Müminlerin Annesi: Hz. Safiyye (r.anha)

Miladi 610 yılında Medine’de dünyaya geldi. Babası Medine’nin üç Yahudi kabilesinden biri olan Benî Nadir’in reisi Huyey b. Ahtab, annesi ise diğer bir Yahudi kabilesi Kureyza’ya mensup Berre bint Semev’el’dir. Safiyye (r.anha), evlilik yaşına gelince kabilesi Benî Nadir’in ileri gelenlerinden Sellam b. Mişkem ile evlendi. Bir süre sonra ondan boşanınca, Hayberli Yahudi liderlerinden Kinane b. Rebi’nin eşi oldu.[1]

Medineli Yahudi kabilesi Nadir oğulları, Uhut savaşının hemen ardından Hz. Peygamber tarafından şehirden uzaklaştırıldılar. Bunun sebebi, Nadiroğullarının Medine Sözleşmesi’nin onlara yüklediği sorumluluğu ihlal etmeleri ve akabinde Hz. Peygamber’e karşı suikast girişiminde bulunmalarıdır. Zira Medine Sözleşmesi gereğince şayet şehirde yaşayan herhangi bir kişi, başka bir kabileden bir şahsı öldürürse, onun diyeti Müslüman olsun, Yahudi olsun bütün Medinelilerin üzerine ortak borç kabul ediliyordu. Ancak Nadir Yahudileri Müslüman muallimlere karşı gerçekleştirilen Raci’ katliamından kurtulan Amr b. Ümeyye ed-Damri (ra)’nin dönüş yolunda Hz. Peygamber ile anlaşması bulunan Benî Âmir’den iki kişiyi öldürmesi sebebiyle onların yakınlarına ödenmesi gereken diyetten kendi paylarına düşeni ödemeye yanaşmadılar.[2] Daha sonra Allah Rasûlü (sav)’nün bu hususta gönderdiği elçileri kabul eden Yahudiler diyet ödemeye razı olduklarını bildirerek Rasûlullah (sav)’ı kendi yurtlarına davet ettiler. Hz. Peygamber ashabıyla onların mahallinde bir evin duvarının kenarında dinlenirken ona karşı suikast düzenlemeye karar verdiler. Vahiy yoluyla Yahudilerin girişiminden haberdar olan Allah Rasûlü (sav) derhal bulunduğu yeri terk etti. Bunun ardından ashabdan Muhammed b. Mesleme (ra)’yi Nadirlilere gönderdi ve onlardan on gün içerisinde şehirden ayrılmalarını, aksi takdirde üzerlerine yürüyeceklerini haber verdi. Müslümanlara karşı mukavemet gösteremeyeceklerini anlayan Nadirliler, Medine’den ayrılmaya karar verdiler. [3] Ancak şehirde bulunan münafıkların lideri Abdullah b. Ubey b. Selul haber göndererek sabretmelerini, kendilerinin onlara yardıma geleceklerini bildirdi. Abdullah b. Ubey’in yardım vaadini duyan Yahudiler yurtlarını terk etmekten vazgeçtiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber 18 Rabiülevvel 4 (28 Ağustos 625) tarihinde onların kalelerini muhasara etti. Müslümanların muhasarasına karşı direnen Yahudiler yaklaşık 15 gün devam eden kuşatma sonunda kendilerine herhangi bir yardımın da gelmediğini görünce teslim olmaktan başka çare bulamadılar. Hz. Peygamber Benî Kaynukalılar’da olduğu gibi, yanlarına sadece develerle taşıyabilecekleri mallarını almalarına müsaade ederek Nadir oğullarının Medine’yi terk etmelerine izin verdi. (Haşr, 3) Onlardan bir kısmı Şam’a giderken, büyük çoğunluğu ise Hicaz’da Yahudiliğin merkezi konumunda olan Hayber’e sığındılar. [4]

Hz. Peygamber, bütün savaşlarından sonra “mağluplarla uzlaşma ve anlaşma” anlayışının bir gereği olarak buradaki Yahudi topluluk ile Müslümanlar arasında olumlu bir irtibatın başlamasını temin maksadıyla bu hanım ile nikâhlanmaya karar vermişti. 

Medine’de sürekli olarak Müslümanlar aleyhine faaliyet içinde bulunan Hz. Safiyye (r.anha)’nin babası Huyey bu girişimlerini Medine’den sürgün edilip Hayber’e yerleştikten sonra da devam ettirdi. Öyle ki, Medine’de kalan son Yahudi kabilesi olan Kureyzalılar, Hayber Yahudilerine sığınmış olan Benî Nadir reisi Huyey b. Ahtab’ın girişimleri sonucunda Müslümanlarla yaptıkları sulhu Hendek savaşı devam ederken bozdular. Hâlbuki Medine Antlaşması’na göre, onların şehre saldıranlara karşı Müslümanlarla birlikte hareket etmeleri gerekiyordu. Yahudiler sorumluluklarını yerine getirmek bir tarafa şehre hücum eden düşmanla Müslümanlar aleyhine işbirliği yapmaya yeltendiler. Neticede Müslümanlara karşı kılıçla mukavemet gösteren başta reisleri Nadirli Huyey b. Ahtâb ile Hayberli Ka’b b. Esed olmak üzere pek çok Yahudi erkek öldürülmüştür. Safiyye (r.anha) bu şekilde babasını kaybetmiş oldu. Ancak Hayber’de diğer Nadirli Yahudiler yaşamaya devam ettiler.[5] Hz. Peygamber Medine’de meskûn Yahudi kabileleri sırayla şehirden uzaklaştırınca onlardan Nadirliler, Hayber’e sığınmışlardı. Bundan dolayı Hayber Müslümanlar için tekin olmayan bir merkez haline geldi. O kadar ki, buradaki Yahudiler bir taraftan Medine’yi tehdit ederlerken, diğer taraftan da Mekke müşriklerinin Müslümanlara karşı gerçekleştirdikleri düşmanca hareketlerin, özellikle de Hendek savaşının teşvikçileri oldular. [6] Ayrıca Hendek savaşı esnasında Medine’de kalan tek Yahudi kabile Benî Kureyza’yı Müslümanlara karşı kışkırtan ve onların anlaşmalarını ihlal etmelerine sebep olanlar da yine Hayber’de bulunan Yahudilerdir. Hayberliler, Hendek savaşından sonra da Müslümanlara karşı düşmanlıklarına devam etmişler, bir taraftan Medine’de bulunan münafıklarla işbirliği yaparken, diğer taraftan da Medine civarında bulunan Gatafan ve Fezare gibi müşrik Arapları Müslümanlar üzerine saldırmaya teşvik etmişlerdi. Bu kışkırtmalar neticesinde müşrik Araplar, Medine topraklarına girdiler ve burada yakaladıkları Ebû Zerr el-Gifarî (ra)’nin oğlunu şehit ettiler. Ayrıca Hz. Peygamber’in develeri de dâhil olmak üzere buldukları hayvanları gasp ettiler. Müslümanların peşlerine düşmeleri sebebiyle saldırganlar aldıklarını bırakarak kaçtılar. Yaşanan bu gelişme, Hayber üzerine bir seferi kaçınılmaz hale getirdi.[7]

Hz. Peygamber Hudeybiye Barışı’nın ardından Medine şehir devletini tehdit eden Hayberliler’i tamamen etkisiz hale getirmek amacıyla hazırladığı 1500 kişilik kuvvetle hicretin 7. yılın Muharrem sonunda (Haziran 628) Medine’den hareket etti. İlk önce yol üzerinde daha önce Müslümanlara saldırı düzenlemiş olan Gatafan ve Fezare gibi müşrik kabileler etkisiz hale getirildi.[8] Rasûl-i Ekrem (sav) bundan sonra Hayber kalesini muhasara altına aldı. Kuşatma devam ederken Simak adındaki bir Yahudi, kendisine eman verilmesi karşılığında Müslümanlara kalenin zayıf tarafları hakkında bilgi verdi. Yaklaşık yirmi gün süren kuşatma sonunda Hayber’in kaleleri tek tek fethedildi.[9] Hayber esirleri arasında Benî Nadir reisinin kızı, aynı zamanda Hayber Yahudilerinden Kinane b. Rebi’in hanımı olan Safiyye bint Huyeyb. Ahtâb da bulunuyordu.[10]

Hayber fethi esnasında kocası öldürülen Hz. Safıyye (r.anha) esir alınmıştı. Esirlerin Müslüman gazilere dağıtılması neticesinde Safiyye (r.anha), sahabeden Dihye b. Halife (ra)’nin payına düştü. Benî Nadir’in hanımefendisi olduğu için Allah Rasulü (sav)’nden başkasına verilmesinin uygun olmayacağı düşüncesiyle Dihye (ra) razı edilmek suretiyle Safiyye (r.anha), Rasûl-i Ekrem’in hissesine ayrıldı. Huzuruna getirilen Safıyye (r.anha)’ye Hz. Peygamber, Müslüman olması hâlinde kendisiyle evleneceğini, Müslüman olmadığı takdirde serbest bırakıp ailesine göndereceğini söyledi. Safıyye (r.anha)’nin İslamiyet’i kabul etmesi üzerine onu azat etti, hürriyetine kavuşmasının da mihri olduğunu bildirdi. Hayber seferinin tamamlanmasından sonra Medine’ye dönerken bir konak yerinde onunla evlendi.[11] Hz. Peygamber, bütün savaşlarından sonra “mağluplarla uzlaşma ve anlaşma” anlayışının bir gereği olarak buradaki Yahudi topluluk ile Müslümanlar arasında olumlu bir irtibatın başlamasını temin maksadıyla bu hanım ile nikâhlanmaya karar vermişti. Sıradan bir kişinin eşi olmak yerine Müslümanların lideri ve peygamberi eşi olmak Safiyye (r.anha) için de bir teselli, aynı zamanda bir onur olmuştur. Nitekim Allah Rasûlü (sav) bir cariye statüsünden sonra kendisine eş olmasına rağmen Safiyye (r.anha)’yi diğer hanımlarından hiç ayrı tutmamıştır. Düğün günü kabilesinin uğradığı zarar ve kayıplar konusunda kendisini teselli etmiş ve Müslümanları Hayberlilerle savaşmaya iten nedenleri ona açıklamaya çalışmıştır.[12]

Hz. Safiyye (r.anha)’nin Yahudi bir aileden gelmesi Hz. Peygamber’in diğer hanımları arasında konu olmuş, Hz. Âişe (r.anha) ile Hz. Hafsa (r.anha)’nın bunu ima ederek kendilerinin Rasûlullah (sav) ile aynı soydan geldiklerini söylemelerine üzülmüştür. Durumu Hz. Peygamber’e arz ettiğinde, Allah Rasûlü (sav), “Benden nasıl daha hayırlı olabilirsiniz ki eşim Muhammed, babam Harun, amcam Musa’dır deseydin ya!” sözleriyle onu teselli etmiştir.

Hz. Safiyye (r.anha) faziletli, ibadete düşkün, yumuşak huylu, cesur ve cömert bir hanımdı. Sağlığında evini sadaka olarak bağışlamıştır. Ayrıca o, isyancılar Halife Osman (ra)’ın evini kuşattığında ona yiyecek götürmüş, buna engel olunması üzerine evinden Hz. Osman (ra)’ın evine bir tahta uzatarak ona su ve yemek göndermeye devam etmiştir.[13] Hz. Safiyye (r.anha)’nin Yahudi bir aileden gelmesi Hz. Peygamber’in diğer hanımları arasında konu olmuş[14], Hz. Âişe (r.anha) ile Hz. Hafsa (r.anha)’nın bunu ima ederek kendilerinin Rasûlullah (sav) ile aynı soydan geldiklerini söylemelerine üzülmüştür. Durumu Hz. Peygamber’e arz ettiğinde, Allah Rasûlü (sav), “Benden nasıl daha hayırlı olabilirsiniz ki eşim Muhammed, babam Harun, amcam Musa’dır deseydin ya!” sözleriyle onu teselli etmiştir.[15] Hac yolculuğunda Safiyye (r.anha)’nin devesi hastalanınca Rasul-i Ekrem (sav) diğer bir hanımı Zeyneb bint Cahş (r.anha)’a yanında bulunan fazla develerden birini ona vermesini söylemiş, onun, “Yahudi’ye mi vereceğim?” demesi üzerine Hz. Peygamber üç aya yakın bir süre Zeyneb (r.anha)’in yanına gitmemiştir. [16]

Hz. Safiyye (r.anha), hicretin 50. yılının Ramazan ayında (Ekim 670) veya 52’de (Eylül 672) Muaviye b. Ebu Süfyan’nın halifeliği döneminde Medine’de vefat etti. Cenaze namazını Medine valisi Said b. Âs kıldırdı ve Baki’ Mezarlığı’na defnedildi.[17]

Kendisinden on kadar hadis rivayet edilmiştir. Bunların birinde Buharî ve Müslim ittifak etmişlerdir. Kendisinden, kardeşinin oğlu, iki kölesi Kinâne ile Yezid b. Mu’ab, İmam Zeyne’l Âbidin Ali b. Hüseyin, Müslim b. Safvan, İshak b. Abdullah b. Haris ve bazı Tabiin hafızları hadis rivayet etmişlerdir.

Yapılan bütün işlerde insanları sui zannına sebep olacak tavır ve hareketlerden kaçınılmasına dair aşağıdaki peygamber hadisi Hz. Safiyye (r.anha)’den rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber’in zevcesi Safiyye (r.anha), Ali b. Hüseyin’e şöyle haber verdi: Peygamber mescitte bulunuyordu. Kadınları da yanında idiler. Kadınlar, evlerine doğru yürüdüler. Peygamber, Huyey kızı Safiyye’ye hitaben: “Acele etme de seninle gideyim” dedi. Safiyye (r.anha)’nin odası Umame’nin evinde idi. Derken Peygamber Safiyye ile birlikte dışarı çıktı. Bu sırada Ensar’dan iki kişi ile karşılaştı. Onlar Peygamber’e baktılar, sonra da ileri geçtiler. Peygamber onlara: “Buraya geliniz. Bu kadın, Huyey Kızı Safiyye’dir” buyurdu. Onlar: “Ya Rasûlallah, biz böyle bir şey düşünmeyiz.” dediler. Hz. Peygamber: “Şüphesiz şeytan, insanın bedeninde kanın aktığı yerde akar. Ben, şeytanın gönüllerinize bir şüphe atmasından endişe ettim.” dedi.[18]

 


Kaynakça:

[1] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), VIII, 120; İbn Abdilberr, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, I-IV, Kahire ts. , IV, 1871.

[2] Vâkıdî, Kitabu’l-Meğâzî, (thk. Marsden Jones), I-III, Beyrut 1984, I, 363–364; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, II, 53; Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, I, (thk. Muhammed Hamidullah), Jerusalem, 1963, I, 339.

[3] Vâkıdî, Meğâzî, I, 364–368.

[4] Buhârî, Meğâzî 14; Vâkıdî, Meğâzî, I, 368–380; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts, III, 199–201; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 57–58.

[5] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 12, Meğâzî 14, 30; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 251–253.

[6] Buhârî, Meğâzî 16; Belâzürî, Ensâb, I, 343.

[7] İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 80–84.

[8] Vâkıdî, Meğâzî, II, 638–643; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 344.

[9] Muharrem-Safer 7/Mayıs-Haziran 628.

[10] Buhârî, Meğâzî 38;Vâkıdî, Meğâzî, II, 673–675; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 344–345, 350–351, IV, 296; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 121.

[11] Buhârî, Salât, 12; Meğâzî, 38; Nikâh, 68, Cihâd, 74; İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 122–123; İbn Abdilberr, el-İstîâb, IV, 1872.

[12] İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 127.

[13] İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 128.

[14] İbn Mâce, Nikâh, 50.

[15] Tirmizî, Menâkıb, 63; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 127; İbn Abdilberr, el-İstîâb, IV, 1872.

[16] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 337–338; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 127.

[17] İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 108, VIII, 128–129; İbn Abdilberr, el-İstîâb, IV, 1872.

[18] Buharî, İtikâf, 11–12.) (Bu konuda ayrıca bk. Ayşe Abdurrahman, Terâcimü Seyyidâti Beyti’n-Nübüvve, Kahire ts. s. 367–374; Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İstanbul 2003, s. 299–304; Uraler, Aynur, “Safiyye”, DİA, XXXV, 474–475.