Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

İyi Niyet Anlayışımız

17 Kasım 2014 Pazartesi Sonpeygamber.info / Bir Hadis Bir Yorum


"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir."


Bir insan iyinin, doğrunun ne olduğunu bilmeyebilir. Ama yapmaya başlamadan önce bir işin muhtemel sonuçları üzerinde düşünmüyor ve araştırmıyorsa niyetinin iyiliğinden bahsetmesi şuursuzluğun göstergesi değil midir?

Niyet; bir harekete geçmeden, bir işe başlamadan öce verilen kalbi karardır. Niyetli bir iş, bir davranış, bile bile yapılan, tasarlanmış bir harekettir.

Yapılan bir davranış, iş, hareket açıktadır; başkaları tarafından görünür, duyulur, hissedilir. Niyet ise kalptedir; sadece o kalbin sahibi tarafından bilinebilir.

Şu durumda, niyetin iyi yahut kötü oluşu, o niyetin sahibinde kalan bir durumdur. Bir işin, bir davranışın iyi yahut kötü oluşu ise sadece sahibinde kalmaz, başkalarına da geçer. Niyetin iyi oluşu, sergilenen bir davranışın verdiği zararı telafi etme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

“Ameller niyetlere göre değerlenir” hadisi, birçoğumuzun dilinde pelesenk olmuştur. Düşüncesizce yapılan birçok incitici, kırıcı, zarar verici davranış ve ihmalkârlık, bu sözün arkasına sığınılarak telafi edilmeye çalışılmakta; kötü bir amacım yoktu, bu şekilde sonuçlanacağını hiç hesaba katmamıştım, denilerek vicdanlar rahatlatılabilmektedir. Ya da niyetler okunmaya çalışılarak meşru işlerde art niyet aranabilmektedir.

Bu hadis-i şerifin söylenmesine şöyle bir olayın sebep olduğu anlatılır:

Sahabilerden biri, Ümmü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine’ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabiye, niyeti ciddi ise Medine’ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke’deki kurulu düzenini terk etmeyi henüz düşünmeyen o sahabi Ümmü Kays’la evlenmek arzusuyla Medine’ye hicret etmek zorunda kalır. Bu durumu bilen sahabiler, Ümmü Kays için hicret eden o zatın, hicret sevabı kazanıp kazanmadığını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz, bu hadis-i şerifle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanacağını belirtir.

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Rasûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Rasûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Îmân 41)

Bu hadis-i şerif, herhangi bir işin açıklığı ortada olabileceği halde, o işi yapanın esas amacının tespit edilemeyeceğini hatırlatır bize. Fail amacını, diliyle ifade etmemişse Allah bilir. Amaç Allah rızası ise, mükâfatını verecek olan da O'dur. Amaç, bir insanın takdiri veya dünyevi değerler ise karşılığı da yöneldiği şeydir. Bir başkasının yaptığı iş söz konusu olduğunda bize düşen niyet okumak değil bir işin meşru olup olmadığını değerlendirmektir.

Eşinin kendisinden memnun olması için fedakârca çalıştığını söylemişti bir hanım. Bildiği her iyiliği, her hizmeti yaptığı halde eşi onu terk etmiş. Fedakârlıklarıma böyle bir karşılık veren, nankör değil midir, diye soruyordu. Eşine yaptığı iyiliklerin arkasında gizlenen niyetini sorduğumda “Bana bağlı olmasını istedim” cevabını verdi. “Yani davranışlarınızı Allah'ın rızasına uygun olsun diye değil de; eşinizin rızasına uygun olsun da size bağlansın diye mi düzenliyorsunuz?” şeklinde sorduğumda şaşırdı. Çünkü bir tutumu sırf Allah'ın rızası için sergilemenin anlamını ve değerini düşünmemişti. Niyetin yöneldiği istikamet ise kendi nefsiydi. İçinde bencillik barındıran iyiliğin karşılığı, kendisiyle baş başa kalmak, yalnızlık olmuştu.

İyi niyet nedir?

“Kötü bir niyetim yok” diyor yeni taşınan komşusuna apartman sakinlerini çekiştirirken. Hatta niyetinin iyi olduğunu da eklemeden geçemiyor, “Hani, tedbirli ol diye söylüyorum.”

Niyetin iyi olduğunu iddia edebilmek iyinin, iyiliğin ne olduğunu bilmeyi, dinin ve bilimin bütün imkânlarını kullanarak yapılan işin muhtemel sonuçlarını araştırmayı gerektirir. İyinin, iyiliğin ne olduğunu bilmeyen tahribata sebep olur. Islah ediyorum der; hâlbuki fesat çıkarmaktadır.

Fail amacını, diliyle ifade etmemişse Allah bilir. Amaç Allah rızası ise, mükâfatını verecek olan da O'dur. Amaç, bir insanın takdiri veya dünyevi değerler ise karşılığı da yöneldiği şeydir. Bir başkasının yaptığı iş söz konusu olduğunda bize düşen niyet okumak değil bir işin meşru olup olmadığını değerlendirmektir.

Hatib bin Ebi Belta, Rasûlullah (sav)'ın Mekke fethi hazırlığını sezer. Bu fetih hazırlığından Peygamberimiz Hz. Ebubekir’e bile bahsetmemiştir. Hatip saf bir Müslümandır. Bir kadınla gizlice Mekke'deki akrabalarına mektup gönderir. Amacı oradaki akrabalarını bir savaş ortamından korumaktır. Bu gizli mektup Müslümanlar tarafından ele geçirilir. Tahkikat neticesinde kötü niyeti olmadığı, Mekke'deki akrabalarına iyilik etmek için bu işe kalkıştığı anlaşılır. Peygamberimiz’in bu zavallılığı bağışlamasıyla adam Hz. Ömer'in elinden kurtulur.

Bir insan iyinin, doğrunun ne olduğunu bilmeyebilir. Ama yapmaya başlamadan önce bir işin muhtemel sonuçları üzerinde düşünmüyor ve araştırmıyorsa niyetinin iyiliğinden bahsetmesi şuursuzluğun göstergesi değil midir? Sırf “iyi niyet” sevap değil belki vebal de getirebilir. Bilgiye, şuura dayanamayan iyi niyet kötü sonuçlara sürükleyebilir insanı. İlmi değil de ferdi arzu ve hevesler ölçü alınarak güzel bulmalar, doğruluk kuralları ortaya koymalar mahcubiyet getirebilir.

Hataların, tahrifatın çoğu, kötü niyetin değil çoğu kere altında iyi niyet bulunan fakat iyiliğin ne olduğunu bilmeyen ve araştırma zahmetine de giremeyen zihin tembelliğinin sonucudur der M. Sait Çekmegil ve devam eder: “Âdemoğlu eğer niyetinin iyiliğinden hayır bekliyorsa, davranışlarını iyinin, doğrunun, güzelin ölçüleriyle daima kontrol etmelidir.”