Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İhtida: Din Değiştirmek mi? Fıtrata Dönmek mi?



Diğer dinlerden veya dinsiz iken İslâm'a girme anlamında bir terim olan ihtida, sözlükte "doğru yolu bulmak; yol gös­termek" manalarına gelen hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş olup "gerçe­ğe ulaşmak, doğru yolu bulmak" demek­tir.

Terim olarak inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini benim­semeyi ifade eder. İhtida eden kimseye mühtedî adı verilir.

Din değiştirme olayı Batı dillerinde "conversion" kelimesiyle karşılanır, din değiştiren kimseye de "convert" denir. İhtida sadece İslâm'a girişi ta­nımlarken "conversion" geniş bir alanı içi­ne alır. Mensubu bulunduğu dinin kendi­sine yüklediği sorumlulukları yerine ge­tirmeyen bir kimsenin dine yaklaşması, kendisini "inançsız" olarak niteleyen kişi­nin kendi toplumunun dinî kurallarını kabul edip dindar hale gelmesi veya bir dini reddederek başka bir dine inanması "conversion" ile karşılanır.

Din değiştirme farklı sonuçlar doğuran muhtelif şekil ve şartlarda gerçekleşebi­lir. Samimi bir duygu ile kendi toplumu­nun dinî değerlerini reddederek başka dinlerde tatmin arayan bir kimse bu tec­rübeyi yaşayabileceği gibi, farklı bir din mensubu ile evlenmek isteyen kişi de görünüşte dinini değiştirebilir ve zamanla yeni dinini samimiyetle benimseyebilir.

Din de­ğiştirme hadisesini konu edinen din psi­kolojisi ve din sosyolojisi, bir dinden diğe­rine geçişin belli sebepleri olduğunu sa­vunduğu için din değiştirmeyi, terk edilen veya tercih edilen din açısından değil in­sanın ferdî ve içtimaî ihtiyaçları noktasın­dan inceler. Bunun yanında din adına ko­nuşanlar da bir ilâhî kaynak-insan tema­sını vurgulamışlardır.

Din Değiştirme Duygusal Nedenlerle mi Entelektüel Gerekçelerle mi Olur?:

Uzun ve karmaşık bir süreci gerektiren din değiştirmede kişinin etkileniminin duygusal mı yoksa en­telektüel mi olduğu konusunda görüş farkı vardır. Bazı sosyal bilimciler fer­din duygusal etkilenimini vurgulayan bir bakış açısı sergilerken bazıları da kişinin hakikat konusundaki duygu ve düşünce­lerini değiştiren entelektüel faktörlerin varlığından söz ederler. Birinci grubun bakış açısı, bütün din değiştirenlerin ay­nı veya benzer süreçlerden geçtiği teorisi üzerine kurulmuş olup psikodinamik bir yaklaşımla din değiştirenlerin çocukluk boyunca ve din değiştirme hadisesinden hemen önce duygusal karmaşa yaşadığını iddia eder. İkinci gruba ait yaklaşıma göre ise din değiştirme, ferdî stresin öte­sinde gerçeği açık ve kapsamlı bir şekilde anlamak için bilinçli bir incelemedir. Psi­kodinamik yaklaşım insanı din değiştirme eyleminde pasif görürken entelektüel yaklaşıma göre insan aktif ve müdriktir.

Din Değiştirme Nedenleri:

Her iki yaklaşım da göz önünde bulundu­rularak din değiştirme olgusu için şu se­bepleri zikretmek mümkündür:

  • İnanılan dinin tatmin edici görülmeyişi,
  • Bu dini be­nimseyenlerin ve din adamlarının olum­suz tutumları,
  • Bilgi ve hayat tecrübesi­nin ilerlemesi,
  • Başka dine bağlı kişilerin olumlu davranışları ve hayatını böyle bir toplum veya çevrede sürdürme isteği,
  • Başka bir dine bağlı kimse ile evlenme,
  • Maddî çıkar sağlama,
  • Dinî telkinlerden etkilenme,
  • Şok bir etkiye mâruz kalma vb.

Din değiştirme olayında genelde bir ha­zırlık devresi, bir süreç ve zaman söz ko­nusudur. Kur'ân-ı Kerîm'de zekât verile­cekler arasında müellefe-i kulübün de zik­redilmesi (et-Tevbe 9/60) İslâmiyet'in böy­le bir hazırlık devresini kabul ettiğini gös­terir. Bunun yanında nadir de olsa hiçbir ön belirti görülmeden ortaya çıkan âni din değiştirmeler de mevcuttur. Hz. Ömer'in ihtidası ve Hıristiyan teolojisinin kurucu­larından sayılan Saint Pavlus'un gördüğü bir vizyon sonucunda Yahudilikten Hıris­tiyanlığa geçmesi buna örnek olarak gös­terilebilir. Ancak bu tür ihtidada bile şu­uraltının bir hazırlığı söz konusu olabilir.

İslam'ın İhtidaya Yaklaşımı:

İslâmiyet evrensel bir din olup kendi değerlerinden bü­tün insanların faydalanmasını, dolayısıy­la Müslüman olmayanların ihtida etme­sini ister. Müminlere de bu noktada gö­revler yükler, "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şe­kilde tartış" (en-Nahl 16/125) mealindeki âyet bu görevi açıkça ifade eder. Din ada­mı sınıfı bulunmayan İslâm'da Müslümanlar dinin evrensel mesajını insanlara ulaştırmakla yükümlü birer davetçidir. Peygamberliği evrensel olan ilk tebliğci Hz. Muhammed (sav) bu hususu, "Bir kişinin ihtida etmesine vasıta olmak büyük bir servete kavuşmaktan daha hayırlıdır" (Buhârî,"Cihâd", 102; Müslim, "Fezâ'ilü'ş-şahâbe", 34) hadisiyle vurgulamıştır. İs­lâm'da cihadın asıl manası ve temel ga­yesi de budur.

Kur'ân-ı Kerim'de altmış yerde geçen ihtida kavramı bir taraftan Allah'ın lütuf ve ihsanına bağlanırken diğer taraftan kulun iradesini kullanıp tercihte bulun­ması da şart koşulmuştur (el-Kasas 28/ 56; Muhammed 47/17). Konuya teorik açı­dan yaklaşıldığı takdirde Allah'ın dileme­sine bağlı olarak bütün insanların hidayet üzere olması mümkündür (el-En'âm 6/ 35). Ancak Cenâb-ı Hak, insan türünü saf iyi olan melekle saf kötü olan şeytan ara­sında irade ve seçimine değer verilen bir statüde yaratmış, mutluluk ve fe­lâketini kendi tercihine bırakmıştır. Bu­nun yanında Allah, vahiy indirmek ve pey­gamber göndermek suretiyle kişinin doğ­ru yolu bulmasına yardımcı olmuştur. Bu açıdan peygamberlerin ve onların yolun­da giden mürşidlerin fonksiyonu uyarma ve yol göstermeden ibaret olup hiçbir zaman insanın irade ve tercihinin önüne geçmemektedir.

İhtida bir anlamda kişinin yeni bir dini kabul edişi değil eski dinine dönüşüdür, çünkü İslâm'a göre insan fıtrat dini (İs­lâm) üzere doğar. Anne ile baba çocuğun bu tabii halini korumakla görevlidir ve İs­lâm'da, meselâ Hıristiyanlıkta olduğu gi­bi ergenlik çağına ulaşan çocukların dine girişini simgeleyen bir tören de yoktur. İslâmiyet'in bu anlayışı, insanın doğuştan Allah'ı tanıma kabiliyetine sahip olduğuna işaret eder. Buna göre ihtida eden kimse fıtratını hatırlamış ve ona dönmüştür. Kur'ân-ı Kerîm'de, Allah'la insanlar ara­sında yaratılışları döneminde yapıldığı ifade edilen sözleşme (el-A'râf 7/172) ve her doğan çocuğun fıt­rat üzere dünyaya geldiğini, fakat ebe­veyninin onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yaptığını bildiren hadis de (Buhârî, "Cenâ'iz", 93; Müslim, "Kader", 22-25) bu gerçeği vurgular. Bundan dolayı Batılı mühtedilerden birçoğu, din değiştiren­ler için kullanılan "convert" (dönme) ye­rine "revert" (geri dönen) kelimesini ter­cih etmiştir.

İhtidanın tek şartı, kelime-i şehâdet getirerek Allah'ın birliğini ve Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini kabul etmektir. Bunun herhangi bir törenle veya dinî bir kurumun huzurunda gerçekleştirilmesi gerekmez. Fakat en az iki kişinin yanın­da şehâdet getirmek gelenek olmuştur. Mühtediden ilk iş olarak gusül abdesti al­ması, daha sonra da dinin temel esasla­rını öğrenmesi beklenir. İslâm'a aykırı bir çağrışım yapmadıkça ismini değiştirmesi şart değildir. Erkek mühtedinin sünnet olması tavsiye edilir. İhtida ettiği için ön­ceki günahları Allah tarafından bağışla­nan kişi manevî açıdan yeniden doğmuş gibidir.

İslâmiyet bugün de eskiden olduğu gibi dünyanın en hızlı yayılan dini olma özelliğini korumakta, bilhassa Afrika, Amerika ve Avrupa'da yaşayan zenciler arasında hızla taraftar bulmaktadır. Batılılar ara­sında da geçmiş dönemlere göre daha fazla ilgi çekmektedir. Son yıllarda bazı Batılı entelektüel ve popüler isimlerin İs­lâmiyet'e girmesi bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Batı dünyasında İslâmiyet'i benimse­yen kişilerin sayısını tesbit etmek nüfus sayımlarında bu seçeneğe genelde yer verilmediği için mümkün değildir. Fakat özel araştırmaların ortaya koyduğu veri­lere göre Fransa'da 30.000-5O.000, Al­manya'da 5000, Hollanda'da 5000, İngil­tere'de 5000, Belçika'da 3000 ve Dani­marka'da 3000 dolayında beyaz ırka men­sup Avrupalı Müslüman olmuştur. Amerika'da ise beyaz ırk­tan mühtedilerin 40.000 ile 75.000 ara­sında bulunduğu tahmin edilmektedir. İslâmiyet ayrıca hem Amerika'da hem de İngiltere başta olmak üzere çeşitli Avru­pa ülkelerinde yaşayan zenciler arasında, özellikle Mâlik eş-Şahbâz'ın (Malcolm X) öğretisinin 199O'lı yıllarda yeniden gün­deme gelmesiyle rağbet görmektedir. Amerika'da İslâm'a giren zencilerin sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir. Uzakdo­ğu'da da İslâm'ı benimseyenlerin sayısı yine yüz binler kademesindedir. Meselâ bu bölgenin İslâm'a en fazla rağbet edi­len ülkelerinden biri olan Kore'de mühte­dilerin sayısı 35.000'in üzerindedir.

İslâm'a geçiş sebepleri arasında ilk iki sırayı araştırma ve evlenme almakta, ihtidalar en çok yirmi bir-otuz yaş gru­bunda görülmektedir.