Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Kibirli Müslümanlardan Berî Olduğumuzun İlanıdır



Bu köşede ilk kez okuyuculardan doğrudan bana ulaşan bir talep üzerine yazıyorum. Müslümanların kibrinden rahatsız olan, bunun için üzülen ve hepsinden önemlisi Müslüman ahlakı konusunda hayal kırıklığı yaşayanların bir talebi bu ve genellikle insanlara hizmet veren çeşitli işlerde çalışanlardan geliyor. Onları bir şekilde teselli edip, "sen bir de o kişilerin Allah'a ve ahiret gününe inanmadıklarını düşün" diyerek dinin insana gene de bir fayda sağladığı inancını korumaya çalışsam da bu çirkinlik karşısında benim de kelimelerim bitiyor ve "haklısınız" deyip susuyorum. Bu yazıyı gerçek muhatapları okur mu, sanmıyorum. Çoğu zaman olduğu gibi burada da kendimi ıssız bir vadide Allah için bir beyt inşa ettikten sonra bir taşın üstüne çıkarak insanları hacca davet eden İbrahim (as) gibi hissetsem de bize düşen davettir, duyurmak davet sahibinin işidir deyip konuşmak/yazmak lazım.

Beş yaşında bir çocuk bile hakiki insanlık değerlerini kimin taşıdığını ayırt edebilir, yüz kişinin içine girse gider kalbinde en çok şefkat olanın yanına büzülür. Çünkü bakmasını bilene muhatabının bütün duyguları alt yazı gibi geçer alnının ortasından.

Öncelikle bu insanların kibrine maruz kalan kardeşlerime şunu söyleyeyim; kendisini ezilmiş hissetmeyen hiç kimse, karşısında kim olursa olsun kibir yapmaz. Kim bilir bütün gün hangi pozisyonunu korumak için el etek öpmekte, diz kırmakta, boyun bükmektedir. Senin karşına geldiğinde kendisini bütün gün bu kadar alçakta hissetmiş olmasını telafi etmek için eline bir fırsat geçtiğini düşünür. Daha doğrusu düşünmez, düşünemez; orada olan şey ancak belli belirsiz bir nefsani içgüdü ile ayaklar altında hissettiği benliğini yerden kaldırmaya çalışma çabasıdır. Kendisine hakaret ve eziyetin en ağırını yapan Mekkeli müşrikler hakkında "onları hiç o günkü kadar zavallı görmemiştim" diyen sahabi gibi sizler de mağazaya girip aşağılayıcı ifadelerle sizden hizmet bekleyen o kadınların az önce kocasından (veya patronundan) kim bilir nasıl onulmaz tahkirlere maruz kaldığını düşünün. Elbette bu durum onların yaptıklarını mazur kılmaz ama sebebini anlamamıza yardım eder. Statüsünü, parasını, mevkiini, gücünü hazmetmemiş, onları taşıyacak güçlü bir kişiliği olmayan ve bu yükler altında ezilmiş kişilerin davranış biçimidir bu.

Tabii bir de kuşaklar boyunca insanlara hükmetmiş ailelerin adeta genetik kodlarına yazılan buyurgan ifadelerle konuşma üslubu var ki sadece kendi emri altındakilere değil, o düzeyde gördüğü herkese öyle davranmayı doğuştan gelen bir hakkı gibi görür. Misafir olduğu evdeki çalışana bile emirler verir, herkese "sen" diye hitap eder, öyle yüksek sesle konuşur ki koskoca marketin öbür ucundan beyefendinin neler aldığını, etin neresini istediğini duyarsınız. Sanki dünyada bir tek kendisi varmış gibi davranır. Bu tipler eşit ilişkilerde dahi gizli patronlardır. Buluşmaları son anda tek taraflı olarak iptal eder, ortamda bir şey onu rahatsız etmişse kibarca sabretme gereği duymaz, en ufak eleştiriye dahi tahammülü yoktur, herkesin onunla hemfikir olması gerekir.  Yakın ilişkilerde son derece seçicidir, etrafındakiler onun ışıltısını öne çıkarmak zorundadır. Aynı ortamda kendisinden daha kibar, daha zeki, daha konuşkan, daha esprili birinin olması hiç işlerine gelmez. Bütün çevre ona göre ayarlanır.

İşte biz daha sıradan insancıklar bunların hep farkındayız, biliyor musunuz? Sizi idare ediyoruz, farkında mısınız? Beş yaşında bir çocuk bile hakiki insanlık değerlerini kimin taşıdığını ayırt edebilir, yüz kişinin içine girse gider kalbinde en çok şefkat olanın yanına büzülür. Çünkü bakmasını bilene muhatabının bütün duyguları alt yazı gibi geçer alnının ortasından.

Bir yolculuk sırasında mola verilmiştir. Ateş yakılacak, bir koyun kesilecek ve yemek hazırlanacaktır. Herkes iş bölümü yapar. Efendimiz "Ben de ateş için odun toplayayım" der. Sahabe, "Aman Ya Rasûlallah, odunu da biz toplarız, siz istirahat buyurun" derler. O "Elbette toplarsınız, fakat ben sizden farklı biri gibi davranmak istemiyorum" diyerek gerçek üstünlüğün tevazuda olduğunu göstermeye devam etmektedir.

Efendimizin kibir ve alçakgönüllülük hakkında sayılamayacak kadar çok sözleri var ama ben size sadece bir tek olayı aktarmak istiyorum. Bir yolculuk sırasında mola verilmiştir. Ateş yakılacak, bir koyun kesilecek ve yemek hazırlanacaktır. Herkes iş bölümü yapar. Efendimiz "Ben de ateş için odun toplayayım" der. Sahabe, "Aman Ya Rasûlallah, odunu da biz toplarız, siz istirahat buyurun" derler. O "Elbette toplarsınız, fakat ben sizden farklı biri gibi davranmak istemiyorum" diyerek tezgâhtara emirler yağdıran, zabıtayı tokatlayan, girdiği her yerde bir fırtına estiren "zorlama büyükler" e çağlar öncesinin hem de bilfiil köleliğin yürürlükte olduğu dünyasından gerçek üstünlüğün tevazuda olduğunu göstermeye devam etmektedir.