Marmara Üniversitesi’nde 1993’de tamamladığım Hadis master programında tez danışmanım muhterem Raşit Küçük hocamdı. Fakat bu zaman zarfında ilmi araştırmalar için bir süre Mısır’da bulunduğundan dolayı kendisinden istifade imkânım maalesef arzu ettiğim düzeyde olmamıştı. Neyse ki ilerleyen yıllarda bunu telafi edecek fırsatları yakalayacaktım. Yurtdışında doktorada ve Çanakkale İlahiyat’ta geçen uzun yılların ardından mezun olduğum fakülteye 2009’da profesör hoca olarak döndüğümde, dekanım Raşit Hoca olacaktı. Hocamız eğitim-öğretimi koordine ve mekanları idare eden sıradan bir yönetici değildi elbette. Fakülteyi ve öğrencilerini kalkındırmak için ne gerekiyorsa ondan çok daha fazlasını yapan bir vazife adamı olarak gördüm kendisini.
Pek tabii önüne yığınla sorun çıkmaktaydı. Vâkıf olduklarımdan yola çıkarak söylüyorum, sorunların kaynağı eğer insanlar ise hocamın yöntemi doğrudan diyalogdur ve bu temaslar sorumlu kimseleri hiç kırıp dökmeden birçok meselenin suhûletle hallini temin etmektedir. Hocamın geniş çevresi gerek siyaseten gerekse iktisaden hal çareleri aradığı meselelerde mutlaka işe yarıyor, bu network, kendisinin maharetli tavassutu sayesinde azami seviyede bir verimle idarecisi olduğu fakültenin, daha birçok hayır müessesesinin, onların mensuplarının ve talebelerinin problemlerinin çözümünde seferber ediliyordu.
Bu aracılıklara birçok defa şahit oldum. Konyalı Topbaş ailesinin fabrikalarında mali işlerin başındaki babacığımla yakın dostluğu, onlarcasını, belki de yüzlercesini kurduğu hayır-hasenât kanallarının sadece biri üzerinde tesis edilmiş bir işbirliğinin eseriydi. Artık geride kalmış bu ilişki, sonraki yıllarda sahici bir vefayla sanki hâlâ taze işliyor gibi kendisi tarafından sürdürülmüş, neredeyse her karşılaştığımızda “Hidayet ağabey nasıllar?” diye nezaketle babamın hatırı sorulmuş ve selamlar gönderilmiştir.
Hayli hacimli bir hayır, yardımlaşma, dayanışma, öğrenme, öğretme, kültürlenme ağından bahsediyorum burada. Sadece mali değil, ilmî, kültürel ve gerektiğinde siyasi boyutları olan ağlar. Bu çok yönlü münasebetler üzerinden hiç kimseden değil bir şikâyet, ufak bir serzeniş dahi işitmedim. Zira Raşit Hoca herkesin sevip hürmet ettiği bir şahsiyettir. Dürüstlük ve güven başta olmak üzere mümtaz ahlaki özellikleriyle kimseye nasip olmayacak faziletleri hâizdir. Bahariye Mevlevihanesi’nde 2012-2020 yılları arasında muntazaman icra ettiği “Kalb-i Selim Sohbetleri”nde bu hâle bizzat şahit olabilirdiniz. Akademide, siyasette, ticarette, bürokraside vs. en önemli mevkilerde olan kişiler üzerinde bu sohbetleri vesilesiyle bıraktığı derin tesir öyle sanıyorum ki hayatın akışının doğal kirliliğine bir ölçüde nezafet getirecek özellikteydi.
Raşit Küçük Din İşleri Yüksek Kurulu riyasetini de deruhte etti bir süre. Mesuliyeti hayli ağır olan bu vazifeyi de en güzel şekilde yerine getirdiğine şahit olduk. Mesela 2012’de bir lüzum üzerine tertip ettiği “mehdilik çalıştayı”ndaki moderatörlüğü hakikaten takdire şayandı. Modern zamanın netameli bir dini mevzuu olarak mehdilik, önemli isimlerden davetli katılımcıları olan ama genel katılıma kapalı yapılan bir ilmi toplantıda oldubittinin kurbanı olmadı. Zira konunun tartışmalı doğasından ötürü, bazı ilahiyat ve diyanet hocalarının basmakalıp yargılarını dikkatle ele alarak münasip cevaplar vermiş, “reddetme kolaycılığı”nın yol açacağı riskleri onlara hatırlatmak suretiyle, kendi ifadesiyle “ana mecra Sünnî İslami telakkilere kurumsal tarihinde hiç ters düşmemiş” Yüksek Kurul’un da seciyesine uygun bir çerçevede görüşlerini riyaseten beyan etmişti.
Hocamın bu üslup ve tavrıyla, İSAM Başkanlığı yaptığı sırada koordine ettiği bir kitap çalışması sırasında tekrar karşılaştım. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hemen ardından farklı sahaların uzmanları olan Nurullah Ardıç, Tuncay Başoğlu, Kemal Sayar, Metin Karabaşoğlu ve bendenizden oluşan bir çalışma grubu teşkil ederek Gülen Yapılanması (İSAM Yay.: 2017) isimli eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştu. Konunun farklı disiplinleri ilgilendiren değişik veçhelerini bir araya getirme isteği böyle bir ortak çalışmayı zorunlu kılmıştı. Koordinasyon toplantılarında konumuzla ilgili şahsi tecrübelerini tek tek naklederek bizi besledi ve yönlendirdi.
İsimleri, şahısları ve olayları hatırlama ve rivayet etme becerisi eşsizdi. “Ümmetin ve milletin maslahatı doğrultusunda bu badire asgari zararla nasıl atlatılmalı?” konusu yine onun talebiyle ayrıca işlendi. Böylece kitabımız “süreç ve analiz”in yanı sıra bir “tavsiyeler” manzumesini de muhtevasına ilave etmiş oldu. Sonradan mevzubahis tavsiyelere ters resmi icraatları gördüğü ve duyduğunda üzüntülerini bizlere ifade etmiş, konuyu yetkililere münasip bir dille iletmeye, yanlışlara mâni olmaya çalışmıştır. Bildiğimiz kadarıyla gençliğinden itibaren hocamız emr-i bi’l-maruf bilinci içinde hep böyle bir tutumla hareket etmiştir. Bu nedenle kendisinin danışmanlığı İslami camiada daima kıymetli addedilmiştir.
Anlatılacak çok şey var hocamız hakkında. Tabii ki bu türden kısa bir hatıra yazısı bu hacmi kaldırmaz. Konuyu özetle şöyle bağlayabiliriz: O hem bir ilim, hem de dava ve hareket adamıydı. Bu yüzden Profesör Raşit Küçük’ü akademi dar aralığında değerlendiremeyiz. Hoca vasfını tam olarak hak ettirecek bir ehliyet ve liyakattir bu. Gerçekten bizlere, arkasından gelenlere ve geleceklere tam manasıyla numune-i imtisal olacak bir imamlıktır bahsettiğimiz. Cenâbı Allah onu engin rahmetiyle kuşatsın. Çok sevdiği Resulullah’la cennetinde buluşmayı nasip etsin ve bizleri de bu mübarek karşılaşmaya iştirak ettirsin. Sevgili hocamın ardından niyazım budur.