz. İsa'ya geçeceği ve Deccal'in onunla öldürüleceği yazılıdır. Kılıcın diğer yüzünde türü tam olarak tespit edilemeyen bir yazı daha bulunmaktadır.
Kamış cinsinden bir ağaç olup üç boğumu vardır. Uçları sivridir. Altın yaldızlı gümüş mahfazası üzerinde siyah savat ve sülüsle yazılan beyitlerde Sultan I. Ahmet'in adı geçer. Hz. Peygamberce izafe edilen kılıçlardan biri ile yayın kılıflarındaki sanal Serzergeran Mehmet Usta'nın üslubunu yansıtmakta olup XVII. yüzyılın hemen başlarında yapılmış olmalıdır. Mustafa Safı Efendi, Has odadaki eşyay-ı müteberrikeyi sayarken oklardan da söz eder.
Topkapı Sarayında Hz. Peygamber’e izafe edilen deri üzerine yazılmış bazı mektuplar görülüyor. Envanter defterinde bunların ebatları 22x15; 19x22; 19x16; 18x15 ve 25x23 cm olarak verilmiş. Tamamı kahverengi deri olup genellikle yazıları çok zor okunur durumdadır. Bazılarının altında mühür görülmemektedir. Bunlar muhtemelen bazı Kur'an âyetleridir. Namelerin yazı üslubuyla birbirini hatırlatmaktadır. Bunlardan Mukavkıs'a yazılanı XIX. yüzyıl ortalarında Mısır'da Akhmim yakınlarında bir manastırda Mösyö Barthelemy adında biri tarafından eski bir kitabın cilt kapağı içine saklanmış olarak bulunmuş ve Sultan I. Abdülmecid tarafından satın alınarak Hırka-i Saadet dairesine konulmuştur. Hz. Peygamber'in mektupları üzerine özel bir çalışma yapan Muhammed Hamidullah onun Hz. Peygamber tarafından Mısır kıptîlerinin lideri olan Mukavkıs'a gönderilen mektup olduğuna inanmaktadır. Osmanlılar Hz.Peygamber'e izafe edilen her şeyi hemen kabul etmemişlerdir. Mesela Hz. Peygamber'in Münzir b. Savî'ye yazdığı mektup olduğu iddia edilen bir deri parşümen onu elinde bulunduran bir İtalyan tarafından XIX. yüzyıl ortalarında Osmanlılar'a satılmak istenmişse de inandırıcı bulunmadığından alınmamıştır.
Hz. Peygamber'e izafe edilen mühür XIX. yüzyıl ortalarında Bağdat'ta bulunarak Mukaddes Emanetler arasına konulmuştur. Hz. Peygamber'in mührü bilindiği gibi ilk halifeler tarafından kullanıldıktan sonra Hz. Osman tarafından Eriş Kuyusu'na düşürülmüş ve bir daha bulunamamıştır. Daha sonra Abbasîler tarafından bulunduğu söylenirse de bu rivayet fazla güvenilir değildir. Bağdat'ta bulunan I cm uzunluğundaki kırmızı akik üzerinde “Muhammed Rasulullah" yazılı mührün kûfî yazı karakteri Name-i Saâdet'teki mührünkine benzememekte ve Hz. Peygamber'den birkaç asır sonraya ait görünmektedir.
21 Numaralı envanter defterinde 190 numara ile kayıtlı olan ayakkabı meşinden olup yine meşin sırımla dikilmiştir. Bir kat meşin topukludur. Üstü açık olup bir tasması vardır. Sol ayağa mahsustur. Ayakkabı gümüş tel ile kelime-i tevhid işlemeli yedi adet yeşil atlas bohça içinde muhafaza edilmektedir. 1289'da Pertevniyal Valide Sultan tarafından güzel bir mahfaza yaptırılmıştır.
Emanetler arasında Hz. Peygamber'e nisbet edilen bir seccadeyi Ahmet Rasim ve Eyüp Sabri Paşa bu şekilde vermişlerdir. Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber'in hasır bir seccadesinden söz edilir. Hz. Peygamber geceleyin onun üzerinde namaz kılar, gündüzün serer ve halkla üzerinde otururdu.
Hırka-i Saadet Dairesi'nde Hz. Peygamber'e izafe edilen bir de teyemmüm taşı bulunmaktadır. Üzerindeki 59 satırlık çivi yazısının çözülmesiyle bunun Babü'in baş mabedi Esagila'nın Şumiddina adlı din adamının muhtemelen M.Ö. 680-669 yılları arasında hüküm süren Asur kralı Asarhadon'a yazdığı bir mektup olduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen bir Türk subayı tarafından Musul civarından getirilen tablet XIX. yüzyıl ortalarına kadar Askerî Levazım Anbarı olan Aya İrini Kilisesi'nden Topkapı sarayına intikal etmiş olmalıdır.
Hırka-i Saadet Dairesi'nde Hz. Peygamber'e izafe edilen eşya bunlardan ibarettir. Geri kalanların bir kısmı Kabe, önceki peygamberler ve ashab-ı kiramla ilgilidir. Kabe ve Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî ile ilgili olanlar şunlardır;
Bunların dışında Kâbe örtülerinden parçalar ve Makam-ı İbrahim'in gümüş kapağı ve muhtemelen haremeyn’in temizliğinde kullanılan süpürgeler de burada muhafaza edilmektedir.